“Düzenle kavga eden yazı”

15 ay önce, portal yazılarıyla ilgili bir dilek, temenni ya da “uyarı” gelmişti. Buna göre, yazılarda “solun kendi içine dönük” mesajlara, tartışmalara ve polemiklere çok az yer verilmeliydi. Arkadaşlar, böyle yazılar yerine “düzenle kavga etmek” şeklinde tarif ettikleri yazılara ağırlık tanınması gerektiğini düşünüyorlardı.

“Düzenle kavga eden yazı”?

Ne gibi yani?

Birinci olasılık: Kastedilen, “başlarım senin 4 +4 + 4’ünden”, “ey düzen, sen bir zayıf halkasın ve mutlaka kırılacaksın”, “ekonomik kriz gelip çattığında görürsün gününü” ya da “Başkanlık mı, nah olursun” mealli yazılar mıydı?

İkinci olasılık: “Düzenle kavga eden yazı” derken düzenin gidişatına, iç ve dış politika alanında içine girilen darboğazlara ve bundan sonra olabileceklere ilişkin analizler mi kastediliyordu?

İlk olasılıksa, böyle bir içerik (propaganda ve ajitasyon) çok daha geniş dağıtımı olan, insanların başkalarıyla bire bir ilişkiye de geçebilecekleri dergilere, broşürlere, bildirilere vb. uygun düşerdi. Sonra, bir riskten de söz edilebilirdi: Türkiye kapitalizminin sergilediği anomalilere, çirkeflik ve rezilliklere fazla ağırlık tanındığında, yani düzen bir tür hilkat garibesi gibi gösterildiğinde bu kez birileri “zaten biz eli yüzü düzgün, bütün bunlardan arınmış bir kapitalizme razıyız” diyebilirdi.

***

“Düzenle kavga eden yazı” ile kastedilen bu değil de ikinci olasılığın işaret ettiği içerikse, bu zaten yapılmaktadır, ama…

Ama bugün için konuşursak “gidişat analizi” yazılarının aynı anda hem sınırsız bir konu/tema alanı hem de birtakım doğal sınırları, kısıtları vardır. Çünkü Türkiye’de düzen siyaseti, sermaye sınıfı dâhil olmak üzere kendilerine belirli bir “rasyonalite” yakıştırılabilecek güç odaklarının makul buldukları çerçevelerin dışına taşmıştır; öznelliklerin ağır bastığı, yer yer el yordamıyla girilen mecralarda seyretmektedir.

Gerilere gidelim: İsmet İnönü 1966 yılında o dönemin iktidarının kimi tasarrufları için “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz” demişti…  

O yıllar için belki de abartılı bulunabilecek bu sözler bugün fazlasıyla gerçek olmuştur; “eşkıyanın” yarın bir yana iki saat sonra ne yapacağı bile belli değildir.

Bu durumda, tutup “eşkıyanın öğle namazından sonra neler yapabileceğine” ilişkin gidişat analizleri mi yapmamız gerekiyor?  

Yani hepimiz birer Fuat Avni mi olalım?

Yanlış anlaşılmasın: Yaşanılan bunca hayhuyun, hengâmenin ortasına kalınca bir hat çizilmesi, “şuraya doğru gidiyor” denmesi elbette gereklidir; ama bu öyle her gün yapılması gereken ya da yapılabilecek bir iş değildir.

Siyasetle meteoroloji rapor ve tahminleri arasında fark olması gerektiğinden böyle değildir… 

***

Kendimize, sola dönelim…

Bugün solun, kimilerinin tabiriyle “etine buduna bakmadan” ülkeye ilişkin söyleyecek sözü ve müdahale edeceği alanlar olan bir özne gibi davranmasında hiçbir yanlış yoktur.

Böyle yapmaya devam etmelidir…

Ancak, düzenle her tür eklemlenmenin dışında, radikal bir değişim/dönüşüm arayan solun başkalarına, düzen içi siyasetlere göre doğasından kaynaklanan bir farkı vardır: Sol hareket için her dönem, mücadelenin her evresi, aynı zamanda bir “yeniden kuruluş” ihtiyacına işaret eder. Sadece belirli bir döneme, “emekleme” ya da “yürümeye başlama” evresine özgü bir ihtiyaç değildir. Yarın bir gün sol, iktidara geldiğinde, “devleti fethettiğinde” de kendini yeniden kurma ihtiyacını duyacaktır…

Yarının iktidar evresine özgü yeniden kuruluş ihtiyaçlarıyla günümüzün ihtiyaçları arasında belirli farklılıklar olduğu söylenebilir.

Ancak, eğer günümüzden söz ediyorsak, “etine buduna bakmadan” özne olarak hareket etmesi gereken solun tam da bu süreçte kendini yeniden “kurması” ya da “yapılandırması” gerekliliğine gözlerimizi yumamayız. 

Tamam, sol cenahta kudurgan polemik, çomak sokma, bel altı vuruş vb. hiç olmasın; ama durum tespiti yapmadan, mesaj vermeden, önerilerde bulunmadan da olmaz…  

Çünkü sola, kavgaya hazırlanmak için yapılması gerekenlerle ilgili mesajlar vermeye, öneriler sunmaya çalışan yazılar, özünde, “düzenle kavga eden yazılar”dır.