“Eski kafalı” olmak…

Kimin “eski kafalı”, neyin “eski kafalılık” olduğu kuşkusuz tartışmalı bir konu… 

Yaklaşık otuz yıl kadar önce biri kalkıp “dünyanın damı delinmiş, kimileri hala sınıftan bahsediyor” dediğinde sınıftan bahsedenleri “eski kafalı” saydığı belliydi. Özellikle 1990’lar söz konusu olduğunda ve aşağı yukarı benzer şeyler söylendiğinde bunlara katılmayanların “eski kafalı” sayıldıkları yüzlerce örnek bulunabilir.     

Soru basit ve şöyle: Hep birlikte belirli bir bütünlüğü oluşturan parçalardan (bileşenlerden) herhangi birini özel duyarlılıklardan hareketle seçip bu bileşene bütünlüğü temsil eden, bu anlamda “evrensel” bir konum atfetmek mümkün müdür? 

Kimilerine göre mümkün olmanın ötesinde tam da bu gerekmektedir ve buna katılmayanlar da “eski kafalı”dır… 

Herhangi bir ulusun, halkın, etnik grubun sorunları ve ulusal hareket(ler); kadının durumu ve feminizm, LGBTİ bireylerin yaşadıkları, çevrenin tahribi, çevrecilik ve başkaları…

Bunların her biri ne kadar önemli olursa olsun kendi başına alındığında bize ait olduğu bütünlüğün tam resmini, tarihini, dinamiğini, çelişkilerini,  hareket yasalarını vb. veremez. Aynı bütünlüğün radikal alternatifi olabilecek bütünlüğü de veremez… 

Bu söylendiğinde “eski kafalı” mı olunuyor? 

Böyle deniyorsa o zaman “seçilen” bileşenin kendisinin, ait olduğu bütünlüğü tüm yönleriyle, tüm dinamikleri ve çelişkileriyle nasıl, hangi dolayımlarla yansıttığının da eksiksiz olarak gösterilmesi gerekir. 

Yapılamıyorsa en iyisi “eski kafalılıkta” ısrar etmektir. 

Peki, ya örneklenen bileşenler ya da parçalar peşinen “liberal” sayılıyor, dahası düzenin “liberal saptırmasının” unsurları olarak görülüyorsa?  Kimse kusura bakmasın, bu “eski kafalılık” falan değil düpedüz kafasızlıktır. Çünkü dün olsun bugün olsun kapitalizmde düzene, özel konumlara, ezilmişlik vb. durumlarına karşı tepkilerin özgürlük ve özgürleşme anlamında “liberal” yönler hiç taşımaması tanım gereği mümkün değildir. 

Sonra, işçi sınıfının kendi sınıfsal sorunları ve gündemleri dışında toplumdaki başka her tür tepkinin, arayışın ve hareketin temsilcisi olması gerektiği 116 yıl önce açıkça yazıldığından (Lenin) sosyalistlerin kafasız olmaktansa bu anlamda “eski kafalı” kalmalarında bir sakınca yoktur. 

***

Doğrudur; Marx 1840’ların ilk yarısında bütünlüğün belirli bir parçasından, proletaryadan kalkarak bütünlüğe ilişkin genel bir fikir geliştirmiş, o bütünlüğün alternatifini de adlandırmıştı. Ne var ki aynı Marx burada kalmamış, 1840’ların ilk yarısında yola çıktığı noktadan hareketle parçanın (proletaryanın) içinde yer aldığı üretim tarzının dinamiklerini ve yasalarını, karşılığı olan üstyapılarla birlikte tam bir bütünsellik içinde ortaya koymuştu. 

Mesele, aynı bütünselliğin aşağı yukarı aynı yasalarla birlikte bugün de var olup olmadığıdır.

İnsanlar, “Marx 1840’ların ilk yarısında proletaryadan yola çıkmıştı, bugün biz de (…)’dan yola çıkıyoruz” diyebilirler; ama gerisini getiremezler. Bütünlükten kalkarak kendi özel duyarlılık alanlarının güncel belirlenimlerine ulaşabilirler, ama tersini yapamazlar: Kendi özel duyarlılık alanlarından hareketle ve o duyarlılık alanının sınırları içinde kalarak belirli bir toplumsal formasyonun bütününe ulaşamazlar. 

Sonra, kendi alanlarındaki kurtuluş, ne kadar önem taşırsa taşısın, teorik planda da pratikte de toplumun tümünün kurtuluşunu temsil edemez. 

Sonuçta, eski kafalılıkta (ama 1902’ye kadar geriye giden bir eski kafalılıkta) ısrar etmek en iyisidir.