Davamız...
AKP’nin 20 senelik iktidarı öncekilere rahmet okutuyor. Fethullahçılarla el ele düzledikleri ortamda 15 Temmuz darbe girişimi Allah’ın bir lütfu oldu onlar için ve şimdi mutlak iktidar ellerinde.
İnsanı yazı yazmaya çok farklı sebepler iter. Kimileri için yazmak bir ticarettir, kimileri kalemini kiralar, kimileri ise kendini samimi bir biçimde ifade edebilmek için yazar...
Ben yazı yazmayı hep bir mücadelenin parçası olarak gördüm. Hep bir ‘dava’m oldu. Bu sebeple, İleri’deki ilk yazıda, hoşgörünüze sığınarak, şahsi bir girişle o ‘dava’yı anlatmaya çalışacağım.
Ayvalık’ta doğdum. O zaman şimdiki gibi bir ‘turizm’ hayatımız yoktu, küçük bir sahil kasabasıydı Ayvalık. Kışları zeytin kokan bir balıkçı kasabası...
Babam küçük yaşta yetim kalmış. İlkokulda parlak bir öğrenciymiş. Öğretmen okulunu kazanmış. Yazları tarlada çalışır, kışları okula gidermiş. Parasız yatılı...
Annem bir işçi çocuğudur. O da parasız yatılı olarak öğretmen okuluna gitmiş...
Yani hem annemi, hem babamı bu fukara millet okutmuş, öğretmen yapmış. Onlar da bunu hiç unutmadan, iyi birer öğretmen olmaya çalıştı yaşamları boyunca...
Ben ilkokulu Ayvalık’ta okudum. İlkokul bittiğinde Bornova Anadolu Lisesi’ni kazandım, İzmir’e gittim, ben de parasız yatılı okudum.
Yani beni de tıpkı annem babam gibi bu fukara millet okuttu.
Sonra üniversiteyi kazandım, Ankara’ya gittim. Üniversiteyi de bu fukara milletin vergilerinden üniversitelere, biz öğrencilere ayrılan bütçeyle okudum.
O yüzden kendimi hep bu millete borçlu hissettim.
Ve ben kendimi bildim bileli bu millet zulme uğruyor, bu güzelim ülke hep yağmalanıyor.
Evet, kendimi bilmeye başladığımda 12 Eylül darbesi geldi. Üst kat komşumuz Ümit Abi’yi aldılar, eziyet ettiler, hapse attılar. Onun gibi on binlerce yiğit genci, işçiyi...
Sonra hiç şaşırmadık, zulme hırsızlık eşlik etti, 12 Eylül generallerinin hırsızlıkları çıktı ortaya.
Ardından Özallı yıllar...
Zulüm devam etti. Hırsızlık da... Özal’ın prensleri, Demirel’in yeğenleri, Mesut Yılmaz’ın hortumcuları, Çiller’in sıpaları...
Hep çaldılar, başını kaldıranın başını ezdiler... Hırsızlıklarını vatan-millet-ezan-bayrak kılıfına sokup sokup gizlemeye çalıştılar.
Bunun için de ülkenin doğusundaki çatışmalar sürsün diye ellerinden geleni yaptılar. Ortalık toz dumanken hırsızlıklarını vatan-millet-ezan-bayrak kılıfına gizlemek çok daha kolaydı çünkü.
Ve bugün çok daha ağır bir süreç yaşıyoruz.
AKP’nin 20 senelik iktidarı öncekilere rahmet okutuyor. Fethullahçılarla el ele düzledikleri ortamda 15 Temmuz darbe girişimi Allah’ın bir lütfu oldu onlar için ve şimdi mutlak iktidar ellerinde.
Artık her türlü zorbalık, hukuksuzluk, yolsuzluk, hırsızlık tekel haline gelmiş durumda.
İktidarın müteahhidi Mehmet Cengiz açıkça söyledi: “Bu millete bilmemne yapacağız!”
Benim daha ufacık bir çocukken kendimi borçlu hissettiğim bu milleti onlar arsızca soyuyor, yetmiyor, üzerine bir de sövüyorlar!
Yetmiyor, işçiyi, genci her gün dövüyorlar. Yetmiyor, tecavüzcüleri, kadın katillerini aklıyorlar...
Saray’ın düzeni işte budur...
17 yaşında bir genç olarak gittiğim ODTÜ’de, milletin ekmeğiyle, daha da beteri onuruyla oynayan bu düzene karşı mücadeleye katıldım.
Evet çok eziyet çektik, bugün 50 yaşımı geçtim, eziyet çekmeye devam ediyoruz ama bir gün olsun bu milletin başını yere eğdirecek bir hareketimiz olmadı.
Bu can bu tende durdukça, bu harami sürüsüyle mücadeleye devam edeceğim, edeceğiz.
Ve bugün bu mücadelenin adresi bellidir, Türkiye İşçi Partisi’dir.
Neden mi?
Şimdi şöyle bir hava var: İktidarın oyları düştü, AKP gidici. İlk seçimde gidecekler... Onlara sesleniyorlar, “Yediğiniz, içtiğiniz sizin olsun, şu işi güzellikle halledelim. İktidarı usulca bırakın, helalleşelim.”
Yok öyle yağma!
Türkiye İşçi Partisi açıkça ilan ediyor: Helalleşme falan yok! Hesaplaşacağız!
Evet, programımızın özeti şudur: Hesap soracağız, el koyacağız, halka dağıtacağız.
Evet, hesap soracağız. Bu milletin alın terini çalanlardan; işçilere, kadınlara, gençlere zulmedenlerden hersap soracağız. Çaldıkları her kuruşun hesabını verecekler. Somalı 301 madencinin, Ankara Garı’nda katlettikleri kardeşlerimizin, sokak arasında tekmelerle canını aldıkları Ali İsmail’in, her gün ölümüne göz yumdukları kadınların hesabını verecekler.
Evet, el koyacağız. Bu millete sülük gibi yapışarak, bu iktidar sayesinde engelsiz sömürüyle elde edilmiş tüm o kirli servete el koyacağız. Petrol zenginlerine, Katarlılara peşkeş çekilmiş tüm işletmeler, topraklar, ne varsa hepsini beş para ödemeden geri alacağız. Ve bütün bu kaynakları halka dağıtacağız. Bu millet onuruyla yaşasın diye...
İşte ben o zaman bu millete olan borcumu bir parça ödemiş hissedeceğim.
Göreceğiz, hepiniz göreceksiniz, ‘davamız’ güç kazandıkça, mücadele yükseldikçe bu ülke insanı onurunu, haysiyetini yeniden kazanacak. Onurlu emekçiler, gençler, kadınlar yepyeni bir ülke kuracak.
Evet, biz emeğin hakkını alma mücadelesi veriyoruz ama daha ötesi, bu zalimlerin iktidarı altında insan onurunun, haysiyetinin mücadelesini daha fazla veriyoruz.
Milletin onuruyla, onurumuzla, haysiyetimizle oynayanlara karşı mücadele... Davamızın özeti budur.