Güncel siyasete farklı bir bakış denemesi

Türkiye’nin içi dışı (güya) “siyaset”…

Öyle değil mi?

Ülkede neredeyse her hafta siyasetin genel seyrinde “kırılma” yaratacağı düşünülen gelişmeler yaşanıyor. Çeşitli kanallarıyla medya da bu gelişmelerin neye işaret ettiği, nereye oturduğu konusunda ağırlıklı olarak “içerden” malumata dayalı tahliller yapıyor. Belirli bir hafta bu yapılıyor; bir sonraki hafta da bu kez önceki haftaya ait tahlillerin “nerede kırıldığına” odaklanılıyor ve böyle gidiyor…

“İçerden” malumat alabilen, düzen siyasetinin başlıca aktörlerini “iyi tanıyan” ve/ya da siyaset biliminin kimi yeni kavramlarını Türkiye’deki gelişmelere bakarak “sınayan” kişilerin bu meşgalesi pek çok açıdan aydınlatıcı da olabiliyor. Gelişmeleri anlamlandırmaya çalışan sosyalistler ise farklı bir yerde duruyor; kendi formasyonları ve bakış açıları gereği, konunun sınıfsal temellerine eğilmeye, gündelik gelişmelerin ötesindeki daha uzun vadedeki olasılıkları değerlendirmeye çalışıyor.

Burada amacımız, yukarıdakilerden ilkinin “dar”, “fazla güncelci” ya da “perspektifsiz”, ikincisinin ise “doğru” ve “sağlıklı” sayılması gerektiğini anlatmak değil. Vurgulamak istediğimiz nokta, iki konum arasında “normal” sayılamayacak bir kopukluk, boşluk olması. Bizce bu kopukluk, ne güncel durum tahlilcilerinin süreçlere daha uzun vadeli bakamamalarından ne de sosyalistlerin güncel siyasal gelişmeleri “anlayamamalarından” kaynaklanıyor.

Kopukluğun kaynağında, bugünkü rejimin kendi sürdürülebilirliği adına siyaset denilen uğraşı anlaşılabilir ve yorumlanabilir mecrasının dışına taşıyıp aslında “siyaset” denip denmeyeceği bile tartışmalı bir zemine oturtmasıdır.

Yazının en başında “güya” dememizin ve siyaset sözcüğünü tırnak içinde kullanmamızın nedeni de budur.

***

Yıllar önce Yalçın Küçük Mahir Çayan ve THKP-C’nin “suni denge” yaklaşımını değerlendirirken arz eğrisinin yerine “kır gerillasını”, talep eğrisi yerine de “kent gerillasını” koyarak iktisattaki “örümcek ağı” modeline başvurmuştu (Daha Temiz Daha İyi, Toplumsal Kurtuluş, Ekim 1987 sayı 4, s. 50).

Apayrı bir konudur.

Biz de burada gene iktisattan, ama başka bir grafiğe başvuracağız. Konumuzun elbette iktisatla ilgisi yok; ancak bu grafiğin, güncel siyasal gelişmelerle siyasetin uzun vadedeki seyri arasındaki az önce sözünü ettiğimiz “kopukluğun” zihinlerde daha iyi canlandırılabilmesine yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Grafik aşağıda:

Grafikteki LRAC (uzun vadeli ortalama maliyet) bir zarf eğrisidir; bu eğriye, SRAC’ları (kısa vadeli ortalama maliyet) içine aldığından “zarf eğrisi” denir. Şimdi, maliyet ögesini bir yana bırakarak, SRAC’ları güncel (Türkiye’de neredeyse haftalık!) siyasal gelişmeler, “zarf eğrisi” olarak LRAC’ı da Türkiye’de düzen siyasetinin daha uzun vadedeki seyri olarak düşünelim.

Böyle düşündüğümüzde gördüklerimiz şunlar:

Birincisi: İktisattaki modelin tersine, Türkiye’de birbirini izleyen siyasal gelişmeler (SRAC’lar) arasında mantıksal bir tutarlılık ya yoktur ya da herhangi bir tutarlılık izafesi ancak a posteriori mümkün olabilmektedir. İkincisi: İktidar sahibi aktörün ya da aktörlerin eylemlerini içine alacak uzun vadeli bir zarftan (LRAC) söz etmek pek mümkün görünmemektedir.

***

Bizce Türkiye’nin bugün geldiği noktada ne emperyalizmin ülkeye ilişkin “projeleri” ne ülkedeki sermaye sınıfının tercihleri ne mevcut rejimin kendisi ne de “millet ittifakı” olarak muhalefet, ülke için bir “LRAC” eğrisi oluşturabilecek durumdadır. Sonuçta, ülke siyaseti “SRAC’lardan” oluşan bir seyir izleyecek gibi görünmektedir.

Tek çözüm, ülkedeki toplumsal muhalefetin, bugünkü “mütevazı” denebilecek taleplerin ve hedeflerin ötesinde daha köklü ve yapısal bir değişim için örgütlenip seferber edilmesindedir.

Bu gerçekleştiğinde ille de “devrim olur” demiyoruz; ama ortaya bir LRAC eğrisi çıkacağı ve SRAC’ların da bu bağlamda anlamlandırılabilir, üzerine yürünebilir ve etkilenebilir bir ardışıklık kazanacağı kesindir.

Gerçek bir muhalefet için böylesi çok daha fazla kolaylık sağlayacaktır.