12 yıllık AKP iktidarının Türkiye’yi nereden nereye taşıdığı, nasıl yerleştiği, totaliter tek adam rejiminin kurumsalllaşıp kurumsallaşamayacağı, gidecekse nasıl, hangi güçler tarafından gönderileceği, AKP sonrası Türkiye’nin nasıl bir şey olacağı, bu süreçte komünistlerin ne yapması gerektiği konularını tartışıyoruz.
Bu yazı, AKP iktidarının küresel sermaye ve emperyalist merkezlerle ilişkisinin doğası, özü, seyri, olası geleceği üzerine.
Boşluklar
AKP’nin bir Amerikan tasarımı olduğu açıktır. Bu parti, 2000’li yılların başında, emperyalistlerin Türkiye’deki tek seçeneğiydi. İç ve dış dinamiklerin gerçekten örtüştüğü bir zamanda iktidara geldi. 12 yıllık iktidarı boyunca, neoliberal programları elifi elifine uyguladı. Bu açıdan durum bugün de farklı değil.
Öte yandan, AKP iktidarı ile ABD ve AB arasında bir süredir gerilim ve sürtüşmeler yaşandığı gerçek.
Bunları salt Türkiye’den bakarak anlamak ve çözümlemek ise olanaksız.
Dünya kapitalist sistemi, büyük bir paylaşım ve hegemonya mücadelesinden geçiyor. Dünya siteminde yeni öbekleşmeler, blok içi farklılaşmalar, kontrol dışı alanlar, boşluklar oluşuyor. Emperyalizmin geleneksel anayurtlarıyla (ABD, AB ve Japonya); Çin ve Rusya’nın iki kutbu oluşturdukları bir yeniden gruplaşma yaşanıyor. Öte yandan, ABD ile AB, özellikle Almanya arasında, ABD’nin ve AB’nin kendi içlerinde çatlaklar oluşuyor.
Emperyalizm “ötesi” dünya ilişkilerini anlatmak için piyasaya sürülen “küreselleşme” kavramı on yılda eskiyip kullanımdan düştü. Kimse, artık ABD “imparatorluğu”nun kurulmakta olduğundan da söz etmiyor. Henry Kissinger “yeni dünya düzeni”nin kurulamadığını itiraf ediyor. Yeni bir dünya düzeni kurulamadığı gibi, ABD yakın bağlaşıklarına bile eskisi gibi söz geçiremiyor. O kadar ki, “dikte” diplomasinin yerini, mesajların, yalnız “düşman”lara değil, “dost”lara da çeşitli komplolarla, şiddet eylemleriyle iletildiği bir “dil” alıyor. Bush’dan Obama’ya ABD’nin “dostum olmayan düşmanımdır” keskinliğinden “duruma göre dostum, duruma göre düşmanımdır” esnekliğine gelişi de rastlantısal değil.
Günümüz dünyasının bir başka özelliği, kaotik dünya ortamının, hegemonya rekabetinin, çelişkili biçimde kimi siyasal özneleri piyonlaştırırken, kimilerinin hareket ve inisiyatif alanını, pazarlık gücünü artırdığı gerçeğidir. AKP iktidarının İsrail, İran, Mısır ve Suriye’de ve içeride Kürt sorununda ABD’den görece özerk siyasetler izlemesini, boşluklara oynamasını olanaklı, ABD’nin bunlara tepkisini sınırlı ve yumuşak kılan işte tam da bu yeni durumdur. Kaos içindeki yeni dünyadır.
Aynı gemideler
Durumu, kısaca böyle açıkladıktan sonra konunun özüne gelebiliriz: Emperyalist merkezlerin Erdoğan’ın ya da AKP’nin üstünü çizdiği, gözden çıkardığı, düşürmek için elinden geleni yapacağı, deliğe süpüreceği, AKP’nin bu yoldan iktidardan düşeceği yönündeki görüş ve kestirimler doğru mu ya da ne ölçüde doğru?
Doğru olmadığını düşünüyorum.
Neden yapsınlar? Aynı gemide, aynı taraftalar. Emperyalistler için şimdilik AKP’den daha iyisi, yeteneklisi, daha çok “verecek” olanı yok. Bu durum değişmediği, AKP iktidarı küresel kapitalizmin sermaye birikim modeline, neoliberal programlarına taş koymadığı, emperyalistler arası hegemonya mücadelesinde Çin ve Rusya tarafında yer almadığı sürece AKP iktidarını sona erdirmek, asla öncelikli bir hedefleri olmaz!
Çok önemli bir nokta daha var. Sermayenin hareketinin, ulus devletleri aştığı bir tarih kesitinde, soruna yalnızca devletlerarası ilişki düzleminde bakmak eksik ve yanlış olur. Kapitalist sistemin sinir merkezinde mali oligarşi var. ABD ve Türkiye merkez bankalarına bakın. Erdoğan hazretlerinin Babacan’la Şimşek’e söz geçirememesinin, Erdem Başçı’yı koltuğundan alamamasının altında küresel mali oligarşinin koyduğu kırmızı çizgileri görmek gerekiyor.
Konumuza dönersek, emperyalistler Erdoğan’ı ve AKP iktidarını kontrol ve terbiye etmek istiyor; bunun için çeşitli kart ve araçlar kullanıyorlar. Bunu, “AKP’den kurtulmak istiyorlar” biçiminde okumamak gerekiyor. Kendileri için daha iyisini hazırlamadan ya da Türkiye’de AKP’yi düşürecek bir toplumsal kabarış olmadan böyle bir operasyona girişmezler.
“İç” dinamik…
Peki, genel olarak emperyalistlerin, özel olarak ABD ve AB’nin Türkiye’de istediklerini iktidar yapıp, istediklerini indirecek gücü var mı? Bu soruya da olumsuz yanıt vermek gerektiğini düşünüyorum. Kapalı kapılar ardında nelerin konuşulduğunu, hangi karanlıkta hangi komplo kararlarının alındığını bilmiyoruz. Ama Gezi/Haziran 2013, 17-24 Aralık, 30 Mart, 10 Ağustos 2014 süreçlerinden ipuçları çıkarabiliriz. Birincisi, emperyalist odaklar Gezi/Haziran isyanını Erdoğan’ın içeride suyunun ısınmakta olduğu biçiminde okudular ve Erdoğan sonrasını gündemlerine aldılar. İkincisi; 17-25 Aralık’ta, öteden beri AKP’yi ve Erdoğan’ı terbiyede bir kırbaç olarak kullandıkları Gülen cemaatinin toplumdaki ve AKP içindeki gücünü, etkisini denediler.
Bu iki deneyin birincisinden AKP karşıtı kitle eylemliliğindeki yükselişin, kendileri için hiç istenmeyecek gelişmelere yol açabileceği dersini çıkardılar. İkincisinden, 30 Mart ve 10 Ağustos’ta Gülen’in değil, Tayyip Erdoğan’ın gücünü öğrenmiş olarak çıktılar.
30 Mart seçimlerinden sonra, emperyalistlerin genel bir tutum olarak, bükemedikleri elle yeniden tokalaştıklarını söyleyebiliriz. En azından şimdilik, AKP’yi indirmek üzere harekete geçmeleri için geçerli bir neden yok.
Emperyalistlerin, AKP’nin dinci gerici karakteriyle bir sorunları olduğunu düşünmek, örneğin Charlie Hebdo vahşetinden sonra dincilik aletini kullanmaktan vaz geçeceklerini ummak da doğru değil. ABD’nin ve Batı’nın sekülerliği, “demokratik değerleri” bunların bugün oralarda bile ne hale geldiği bir yana, yalnızca kendileri içindir. Tarihleri, özellikle Ortadoğu coğrafyasını, en geri diktatör ve rejimlerle, en geri ve bağnaz ideolojilerle kontrol etmeyi bir ilke haline getirdiklerini gösteriyor. Dinselleştirme, günümüz kapitalizminin evrensel yönelişidir.
Evet, AKP sonrası Türkiye’yi düşünür, birden fazla ata oynar, B, C planları yaparlar. Gelişmelere göre Türkiye’yi iç savaşa sürüklemek, Lübnanlaştırmak isteyebilirler. Ama bugün için, AKP iktidarının emperyalist merkezlerin karar ve inisiyatifiyle düşürüleceği üzerine kurgu ve kuruntulara kapılamamak gerekiyor.
Bu kısa çözümlemenin “kıssadan hissesi” şudur: Emperyalizm kağıttan kaplan değildir ama, her şeyi yapabilecek kadiri mutlak bir güç de değildir. AKP iktidarının “kader”ini ve AKP sonrası Türkiye’yi, emperyalist müdahalelerin, bu anlamda “dış dinamikler” in belli bir etkisi olsa bile, son çözümlemede “iç dinamikler” belirleyecektir.