Eyvah, oyum var!

Yakın geçmişte havaalanlarında ve “seçkin” otobüs firmalarının terminallerinde satılan kitaplar arasındaydı: “Eyvah, Param Var!”

Sahiden “Eyvah” dedirtecek bir derttir!

Düşünün: Bolca paranız var, ama ne yapayım, dövize mi yatırayım gayrimenkule mi diye ha bire düşünüp duruyorsunuz, Hisse mi? İyi de hangisinin getirisi daha fazla olacak? İşte, sabah akşam kukumav kuşları gibi bunları düşünüyorsunuz. Huzursuzluğunuz iç dünyanızı da etkiliyor, eşiniz dostunuzla olan ilişkilerinizi de…

(Herhalde) insanın huzurunu kaçıran, uykularını bölen ciddi bir derttir…

***

Bugün, bu ve benzeri dertlere bir başkası daha eklenmiş gibi görünüyor: “Eyvah, oyum var…”

Yani seçimlerde verilecek bir oyunuz var; var, ama gel gör ki huzur yok!

Oraya mı versem buraya mı? “Orası” iyi gibi görünüyor, ama ya sonra şunu yaparsa? “Burası” bu sefer hiç de fena değil, ama onun da…

Yoksa hiç mi oy kullanmasam?

Huzursuzsunuz. Gece uykularınız kaçıyor. Eş dost sohbetlerinde eskisi gibi değilsiniz; daha çabuk sinirlenip sesinizi yükseltiyor, en yakınlarınızı bile kırıyorsunuz…

İşin ilginç yanı ise şu: Kullanacağınız oy konusunda kararsız olduğunuz halde, kendiniz gibi kararsız olanlarla tartışmaktan çok tercihini belirlemiş, bu konuda kafası net olanlarla kavga ediyorsunuz.  Yani kendi içinizdeki kararsızlığı, tereddütleri ve gelgitleri bu kez başkalarına yansıtıyor, onlarla birlikte yeniden üretmek ve yaşamak istiyorsunuz.

Kısacası, ne kendiniz rahat ediyor ne de âleme huzur veriyorsunuz.    

***

Seçmenin, kullanacağı oya tanıdığı önem, hatta “kutsiyet” bir ölçüt kabul edilir ve seçimler de demokrasinin temel öğesi gibi görülürse, Türkiye dünyada demokrasinin en fazla kökleştiği, “tabana” yayıldığı” ülkelerin başında sayılmalıdır.

“Demokrasimiz”, bu anlamda bir tanedir, dünya markasıdır.

Ne var ki, tam da bu yüzden seçmenimiz Amerika’daki, Fransa’daki, başka “gelişkin demokrasilerdeki” seçmenin rahatlığına sahip olamayıp dört yılda bir ciddi bunalımlar, ömür törpüsü tercih sorunları yaşamakta, günlerce adeta kabir azabı çekmektedir. 

İşin aslına bakılırsa, verilecek oya tanınan bu “kutsiyet”, ülkede demokrasi denilen şeyin ne kadar eksik, güdük ya da azgelişmiş olduğunun işareti sayılmalıdır. Belirli bir zaman dilimine sınırlı kalmayan, gerçek anlamda katılma, gücünü ortaya koyma, etkileme ve değiştirme kanalları hiç yoksa insanlar “Elimde bir tek bu var” diye elbette dört yılda bir verecekleri oya abanacaklar, bu oyu adeta fetişleştireceklerdir.

Zaten egemenlerin istediği de bu değil mi?

Açıklaması bu kadar basittir. 

***

Seçimler önemsiz mi?

Kuşkusuz değil…

Şuraya ya da buraya verilecek oyun hiç mi değeri yok?

Elbette var.

Gelgelelim, bir eylem, bir miting, direniş, gösteri vb. olduğunda “Ben orada olmasam da olur” rahatlığına sahip, kendisinin “orada” olmayışı nedeniyle herhangi bir huzursuzluk duymayan insanların verecekleri oy üzerinde bu kadar titizlenmelerinde bir “tuhaflık” vardır.

Neyse…

***

Neyse, şunun şurasında 6 gün kaldı... Yani az kaldı, bitiyor…

Artık kararsızlıklar, huzursuzluklar, anlamsız tartışmalar da bitmeli…

Neticede atla deve değildir, verilecek bir oydur…

Yok, “Ben bu işi çok sevdim, 7 Haziran’a kadar en derin biçimde yaşamak istiyorum” deyip ardından “Kime oy versem” diye hala soranlar varsa, en iyisi şunu söylemektir:

Nereye verirsen ver, yeter ki fazla kafa ütüleme…

Ya da:

Al da oyunu…