Solda durduğumuz yer neresi olursa olsun, güncel durumun değerlendirilmesi açısından başlangıç noktası ya da zincirde tutulacak ilk halka, mevcut rejimin karakteri ve tutturduğu yol olmalıdır.
Böyle yapıldığında, rejime koyacağımız addan bağımsız, kimi açık gerçeklerle karşılaşırız: “İçerden”, yani rejimin kendi içindeki dengeler sonucu herhangi bir yumuşama tamamen gündem dışıdır…Türkiye’deki siyasal gidişat üzerinde etkili olabilecek dış odaklar, bugünkü dünya koşullarında çeşitli nedenlerle rejime yönelik “sonuç alıcı” bir müdahalede bulunma niyetinde ve gücünde değildir… Sermaye sınıfı, “Bakın sizi nasıl rahatlatıyoruz” dendiğinde başını iki yana değil yukarıdan aşağıya sallamaktadır…
Devam edelim: Rejim, toplumdaki muhalif birikimi eksiltemeyeceğini gördüğü noktadadır ve bu noktada risk alma (iç çatışma riski dâhil); kendi çevresindeki birikimi bileyip mobilize etme kararlılığındadır…Türkiye’deki gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarların en azından lafızda “aman olmasın” dedikleri kutuplaşma, bugünkü rejimin temel beslenme kaynağı haline gelmiştir…“Kürt sorununda” silme, süpürme, kazıma, sonuna kadar gitme, geleceğe yönelik her tür “esnemeye” karşı öncelik ve ağırlık kazanmış durumdadır…
Durum budur ve “Tam da öyle değil” itirazının maddi dayanağı hiç kalmamıştır…
“Ama hep böyle gidemezler ki…”
“Öyle bir noktaya gelinir ki rejimin kendi içinden yükselen itiraz sesleri…”
Kusura bakılmasın, hepsi boş laf, boş beklenti ya da temennidir.
Rejim elbette “çok güçlü” değildir ama kendi iç kompozisyonu sonucunda değişmesi mümkün olmayan bir rotada yol almaktadır.
***
Zincirin tutulacak ikinci halkası ise, rejim karşısındaki muhalefettir, onun bugünkü durumu ve özellikleridir.
Kastettiğimiz, CHP yönetimi, “Akşener girişimi”, hoşnutsuz sermaye çevreleri, medyanın muhalif kanadı, sosyalist örgütler, muhalif sendikalar ve meslek kuruluşları vb. ötesinde başta emekçiler geniş bir halk kesimidir.
Değerlendirmeyi kimi ayrıntılardan kurtarmak ve sadeleştirmek için, sosyalistlerle bu geniş halk kesimi arasındaki ilişkilere odaklanalım.
“Ezber bozma” gibi bir iddiamız yok ama söyleyeceğimiz çok açık olarak şu: Kapitalizm-sosyalizm karşıtlığı ya da köklü çözümün sosyalizm olması, muhalefeti ve muhalif süreçleri önceleyen, elde hazır durup bunların üzerine iliştirilmesi gereken bir desen olamaz; sosyalizm ve sosyalist iktidar hedefi, sürecin içinden, yeniden ve yeniden türetilir…
“Sosyalist alternatif” zaman ve mekân boyutlarının ötesinde, yani günümüzde her dönem ve coğrafya için geçerli nihai teorik doğru’dur. Ama siz bu doğruyu güncel herhangi bir duruma “aplike” edemezsiniz (*); durumun ve süreçlerin içinden çıkarmanız gerekir.
Tereddüdü olan, Rus, Çin ve (belki de en fazla) Küba devrimlerine baksın: Sosyalizm bu deneyimlerde gelişen süreçlere “aplike” mi edilmiş, yoksa “fikir” önsel olarak var olsa bile sonuçta yaşanan süreçlerden çıkarılmış/türetilmiş midir?
O zaman, Türkiye’deki güncel duruma baktığımızda, rejim karşıtı kesime dışardan sosyalist alternatifi işaret eden yaklaşımla, o alternatifi mücadele sürecinin çeşitli evrelerinde içerden olgunlaştırma, gösterme ve benimsetme yaklaşımı arasında önemli bir fark olduğunu söyleyebiliriz.
***
Rejim büsbütün gözden çıkarmış olabilir ancak ondan hoşnutsuz iç ve dış güç odaklarının bu genişlikteki bir muhalefeti umursamaması, üzerinde birtakım projeler geliştirmemesi mümkün değildir.
Ancak, burada da sanki tek bir proje üzerinde anlaşılmış, bu proje uygulamaya konulmuş, üstelik geniş muhalif kesim projeyi şimdiden benimsemiş ya da ona razı olmuş gibi bir tuhaf “determinizmden” uzak durulması gerekir.
Bu ülkede son dört yıl içinde “Gezi” olmuş, AKP 2015 Haziran seçimlerinde darbe almış, referandumda (en az) yüzde 49 hayır çıkmış, Adalet mitingine yüz binler katılmış…Hepsinin arkasındaki “maddi güç” düzen içi şu ya da bu projeye razı edilip sonuçta buharlaştırılabiliyorsa biz bu işi bırakalım…
Ya da bırakmamış gibi görüneceğimiz başka işlere yoğunlaşalım…