Son birkaç aydır sıklıkla duyduğumuz bir metafor var: “Hepimiz aynı gemideyiz”. Özellikle devlet erkânından yükselen ve kendilerini herkesle aynı gösterme eğiliminin bir dışavurumu olarak dillendirilen bir eğretileme biçimi bu; tamam ama batarsak hep beraber batarız demenin süslü yolu yani.
Aynı gemide miyiz?
Yerimizin sınırlılığı nedeniyle birkaç örnek üzerinden bu soruyu cevaplayabiliriz. Antalya’da Melek İpek eşini kendisine işkence ettiği için av tüfeğiyle öldürdü. Yine Antalya’da polis memuru Sultan Tat’ın erkek arkadaşı sevgilisini “kasten öldürme” nedeniyle yargılanıyor. Olayın “intihar” kapsamında değerlendirilmesine itiraz eden aile erkek arkadaşın da polis olması nedeniyle olayın intihar şeklinde yansıtıldığını belirterek isyan ediyor. Van’ın Çatak ilçesindeki Karşıyaka Mahallesi sakinleri 10 yıldır su sorunu yaşıyor ve günde yaklaşık 30 kez gitmek zorunda oldukları yaklaşık bir kilometre mesafedeki bir noktadan su taşıyorlar. Geçen hafta Brüksel’de Afrikalı bir gencin karakolda hayatını kaybetmesi sonucu olayı protesto edenler oradan geçmekte olan kralın aracını taşladılar.
Peki, yukarıda bahsedilen birbirinden binlerce kilometre farklı mesafelerde gerçekleşen ve birbirine benzemez bu örneklerin ortak noktası nedir? İşte bakın devlet erkânının söylediklerini teyit eder görünen bu örneklerin ortak noktası aynı dünyanın (geminin) içinde gerçekleşmesi değil midir? Elbette öyledir. Eğer olgulara soyut bir genelleştirme ile bakarsak.
Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Melek İpek’in eşi Ramazan İpek’in söylediğini hatırlamak gerekir “sen koruma kararı aldırırsın ben ifade verir çıkarım döndüğümde seni de çocukları da öldürürüm”. Bir insanın bunu söyleyebilmesi için kendisini ne kadar güvende hissetmesi gerekir? Bir kadını ve çocukları öldürüp devletinin şefkatli kollarında pişmanlık göstereceğini ve o şefkatin de o erkeğe gösterileceğini bilmesi ne demektir? Kendisi de polis olan sevgilisini (Sultan Tat) kiralık bir arabayla bir kuytuya götürüp “intihar!” etmesini sağlayacak kudreti ona kim vermektedir? 21. Yüzyılda bir şehirde hala insanlar su için 1 kilometre yol tepip su taşırken Belediyenin Kayyım Valisi “evlerde daha önce su mu vardı” nasıl diyebilmektedir?
Soru sormak çoğu zaman cevap vermekten daha önemlidir. Doğruyu bulmanın yolu doğru sorular sormaktan geçiyor. Yukarıda belirtilen sorulara verilecek en sıradan cevaplar bile yazının başındaki metaforun sorgulanmasına yeterlidir. Gerçekten aynı gemide miyiz?
Batacak olma korkusu yüzyıllardır halkların karşısına çıkarılan bir öcüdür. Ve tarih gösteriyor ki böyle bir toptan batış hiç olmadı ve olmayacak. Egemen sınıflar halkların mevcut duruma isyanını dizginlemek için meydana gelecek her türlü hak talebini toptan yok oluş korkusuyla dizginlemeye çalıştı, çalışıyor. Oysa batacak yada yok olacak tek şey kurdukları yağma düzenidir. K. Marks geminin aynı olmadığını 170 yıl önce söylemişti. “Özel mülkiyeti kaldırmak istediğimiz için dehşete düşüyorsunuz. Ama mevcut toplumunuzda özel mülkiyet, üyelerinizin onda dokuzu için zaten kalkmıştır ve tam da onda dokuzu için varolmadığı için vardır! Yani bizi, zorunlu ön koşulu toplumun çok büyük çoğunluğunun mülksüzlüğü olan bir mülkiyet biçimini kaldırmayı istemekle suçluyorsunuz. Kısacası, bizi, mülkiyetinizi ortadan kaldırmayı istemekle suçluyorsunuz. Kuşkusuz, tam da bunu istiyoruz!” Onların kurduklarının batışı bizim çıkışımız ise neden aynı gemide olalım ki? Farelerin de Kaptanın da aynı gemide olması onları aynı yapmaz. Kurtuluşları da aynı rotayı izlemeyecektir.
Antalya’da yaşayanlara sorarak başlayalım. Karısını işkence ederek öldürmek isteyenin yanında mısınız, yoksa ona bu rahatlığı sağlayan iktidarın mı?, Şimdi soruyu herkese sorabiliriz 21. Yüzyılda suyunu getirmek için zulüm görenlerden mi yoksa pişkinliğin kitabını yazan iktidarın Kayyımından yana mı? Hangi geminin içindesiniz arkadaşlar. Öldürülen siyah gencin yaşam hakkını savunup kralın aracını taşlayanların içinde mi yoksa kralın aracının içinde mi?
Evet, aynı geminin içindeyiz ama biz gemiyi her vidasına kadar inşa edenleriz, siz ise bize kürek mahkûmu muamelesi edenlersiniz. Aynı geminin içindeyiz ama siz geminin içine edenler biz gemiyi yürütenleriz. Emin olun gemiyi batırırsa sadece sizin tüketim çılgınlığınız, kapitalist üretim şekliniz, gömülmesi gerekirken hala yaşatmaya devam ettiğiniz gerici ideolojiniz batırır. Oysa biz gemiyi inşa edenler onu batırmanıza engel olmak ve sizi gemiden atmakla gemiyi kurtaracağız ve ancak o zaman gerçekten aynı gemide olacağız.