Durum, sosyalistler ve polemiğin ötesi

Sol içi polemik yapalım; onu bunu mahkûm eden, kuyruğu dik tuttuğumuzu gösteren yazılar yazalım…

Bunları yapalım; gerekli, bir yerde kaçınılmazdır. Ama hep bununla gitmeyeceğini de bilelim. “Sol” kavramını daraltıp “sosyalistler” dersek, kim nasıl karşılarsa karşılasın, bu kesimin gerektiğinde kendi durumunu da masaya yatıran değerlendirmeler yapması zorunludur. 

Aslında bugün Türkiye’de sosyalistler arasında, ülkede mevcut durumun ne olduğu, rejimin nereden nereye gittiği konusunda çok ciddi görüş ayrılıkları yoktur. Kuşkusuz, bundan sonraki olasılıklara ilişkin birtakım nüanslardan söz edilebilir. Ancak bugünkü iç saflaşmaları, çok düşük olasılıklı bir gelecek kurgusundan hareketle belirlemek pek sağlıklı bir yaklaşım olmayacaktır.  

Bugün Türkiye’de bir tür dinci faşizmin yapıları oluşturulmaktadır ve rejimin bu yolda beklemesi, duraklaması ya da rota değiştirmesi kesinlikle beklenmemelidir. Dahası, arada mırın kırın etmelerine rağmen verili konjonktürde uluslararası güç odaklarının da ülkedeki sermaye sınıfının da bu gidişe sonuç alıcı biçimde müdahale etme niyeti ve gücü yoktur.  

Dolayısıyla, kafayı mutasavver bir “restorasyona” takıp bugünden ona göre davranmanın, çizgileri ona göre çekmenin geçerli bir yaklaşım olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıca,  kafaya 2019 yılını, bu yılın seçimlerini takıp, her şeyi bu yıla erteleyip  “O zaman görecekler günlerini” demek de pek mantıklı görünmemektedir. 

Böyle yapılırsa alınacak sonuç muhtemelen “Atı alan Üsküdar’ı geçti” temalı bir başka balkon konuşması dinlemek olacaktır. 

***

Türkiye Komünist Partisi’nin Haziran 2017 tarihli “Merkez Komitesi Tezleri”nde güncel duruma ilişkin tespitler yer almaktadır. Birkaçını özetleyerek sıralayalım:

  • Cumhuriyet ve cumhuriyetçilik devletten tasfiye edilmiştir ve bununla birlikte Türkiye’de bir dönem kapanmıştır. 
  • 1923 Cumhuriyeti’nin tarihsel gelişimi içinde oluşmuş siyasal çerçeveye yaslanarak muhalefet yapmanın imkânı kalmamıştır.
  • (Ancak) Cumhuriyet rejimi devletten tasfiye edilirken, güçlü ve direngen bir cumhuriyetçi toplumsal hareketi de açığa çıkarmıştır.
  • Türkiye’de İslamcılığın toplumsal tabanı, daha önce gözlenmeyen bir nicelikte cihatçı militanlaşma profili edinmiştir. 

Seçerek aldığımız bu tespitlerin işaret ettiği gerçek herhalde açıktır: Türkiye’de sola 1960’lardan başlayarak en azından belirli bir zemini tutma, ayağını oraya basma ve oradan dışa açılma olanakları tanıyan Cumhuriyet’e özgü Anayasal, kamusal, hukuksal-yargısal ve seküler kanallar artık tıkalıdır… “Cumhuriyetçiliğin devletten tasfiyesi” bir de bu anlama gelmektedir… Bir gerilemedir; ancak bu gerileme geriye “güçlü” ve “direngen” bir hareketlilik de bırakmıştır… İslamcılığın “militanlaşan” bir toplumsal taban kazanması ile birlikte düşünüldüğünde ortada uzlaştırılması şöyle dursun yumuşatılması da mümkün görünmeyen bir saflaşma vardır… 

“Restorasyon” yarın bir gün gerçek olsa bile Türkiye’yi eski haline getiremeyeceği için gerçek bir restorasyon olmayacaktır. “AKP iktidarının devletle mütedeyyin halkı barıştıran büyük başarısını” (!) müktesebat sayıp yoluna öyle devam edecektir.        

***

Bu tespitler ışığında sosyalistlerin ortak sorunu, “güçlü” ve “direngen” hareketlilik üzerinde yeterince etkili olamamak, insanları daha kararlı biçimde harekete geçirip örgütleyememektir. Sorun bizce budur ve faturayı yalnızca “CHP yönetimine” ve/ya da Kürt siyasetinin şu ya da bu yönelimine çıkarmanın bir yerden sonra fazla anlamı yoktur.  

Etkili olamama… Harekete geçirememe… Örgütleyememe… 

Bugün yeterince etkili olamıyor olabiliriz; ama olmanın yolları ve imkânları vardır. Yeter ki durumun ciddiyetini, var olan saflaşmayı, 1960’lara dönülmesinin artık mümkün olmadığını, herhangi bir “restorasyonun” gerçekte öyle olamayacağını, umut ve beklentileri 2019 yılına ertelemenin kaybetmek anlamına geleceğini kimseyi sıvamadan, ikna edici biçimde anlatabilelim… 

“Harekete geçirememe” ve “örgütleyememe” başlıkları biraz daha fazla düşünmeyi gerektirmektedir. 

Yeniden “Tezlere” dönersek, ilgili iki tespit:

  • (…) partili siyaset ve partiler aracılığıyla siyasete katılım giderek zayıflamaktadır (…) kitlelerin bir araya gelme, esnek bağlarla dayanışma temelinde hareket etme konusunda çekinceye sahip olduğu söylenemese bile bağlayıcı ve süreklilik taşıyan siyasal örgütlenmelere yaklaşım belirgin biçimde olumsuzdur.
  • (…) farklı temsil düzeylerinde buluşan dinamiklere sahip, burjuva siyasetinin hızına yanıt verebilecek süreklileşmiş bir hareket tarzına dayanan örgütlenmelere gerek vardır.  

Üzerinde düşünmenin ve tartışmanın, ama bunları fazla uzatmadan gereği neyse onu yapmanın zamanıdır. 

Ya Leninist örgüt? 

En çok, durum böyle olduğu için gereklidir.