Hacivat-Karagöz oyunu mu teorik mücadele mi?

Başlayalım mı?

Karagöz’ün evini taşlayalım mı?

Türkiye solunda “liberalizme karşı mücadele” bir noktadan sonra Hacivat-Karagöz oyununa dönmüştür. Çocukların taşladıkları Karagöz’ün evinde oturanlar ise “YAE’ciler” ve “Belgeli Birikim Gericiliği” diye anılan çevrelerle birlikte birtakım akademisyenler, köşe yazarları ve edebiyatçılardır.

Başlayalım mı?

Taşlayalım mı?

Evet, önce bir taşlayalım (ne olur ne olmaz); asıl meramımızı sonra anlatırız.

Karagöz’ün evinde oturanların hepsi değilse de önemlice bir bölümü entelektüel sersemlikle maluldür. Türkiye’de 1908-1940 döneminde gerçekleşen burjuva devrimi, maddi temeli olmayan, yapay, üstelik hiç tutmayan beyhude bir çabadan ibaret görmek ancak entelektüel sersemlikle mümkün olabilir.

Karagöz’ün evinde oturanların bir bölümünde entelektüel ahmaklık da vardır. Yepyeni ve çok daha ileri bir Türkiye’nin 80 yıllık bir birikim kazınarak boşalan yere kurulabileceği düşüncesi ancak ahmaklık sayılabilir.

Entelektüel sersemliğin ve ahmaklığın ürünü bir vizyonun AKP eliyle, onun öncülüğünde gerçekleşebileceği inancı ise artık sersemlik ve ahmaklığın da ötesinde entelektüel aptallık kategorisine girer.

Tanımları da verelim: Sersemlik, akıl dağınıklığı; ahmaklık, artık ne kadar varsa o aklı kullanamama; aptallık da akıldan hiç nasip almama anlamında kullanılmıştır.

Başladık ve taşladık.

Oldu mu?

Olduysa devam edelim.

Türkiye solunda liberalizme karşı teorik mücadelenin sersemlik, ahmaklık ve aptallıkla malul bir kesimi sürekli taşlamaktan ibaret bir iş sayılması ciddi bir zaaftır. Yazacak yeni konu, söyleyecek yeni söz ve yapacak iş bulamayanların filmi başa sardırıp sürekli bunlarla uğraşması, işi gerçekten Hacivat-Karagöz oyununa çevirmektedir:

HACİVAT: “Karagöz’üm gördün mü kimmiş asıl düşman?

KARAGÖZ: “Zamanında haklıydım, değilim hiç pişman.”

Bu minvalde gitmektedir ve artık bıkkınlık vermiştir.

Geliştirici ve ilerletici hiçbir yanı yoktur.

***

“Teorik mücadele”…

Lenin “Ne Yapmalı”da işçi sınıfı hareketinin siyasal ve ekonomik mücadelenin yanı sıra teorik mücadele gibi bir görevi de olduğuna dikkat çekmişti. Lenin’in bunu söylerken atıfta bulunduğu kaynak ise Engels’in “Almanya’da Köylü Savaşı”nda yazdıklarıydı. Gerçi Engels’in yazdıkları dönemin (1850) Alman işçi sınıfı hareketinin ayrıksı bir özelliğiyle ilgiliydi ve Lenin buradan bir genelleme yapmıştı, ama olsun…

“Teorik mücadele ”gerekliliğini kabul ediyoruz ve uzatmadan Türkiye’ye geliyoruz.

Türkiye solu teorik mücadelesinde “hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır ve o satıh sosyalizmin tüm mirasıdır” döneminden geçmiştir. Ne kadar başarılı olduğu ayrı bir tartışma konusudur; ama artık bu dönemi kapatmak zorundadır.

Zorunlu da olsa fazlaca defansif bir dönemdi. Dönemi “kapatmaktan” kastımız ise bugün sathın ötesinde hattın kazandığı önemdir; bu hattı, savunma mevzilerinden çok daha ilerilerde kurma gerekliliğidir.

Diyoruz ki sol, teori alanında öylesine çok yönlü, her yere değen, gelişkin tezler, tespitler ve iddialarla kendini ortaya koysun ki özel herhangi bir mücadele başlığı onu daraltmasın; liberalizme, dinci gericiliğe, milliyetçiliğe, sağ popülizme vb. karşı teorik mücadele görevleri bu bütünlükten türetilsin, öyle belirlensin…

Yani “sathı müdafaa” dönemi kapansın, hat ilerilere taşınsın diyoruz.

Tekrar hatırlatalım: Başka şeylerden değil, özel olarak teorik mücadeleden söz ediyoruz.

Bunu yaptık yaptık, yapamadık, o zaman Hacivat-Karagöz oyununa devam ederiz.

HACİVAT: “Bir yâr-i liberalim olsa, o söylese ben giydirsem.”

KARAGÖZ: “Bıkıp usanmadın mı bu işlerden ey dogmatik sersem.”