“Entelektüel şiddet” aydınlar ve sosyalistler arasında fazla bilinen ve kullanılan bir kavram değildir.
Belki daha önce başkaları da kullanmıştır; ama biz uzun yıllar önce ilk kez Yalçın Küçük’ten duymuştuk. Sert bir yazısının ardından “Hoca adama fena giydirmişsin” dediğimizde yaptığının “entelektüel şiddet” uygulaması olduğunu söyler, bu tür şiddeti işlevli gördüğünü eklerdi.
Yalçın Küçük diyorsak verilebilecek “entelektüel şiddet” örnekleri saymakla bitmez. Örneğin, şiddetin daha başlıkta “Ben buradayım” diye bağırdığı bir yazı: “Ahir Zaman Peygamberi Ebu Cahil Kemal Tahir.” Yazıda şiddet gerçekten vardır; ama başta kimi tarihsel olaylar olmak üzere hedefi bulan eleştiriler ve düzeltmelerle birlikte…
Örneğin okur, Küçük’ün bu yazısında Kemal Tahir’in kendi kafasındaki kurguya uysun diye bir ara Mustafa Suphi’yi Sultan Galiev’den sonra “öldürüp” ardından yanlışını anladığını da öğrenmiş olur.
“Dışardan” örnekler de verilebilir. Örneğin Engels’in “Anti-Dühring”’i ve E.P. Thompson’un “Teorinin Sefaleti”, tarzlar birbirinden çok farklı olsa da entelektüel şiddet “uygulamaları” sayılabilir.
***
Bu konuyu neden açtık?
Yukarıdaki girizgâhla gelmek istediğimiz nokta, Türkiye’de sol/sosyalizm içi tartışmanın bir süredir sergilediği durumdur. Kendi yargımız şöyle: Bugün Türkiye’de “sosyalizm içi” (sosyalistler arası da denebilir) tartışmadan söz etmek mümkün değildir. Ara sıra görülebilenler Hacivat-Karagöz tarzı atışmalardan öteye geçmemektedir. “Şiddet”, sadece ve sadece artık klişeleşmiş birtakım yaftalardan ibarettir. “Entelektüel boyut” ise, doğal olarak, hiç yoktur…
Üç neden görebiliyoruz.
Birincisi: Türkiye’de sosyalist öbekler kendi mecralarında bir yanıyla “mutlu” diğer yanıyla da fazlasıyla “doygun” ve büyük ölçüde “usanmış” durumdadır (“Bu saatten sonra şunlar şunlarla neyi tartışacağız ki?”). İkinci neden, elde hazır bulunan yaftalara, her tür derinlik, geri plan, teorik zemin, vb. arayışını gereksiz kılan bir “bitiricilik” atfedilmesidir. Üçüncü neden ise artık iyice pejmürde duruma düşmüş liberal entelektüellerin “ağzının payının verilmesinin” sosyalist kesimde yeni arayışlara ket vuran bir “deşarj” duygusu yaratmasıdır.
Hepsini birlikte ele alırsak, YAE’ciler, liboşlar, belgeli birikim gericiliği, Soros’un çocukları, Jakoben elitizm, Kemalizm’den kopamama, “bölücülük”, vb. diye gider…
“Teorik boyut” bunlardır, bu kadardır. Pratikte ise birileri nedense hep başka birilerine “göz kırpmakta”, onun bunun “kuyruğuna takılmakta”, şunun bunun “kayığına binmekte” ya da yabancı birtakım vakıflara “hizmet etmektedir”…
***
Devam edersek, pek çok sosyalistin hep solda bilinen birtakım ünlü kişilerin “cıvıtmalarını” bu kadar önemsemelerinin, adeta “birileri cıvıtsa da kendi kimliğimi ortaya koysam” diye beklemelerinin ardındaki neden de ortada ciddi denebilecek tartışmaların olmamasıdır. Ciddi bir tartışmada taraf olmanın en azından “entelektüel riski” vardır; “cıvıtan” bir ünlüye giydirmenin riski ise sıfırdır. Kısacası, daha donanımlı olanları ciddi tartışma için cesaretlendirecek, motive edecek bir “çevre” de yoktur.
Peki, bütün bunlar “sosyalist tartışma” denilen pratiğin artık bir daha geri gelmemecesine geçmişte kaldığını mı gösteriyor?
***
Sosyalistlerin bu kısırlık karşısında salt tartışma olsun diye birbirlerine sataşmaları ya da tuhaf fikirler ortaya atmaları saçma olacağından başka yerlere bakmak gerekiyor.
Bugün görülebildiği kadarıyla ülkede sosyalizme ilgi duyan, eskisine göre farklı bir insan profili ortaya çıkmaktadır. Önüne “Z” dâhil hangi harf konulursa konulsun burada sadece bir kuşaktan söz etmiyoruz; aralarında, gençlerin ve öğrencilerin dışında çeşitli iş ve mesleklerden yetişkin insanlar vardır. Gene görülebildiği kadarıyla bu profil, önceki dönemler arasında görece daha çok 1960’ların “sol profilini” andırmaktadır.
Böyleyse;
“Yeniler” soracak, “eskiler” yanıtlamaya çalışacaktır…
“Eskiler” onlara bir şeyler öğretirken, “yeniler” de eskilere görmedikleri, göremedikleri, görüp de önemsemedikleri gerçekleri hatırlatacaktır…
Bütün bunlardan Türkiye’de “sosyalizmin yoluna” ilişkin yeni fikirler türetilebilirse, bunu hem derinlikli hem de ilerletici tartışmalar izleyecektir.
Entelektüel anlamda “şiddet” içerenler dâhil…