Devrimci cumhuriyet ve 'ötesi'

Türkiye’nin siyasal geleceğinde Erdoğan ve AKP olmayacak, burası kesin.

Gelgelelim, ne zaman ve nasıl, hangi süreçler yaşandıktan sonra gitmiş olacakları, onlar gittikten sonra karşımızda nasıl bir Türkiye bulacağımız belirsizliklerle dolu bir alan olduğundan yukarıdaki ilk cümlenin pek bir değeri kalmıyor.

Böyle durumlarda ne yapılır?

Daha doğrusu, Erdoğan’a, iktidarına, rejimine kesin karşı olmanın ötesinde, “başka” bir Türkiye isteyenler böyle bir durumda ne yapmalı?

Denecektir ki her tür olasılık düşünülsün… 2019’a kadar uzanacak döneme ilişkin ince hesaplar yapılsın… Emrivakiler karşısında başvurulacak yollar üzerinde durulsun…  Gittiklerinde, AKP sonrası Türkiye’nin nasıl “normalleştirileceği” şimdiden belirlensin…

“Akla yakın” mı görünüyor?

Oysa biz bugünkü rejime “kesin” karşıtlığın ötesinde “başka bir Türkiye” isteyenleri kastedip onların ne yapması gerektiği sorusunu ortaya atmıştık. “Akla yakın” görünenleri, sermaye sınıfından medyaya, birtakım akil çevrelerden düzen partilerine kadar pek çok kesim zaten düşünüyordur.

Yeri ve zamanı geldiğinde düşündüklerini fiiliyata dökeceklerini de söyleyebiliriz. 

İyi de, bu kesimlerin rejime “kesin” karşıtlık içinde olduklarını, “normalleşmiş” değil başka bir Türkiye istediklerini kim söyleyebilir?

Bizim konumuz, başka bir Türkiye isteyenlerdir.

O zaman buradan devam edelim.

***

Az önceki kriterlere dönersek, Türkiye’de AKP rejimine kesin karşı olmanın ötesinde başka bir Türkiye fikrine yatkın geniş bir kesim vardır.

“Kimler” diye sorarsanız, “Gezi kitlesi” deriz, 7 Haziran 2015 seçimlerinde ve 16 Nisan referandumunda AKP’ye hayır diyenlerin küçümsenemeyecek bir bölümü deriz… Sosyalistlerin dışında, aralarında Cumhuriyet’i daha radikal ve solda durarak sahiplenenler, Kürt emekçileri ve en önemlisi kaşarlanmış düzen siyasetçilerinin “gerçekçilik” ve “ustalık” adına girişecekleri manevraları içine sindirmesi güç genç kuşaklar vardır.

AKP’nin, ağzıyla kuş tutsa bu niceliği eritmesi mümkün değildir.

Ancak, aynı niceliğin bir özne kimliğiyle ince hesaplar yapması, dönemsel taktikler geliştirip uygulaması da tanım gereği mümkün değildir.

O zaman bu geniş kesim kendi konumunu ya “AKP muhalifi” ve “normalleşme” isteyen düzen partilerinin dediklerine göre belirleyip ona göre davranacak ya da başka bir çekim merkezinin etrafında toplanacaktır. 

İkincisinin gerçekleşmesi durumunda Türkiye’de “ikili iktidar” benzeri bir olgunun ortaya çıkması mümkündür.   

AKP iktidarda durduğu sürece bu rejime “kesin” karşıtlığı temsil edecek, AKP sonrası kotarılacak “normalleştirme” işlemlerinde ise çok daha ötesini isteyecek bir odak…

***

Geldiğimiz noktada iki ayaklı bir soru gündeme oturuyor: Bu “odağın” örgütsel karşılığı ve hedefi ne olmalı?

Sorunun ilk ayağının yanıtı, Birleşik Haziran Hareketi’nden başlayabilir. Böyle bir potansiyeli ve “istikbali” vardır; bir adım daha öteye, “kitlesel sol odağa” taşınması da mümkün görünmektedir. “Aradaki fark” sorulursa, en başta “muhalefet”, “savunma” ve “cephe” kavramlarıyla tanımlanan bir oluşumun bir adım daha öteye geçerek karşıt, alternatif bir blok oluşturmasından söz edebiliriz.

Hem de “hegemonya” iddiası taşıyan bir blok…

İkinci ayağın yanıtı ise, bizce, “devrimci cumhuriyet “olmalıdır.

Kuşkusuz kendi Jirondenleri de olabilecektir. Ama toplumda alternatif bir blok, ikili iktidarın bir ayağı konumuna geldiğinde geriye dönüşü olmayacak, burjuva demokrasisinin sınırlarını tanımayacak bir ortam-süreç olarak düşünülmelidir.