Kastettiğimiz, uzunca bir süre AKP’ye verilen desteğin ardından son dönemde başta Erdoğan AKP’yi yaylım ateşine tutan, sol çevrelerde “liberal” olarak bilinen aydınlar, yazarlar ve akademisyenlerdir.
Kendilerine bu nedenle “dönen” denmektedir. Yani meselenin “döneklikle” hele hele “dönek Marksistlik” ve buna benzer şeylerle ilgisi yoktur.
Şimdi hızlı AKP karşıtı oldular diye bunlara güvenilir mi güvenilmez mi?
Ama isterseniz bunu da önceleyen bir soruyla devam edelim: Sanki çok mu etkililer? Böylelerine güvenip güvenmeme o kadar önemli bir mesele mi?
İki açıdan önemlidir.
Birincisi: Öyle “geniş kesimler” değil, ama genel anlamda solun belirli bir bölümü üzerinde hala etkili olabilmektedirler. İkincisi: Türkiye’de işlerin hep bugünkü gibi gitmeyeceğini, yarın bir gün “normalleşme” adına birtakım girişimlerde bulunulacağını varsayarsak, aynı kesimin kafa bulandırıcı yeni misyonlar üstleneceği kesin gibidir.
Bunlardan hareketle “güvenilmez” diyoruz…
***
Hemen hepsinin ortak söylemi şudur: “Biz bir dönem doğruyu, yapılması gerekeni yaptık; AB açılımlarında, “özgürlükler alanına giren” türban meselesinde, asker vesayetine karşı mücadelesinde, sivilleşme çabalarında vb. AKP’yi destekledik… Ama ne zamanki Erdoğan ve AKP ipin ucunu kaçırıp tehlikeli işlere yöneldi o zaman…”
Bu ve benzeri söylemlerin geri planında yatan “Ne zaman ki ABD ile ters düşmeler başladı…” tespitini bir yana bırakıp meselenin “iç politikayla” ilgili yanına bakalım.
Burada özellikle vurgulanması gereken şudur: AKP’nin 13 yıllık iktidarında bir “kırılma noktası”, yani en baştaki vizyon neyse ondan bir “sapma”, bir “ayrılma” yoktur. Vizyondan kastımız, toplumsal yaşama, devletin kurumlarına ve siyasal rejime verilmek istenen yeni şekil ve içeriktir. Diyoruz ki 2002’den bu yana hep bu vizyon doğrultusunda adımlar atılmış, gedikler açılmış ve mevziler kazanılmıştır.
Dolayısıyla, “AB açılımları iyiydi, ama…”, “elbette türban serbestisi, ancak daha sonra…”, “asker vesayetine son vermekle iyi ettiler, ne var ki ardından…” türü söylemler en fazla geriye dönük bir züğürt tesellisi ya da burundan kıl aldırmak istemeyen bir kibrin tezahürleri sayılabilir.
Bu oltalara herkes gelmiş olsaydı mazeret de bulunabilirdi; ancak uyaran, “bu gidiş başka gidiş” diyen çok olmuştur. Hepsine kulak tıkanmıştır. O zaman sormak gerek: Belirli bir zaman kesitinde atılan adımların siyaseten oturduğu çerçeveyi ve bunun mantıksal sonuçlarını göremeyecek durumdaysan nerede kaldı senin birikimin, tarihçiliğin, aydınlığın, akademisyenliğin?
Demek ki güvenilmez, güvenmemek gerekir…
***
Akıllarında, 1950-60 döneminin Demokrat Parti iktidarı olduğu bellidir.
Demokrat Parti de topluma büyük umutlar vermişti. Böylece 30 yıla yaklaşan tek parti iktidarı son bulmuş, ülke “batılı demokrasiye” geçmişti. Gelgelelim, DP seçmen desteğinin aşırı güvenine ve kibrine kapılmış, olmayacak işlere kalkışmış, yoldan çıkıp kendi sonunu hazırlamıştı…
“İşte, AKP de bunun gibi…”
Böyle değildir ve arada çok önemli bir fark vardır: DP’nin kurucu ve önder kadroları Cumhuriyet’in kadrolarıydı, ilk siyasal formasyonlarını “kurtuluş” ve “kuruluş” dönemlerinde edinen insanlardı. Dolayısıyla yaptıklarında “baştan çıkma” (iğvaya kapılma) kavramının belirli bir açıklayıcılığı olabilir. AKP’de ise durum böyle değildir; önümüzde siyasal formasyonu ve misyonu bambaşka bir hareket ve onun kadroları vardır.
Geçerken belirtelim: “Formasyon farklılığının” kimi sorunların çözümünde olumlu etkisi olabileceği tezi, “Kürt sorununda” tamamen iflas etmiştir. Bu iflas, yakın gelecekte yeni bir “diyalog” dönemi açılsa bile tescil edilmiş durumdadır. Çünkü bugün “diyalog” artık yalnızca belirli bir siyasal yapılanmanın becerebileceği iş olmaktan çıkıp biri hariç ülkedeki düzen içi tüm aktörlerin ortak kabulü haline gelmiştir.
***
Sonuçta, bunlara güvenilmez diyoruz…
Yarın dış politikanın “rektifiye edilmesi” gündeme geldiğinde en ABD’ci ve AB’ci ağızların bunlar olacağı kesindir…
“Barış” deniyorsa, barışın emperyalist güç odaklarının çizdiği çerçevede gerçekleşmesine yönelik görüşlerin tezyinatını (süslemesini) aynı kesim yapacaktır…
Bir de, ileride başımıza “kendine çekidüzen vermiş”, “aslında dönmüş”, “aşırılıklarından arınmış” bir AKP çıkarılırsa, ellerinde tuzluklarıyla buraya üşüşenler gene onlar olacaktır…