Geçmişe takılıp kalmamak için

Kimse özel olarak üstüne alınmasın, hepimiz yapıyoruz, dolayısıyla bir “özeleştiri” olarak da okunmalıdır…

Ne mi yapıyoruz?

“Bak gördünüz mü, CHP’li bilmem kim ne biçim sağcılık yapıyor…”

“HDP’li milletvekilinin dediğini duydunuz mu, adamlar resmen satacaklar…” 

“Namussuza bak, ‘hesap soracağız’ diye oy aldı şimdi koalisyon için etrafa gül dağıtıyor…”

Günde beş vakit bunları söylüyoruz, hızımızı alamazsak ülke sınırları dışına taşıp Syriza’ya giydiriyoruz, önümüze kim çıkarsa bir güzel sıvıyoruz… 

Yanlış mı yapıyoruz?

Bunu demiyoruz. Söylediklerimiz doğru olmasına doğrudur da, işimiz gücümüz bu mu olacak? 

Bizim başka işimiz yok mu? 

***

Biraz gerilere gidelim. 

1985-1990: Aman, Gramsci’nin sağ yorumlarına ve sivil toplumculuğa meydan vermeyelim, kendimizi iyice bir tahkim edelim… 

1990-1995: Dikkat! Sosyalist sistemin çöküşü liberal, yeni sol, iktidar kaçkını düşünceleri besliyor, buna karşı sıkı bir mevzi tutmamız gerekiyor… 

1995-2000: Yeni-liberal sol örgütleniyor, partileşiyor, bilmem kaçıncı likidasyon dalgası geliyor, ortalığa mukayyet olalım… 

2000-2010: Nedir bu çektiğimiz? Likidasyoncu liberal sol şimdi bir de asker vesayetiyle hesaplaşma tantanasını ve AB üyeliği rüzgârını arkasına aldı… Çok sıkı durmamız lazım… 

2010-2015: AKP bitti, üstünü çizdiler, ipini çektiler, uzatmaları oynuyor ve büyük bir liberal restorasyon dalgası geliyor, aman dikkat! 

Neticede 30 yılı böyle geçirmedik mi?

30 yıldaki bunca “tahkimat” işe yaradıysa ki mutlaka yaramıştır, artık başka yerlere de bakmamız gerekmiyor mu? 

***

Olabildiğince açık söyleyelim: Sosyalizm açısından gerçekten ciddi bir tehdit sayılması gereken liberal sol, son üç beş yıl içinde kendi bükülme noktasından geçmiştir. Yani en etkili ve saptırıcı yanı olan “ideolojik cazibesini” büyük ölçüde yitirmiştir. 

Peki,  bunu derken, liberal sola karşı mücadelenin büsbütün gündemden düştüğünü mü söylemiş oluyoruz?   

Kesinlikle hayır… 

Sadece şunu söylemiş oluyoruz: Liberal solun kendi bükülme noktasını aşmış olması, bu akıma ya da eğilime karşı mücadelenin artık teorik-ideolojik salvolardan çok siyasal bir hat izlenmesinden, siyasal çıkışlardan ve örgütlenmeden geçtiği anlamına gelmektedir.  Bu noktadan sonra tutarlı bir siyasal hatta bir birim ilerlenmesi, ses getirici siyasal çıkışlar yapılması ve yeni insanların örgütlenmesi, liberalizme ya da liberal sola karşı en kallavi teorik-ideolojik söylemlerden daha fazla değer taşıyacak, daha etkili olacaktır. 

Bunu diyoruz. 

***

Başa dönelim:   

“Bak gördünüz mü, CHP’li bilmem kim ne biçim sağcılık yapıyor…”

“HDP’li milletvekilinin dediğini duydunuz mu, adamlar resmen satacak…” 

“Namussuza bak, ‘hesap soracağız’ diye oy aldı şimdi koalisyon için etrafa gül dağıtıyor…”

Liberalizme karşı mücadele başlığında olduğu gibi bu “tespitlerin” de bir yerden sonra fazla önemi olmayacaktır… 

Çünkü bizim bir “hedef nüfusumuz” varsa o nüfus bunları zaten görmekte ve bilmektedir.

Yapılması gereken de hedef nüfusun görüp bildiğini daha vurgulu biçimlerde yinelemek değil bir siyasal hat çizmek ve örgütlenmektir. 

Yoksa geçmişe takılıp kalırız ve bir milim bile ilerleyemeyiz…