En iyisi basit bir soruyla başlamak: Rejim İstanbul seçiminin yenilenmesi riskini nasıl göze aldı?
Soru basit, ama yanıtı o kadar değil. “Kimsenin akıl sır erdiremeyeceği öyle hileli yollar buldular ki sonuçtan eminler” diyen çıkabilir. Biz bu kanıda değiliz; dahası, bu yolların neler olabileceğine ilişkin zihin egzersizlerinin zararlı olabileceğini düşünüyoruz: “İyi ki söylediniz; bizim aklımıza gelmemişti” diyebilirler örneğin…
Şu an görebildiğimiz kadarıyla rejim riski şu nedenlerle almış olabilir: 1) Oy sayısını “meşru” yollardan artırabileceğini düşünmesi; 2) İmamoğlu yeniden kazansa bile kendisine doğru dürüst hiçbir iş yaptırılmayacağına olan güven (de facto müdahale) ve 3) Radikal yasa değişikliklerine başvurarak belediye başkanlarının seçimle göreve gelmelerine son verilmesi (de jure müdahale); bunun getirdiği “olmadı, bunu yaparız” rahatlığı…
Yukarıda sıralanan risk alma nedenlerinin her biri üzerinde tek tek durulabilir. (2) ve (3) İmamoğlu’nun kazanması halinde seçim sonrasıyla ilgilidir. (1)’e gelince; rejimin 2018 Haziranında sandığa gidip bu yıl 31 Martta gitmeyen kabaca 700 bin seçmene göz diktiği söylenebilir. Bu kitleyi kendi lehine sandığa nasıl çekeceği ayrı bir tartışma konusudur, önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ancak, hemen belirtmek gerekirse, tek başına bir risk alma gerekçesi sayılmasa bile büsbütün temelsiz görülüp bir kenara da itilemez.
Sonuçta, rejimin seçimin yenilenmesi riskini göze alması, bizce bu üç faktörün birlikte değerlendirilmiş olmasının sonucudur ve bu söylenen en azından siyasal bir değerlendirmedir.
Pek siyasal sayılamayacak diğer faktör ise şudur: Uzun süre hep iktidarda kalma durumu da bağımlılık yaratabilmektedir ve tersi gelişmelerin bir tür siyasal delirium tremens’le (*) sonuçlanması mümkündür…
***
Buraya kadar söylenenler ayrı; değinmek istediğimiz asıl konu ise başka.
Yenilenen seçimi rejim kazansa da kaybetse de ülkede siyasetin temel dinamikleri ve ana doğrultusu değişmeyecektir. Daha açık söylersek, önümüzdeki döneme, ikisinden herhangi biri başat duruma gelmeden, yani süreçlere ağırlıklı olarak kendi damgasını vurmadan, otoriter-faşizan yönelim ile “normalleşme” yönelimi arasındaki çekişme damgasını vuracaktır.
Tekrar ediyoruz: Önümüzdeki dönemde ne mevcut rejim ortalığı süt liman hale getireceği bir üstünlük sağlayabilecek ne de “normalleşme” eğilimi karşı tarafa baskın çıkabilecektir. Bir yanda açık faşizme diğer yanda da “demokratikleşmeye” dönük yaklaşımlar, yaşanacak gelişmeler bunlardan birine ya da ötekine gülmeden sürüp gidecektir.
Süreci belki “continuum” olarak tanımlardık; ama sürecin unsurları arasındaki mesafeler kısa olsa bile ortada belirgin aşırı uçlar olmadığı, tersine “uç” olabilecek unsurlar ana gövdede toplandığı için bunu diyemiyoruz…
***
Ortam böyle olacaksa sol ne yapmalı?
Bizce önce kendi aklımızı birtakım muzır girdilerden temizlemeli bunun için de kendimize şu soruyu sormalıyız: Dünyada ve Türkiye’de sol-sosyalist hareket, sürecin en başından itibaren tüm ipleri elinde tuttuğu, her tür gelişmeyi kendisinin yönlendirdiği, başka niyetleri olan aktörleri sahadan sildiği vb. kaç muhalefet, devrimci kabarma ve devrim deneyimi yaşamıştır?
Ya da yarın bir gün örneğin idam cezasının yeniden getirilmesi, “makabline şamil” yasalar çıkarılması gibi düzenlemeler gündeme gelirse bunlara karşı çıkanlar sadece sosyalistler mi olacaktır?
Bu ve benzeri soruları önce kendi kafamızda net olarak yanıtlayalım, gerisi gelecektir…
***
Takvime baktık, hesap ettik, 23 Hazirana kadar daha 12 yazı günü var. Zaten yıllardır seçim yazısı yazıp duruyoruz. Bir tür “bağımlılık” durumu ortaya çıkmış olabilir. Türkiye gerçekten seçimsiz bir dönem yaşarsa (örneğin 1 yıl kadar bile olur) delirium tremens bizde de baş gösterebilir.
Gene de bir tesellimiz var sayılır. Örneğin 23 Haziran seçimini İmamoğlu kazanırsa bir ihtimal HM çıkışı gündeme gelecektir (Türkiye’de erken seçim talebinin simgesi haline gelen “hodri meydan” ifadesinin kısaltılmışı).
O zaman, gelsin yeni seçim yazıları…
___________________________________________________________________
(*) Bağımlılık yaratan bir maddeye ara verilmesi durumunda kişide görülebilen sanrılı durumlar, hezeyanlar ve dengesizlikler.