Cin fikirler, taktikler, reklamlar yetmez

Net olarak ifade edelim; AKP/Saray iktidarının MHP’nin de desteğiyle dayattığı anayasa değişikliği gerici-faşist Saray Rejimi’ni kurumsallaştırmak amacını taşımaktadır. 

Sermaye diktatörlüğü, Türkiye’nin bütün zenginliklerinin yağmalanmasının ve emekçilerin kölelik koşullarında yaşamasının önündeki kurumsal engellerin kaldırılmasını, emekçi halkın tüm kazanımlarının gasp edilmesini, laikliğin ve özgürlüklerin son kırıntılarının da yok edilmesi hedeflenmektedir. Meselenin Tayyip Erdoğan’ın kişisel ikbal hesaplarıyla ilgili boyutu bu gerçeğin üzerini örtmemelidir.

Bugün gelinen aşama, AKP'nin iktidar koltuğuna oturtulduğu günden bu yana yüklendiği misyonla uyumludur. Anayasa değişikliği hamlesi, iktidar cephesinde bir kopuşa değil sürekliliğe denk düşmektedir.

CİN FİKİRLER YETMEZ

Yukarıdaki vurguların doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir. Ancak doğru olduğu konusunda ortaklaşıyorsak, referandumun sadece cin fikirli taktiklerle kazanılamayacağını, bu gerici hamlenin durdurulması için esaslı bir mücadeleye girişilmesi gerektiğinde de doğal olarak anlaşmamız gerekir.

Politik mücadele, siyasal hedeflerinize ulaşmak için yeri ve zamanı geldiğinde elbette kimi taktik adımlara ihtiyaç duyar. Ancak son günlerde “hayır” çalışmalarının güçlendirmek adına, “taktiksel yaklaşım” olarak sunulan kimi tezlere baktığımızda, Türkiye’nin içinden geçtiği süreci ve bunun bir uzantısı olan referandum tartışmasının hiç anlaşılmadığını görüyoruz.

Açık söyleyelim, “gündeme getirilen bu değişikliği diktatörlük arayışı olarak değerlendirmeyelim”, “laiklik meselesi üzerinden taraflaşmanın bir anlamı yok” gibi yorumlar niyetten bağımsız olarak “hayır” cephesini zayıflatmaktadır. 

Hele bunu "Türkiye’de zaten bir diktatörlük var, zaten laiklik diye bir şey kalmadı" gibi sözde bilimsel yaklaşımların arkasına saklanarak ifade etmek düpedüz aymazlıktır.

TAKTİK STRATEJİYLE UYUMLU OLMALIDIR

Yanlış anlaşılmasın, tüm bir referandum kampanyasının sadece laiklik ve özgürlük sözcüklerine sıkıştırılması elbette doğru değildir. Örneğin “bu başlıkların emekçi halkın geniş kesimlerinin gündemi olmadığı, esas olarak gündelik sorunlar üzerinden bir 'hayır' çalışması yürütmek gerekiyor” denildiğinde, bu bize göre de tartışmaya değer bir tezdir. 

Gerçekten de sonuçları doğrudan emekçi sınıfların hayatını etkileyecek kimi temel sorunların, olması gerektiği kadar emekçi halkın gündeminde yer bulmadığı doğrudur. 

Fakat bize göre mesele zaten biraz da budur.

Maharet, emekçi halkın ekonomik ve gündelik sıkıntılarıyla, huzur ve mutluluk arayışıyla iktidarın saldırı noktaları arasındaki bütünlüğü kurabilmektedir. 

Referandum ve sonrasında amacımız, iktidarın bütünlüklü saldırısı karşısında bütünlüklü bir duruşu temsil eden güçlü bir karşı odak kurabilmekse referandum çalışmasının da bu temelde yürütülmesi gerekir.

Özetle söylersek, devrimciler, kendileri dışında ve başka önceliklerle “hayır” diyen kesimlerle kavga etmemeli ancak Türkiye’yi bu karanlıktan kesin olarak çıkartmaya aday olduklarını ortaya koymaktan da çekinmemelidir. 

Sonuçta siyasal bir mücadele sürüyor ve siyasal bir kavga siyasal tezler olmadan, bunların arkasında bir güç biriktirmeden kazanılamaz. 

REKLAM DEĞİL SİYASİ MÜCADELE

Başka bir ifadeyle söylersek referandum vesilesiyle gündeme gelen tartışma, Türkiye’nin geleceği tartışmasıdır.

Daha somut olarak söyleyelim, mesele sadece etkili reklam kampanyaları yürütmek, sihirli sözcükler bulmak, en güzel tweeti atmak, en güzel videoları çekmek filan değildir. 

Bunların her birisinin bir anlamı ve önemi vardır ancak esas olanı kuvvetlendirdiği sürece…

Rejim tartışmalarında bizim en önemli farkımız bir taraftan AKP/Saray merkezli saldırılara direnirken bir taraftan da geleceğe uzanan bir hattı temsil ediyor olmamızdır.

AKP/Saray iktidarına karşı mücadele ile yeni bir gelecek kurma iddiamız arasında kopmaz ve kuvvetli bir bağ vardır. Türkiye, içine sürüklendiği bu karanlıktan ancak daha ileriye sıçrayarak, eski Türkiye’yi de aşarak çıkabilir. Esasen başka bir yol yoktur ama devrimcilerin bunu daha belirgin biçimde ortaya koyması gerekiyor.

İşçi sınıfının-emekçi halkımızın söz-yetki-karar sahibi olduğu, bunun doğal bir sonucu olarak herkesin eşit, özgür ve kardeşçe yaşayacağı bir ülke kurmak dışında bir alternatifin kalmadığını düşünüyoruz. Bu hedefe yürüyüşün önemli uğraklarından birisi, AKP/Saray iktidarını yıkmaktır ve buna uygun konumlanmak son derece önemlidir.

Burada temel meselemiz emekçi halkın, bugüne kadar siyasal mücadelenin dışında tutulan milyonların örgütlü bir güç olarak devreye girmesidir.

Referandum sonunda Hayır seçeneğinin zaferle çıkması için yapılması gereken, cin fikirler üretmek, süper taktikler geliştirmek, reklam kampanyalarına odaklanmak değil; emekçi sınıfları örgütlü hareket ettirmeyi esas alan bir politik çalışmaya yoğunlaşmaktır.

Diğer tüm çalışmalar buna katkı sunduğu sürece anlamlı olacaktır.