Değiştirmek için değişmek

Önce bir konuda anlaşalım:

Sosyalist siyasette ve pratikte her zaman deneyimselci bir yan vardır. Teorik temellerden somut durum tahliline uzanan süreç, sizi en fazla ucu açık bir noktaya getirip orada bırakır. Bu nokta olanaklara, birtakım yollara işaret eder; ama bunlardan hangisi tercih edilmeli, buradan nasıl ilerlenmeli, bunları söylemez. Bundan sonrası sezgilere, ama en önemlisi seçilen yoldaki pratiğe ve onun getirilerine bağlıdır.

Deneyimselcilik derken kastettiğimiz budur.

Özcesi, “sosyalist teori” herhangi bir dayanıklı tüketim malının kullanım kılavuzuyla karıştırılmamalıdır.

Dolayısıyla, örneğin “işçi sınıfına nasıl yaklaşmak gerekir” ya da “Gezi’de sokağa çıkanlar bugün nasıl örgütlenir” gibi soruların “teorik” yanıtları olamayacağı gibi böyle konularda “teorik yazı” kaleme almak da mümkün değildir.

O halde, “teorik” yanı biraz ağır basan, ancak deneyimselcilik uğrağının hemen öncesi için önem taşıyan bir noktaya eğilmeye çalışalım.

***

Marksizm’in herhangi bir olguyu çözümleme süreciyle siyasal öznenin etkinliği arasında benzerlikler vardır.

Marksizm’de çözümleyen özne, çözümleyeceği nesneye (objeye) doğrudan doğruya ve o nesnenin tüm yönlerini kapsayacak şekilde yönelmez; kendisiyle nesnenin arasına “bilgi objesi” olarak özel bir kategori yerleştirir, bunun üzerinde “çalışır”. Bir tür test/sınama uğrağıdır. Sonra aradaki bilgi objesi, daha geniş, “gerçekte var olan” nesnellikle sınanır, gerekli değişiklikler yapılır ve böyle ilerlenir. Bu süreçte çözümleyen özne, bilgi objesi aracılığıyla var olan gerçekliğin giderek daha büyük bölümünü kucaklayabilir.

“Tamamını” ise hiçbir zaman…

Bunun gibi, siyasal özne de hedefi olan sınıfa, “kitleye” ya da “halka” kendi durduğu yerden kalkarak, doğrudan ve o hedefin tümünü kapsayacak biçimde ulaşamaz. Az önceki örnekte arada nasıl “bilgi objesi” varsa, burada da bir “eylem objesi” olmak zorundadır. Siyasal özne, hedefinin giderek daha büyük bölümünü bu “eylem objesi” aracılığıyla kapsayabilir.

İlk örnekte “sınanma” demiş, “gerekli değişikliklerden” söz etmiştik.

Bunlar, sosyalist siyaset, sosyalist özne için de geçerli şeyler midir?

Hatırlayalım ve düşünelim:

Marksizm, “proletarya diktatörlüğü” kavramının içini daha fazla doldurmak için,  kendi taraftarlarının hayli sınırlı bir rol oynadığı Paris Komünü’ne kadar 19 yıl beklememiş midir? (Paris Komünü deneyiminin bilgi objesini sınaması ve ona zenginlik katması).

Bolşevizm, kendisinin yaratmadığı 1905 ve 1917 Şubat devrimleriyle önünde yenilenmiş bir siyaset ya da eylem/pratik objesi bulmamış mıdır?

Çin Komünist Partisi’nin eylem objesi 1927 öncesi ile sonrasında hep aynı mıdır?

Küba Komünist Partisi 1959 öncesinde neydi, sonrasında ne olmuştur?  

O halde özetleyelim: Siyasal öznenin önüne bir eylem objesi koyması doğrudur, meşrudur; ancak, tüm yönleriyle toplumsal gerçekliğin ve hayatın akışının önemli uğraklarda bu eylem objesini sıkıştırabileceğini, orada kimi önemli değişiklikleri zorlayabileceğini kabul etmek koşuluyla…

Peki, aradaki “obje” zorlanabiliyor da en baştaki özne düşmez kalkmaz bir varlık mı? Dokunulmazlığa, muafiyete mi sahip?

Hiç de değildir; tersine, değişmeye zorlanan eylem objesinde bu değişikliği getirecek olan, öznenin kendisinin de “uyum sağlayıcı” değişikliklerden geçmesidir.

***

Sadede gelelim: Türkiye sosyalist hareketinin son 30-35 yıllık döneminde, hem eylem objesini hem de sosyalist hareketin bütünü anlamında “özneyi” zorlayan açık ara en önemli olgu 2013 Haziran direnişidir…

“Eylem objesi” terimi salt sınıfları, toplum kesimlerini ima eden bir darlıkta görülmemelidir. Terim, bu kesimlere ulaşmanın damarlarını oluşturan tüm mücadele alanlarını kapsayıcı genişlikte kullanılmaktadır: Eğitim, kültür, sanat, laiklik, gündelik yaşam, insan ilişkileri, yurttaşlık, kadın, haklar, çevre, gençlik…

Haziran 2013, sosyalistlerin kendi önceliklerinden bağımsız olarak, bunların istisnasız hepsini birden gündeme getirdiği, hatta (olumlu anlamda) “boca ettiği” için önemlidir ve farkında olunsun olunmasın eylem objesini zorlamıştır.

Mesele, sosyalist hareketin eylem objesi üzerindeki bu basıncı dikkate alıp kendini uyarlama dâhil gerekeni yapıp yapmayacağıdır.

Bütünsellik içinde, çok yönlü ve hiçbir başlığı ihmal etmeden…

Yapmazsa ne olur?

Yapmazsa, Ergin Yıldızoğlu’nun “kültür” alanından hareketle uyardığı gibi olur: “ad hoc (geçici-MÇ) reflekslerle direnip sürekli gerileme…” (Kültür Savaşları, Cumhuriyet, 2 Haziran 2016).