Türkiye’nin siyasal yaşamında 40 yılı aşkın mazisiyle artık oturmuş, özel bir sektör vardır: CHP eleştirisi sektörü…
Bu sektörün özelliği, inanılmaz bir çeşitlilik içermesidir. Sağcılar, solcular, ulusalcılar, sosyalistler, liberaller, ortacılar, kanaat önderleri, Kürt siyasetçileri, toplumda adları “akile” çıkmış kişiler, köşe yazarları, medyanın muhabirleri, stajyerleri, duayenleri ve elbette CHP’nin kendi üyeleri ve yöneticileri bu sektörün her daim faal unsurlarıdır.
Uzlaşma, konsensüs, mutabakat gibi şeyler söyleniyor ya; başka konularda bulamasanız bile az önce sıralanan unsurların hepsini bir araya getirseniz “CHP’nin iyi yönetilmediği” konusunda mutlaka anlaşacaklardır.
CHP eleştirisi sektörünün dış temsilciliklerinden biri “CHP kuyrukçuluğu” eleştirisi alt sektörüdür.
Son dönemlerin “HDP kuyrukçuluğu” eleştirisi ortaya çıkıncaya kadar sosyalist çevrelerde rakipsiz kalmıştır. Ama bugün bir rakibi olsa bile CHP kuyrukçuluğu eleştirisi alt sektörü önemini hala korumaktadır.
***
“CHP kuyrukçuluğu”, CHP’li olmayan, onun çok daha solunda duranların ama siyasal ikbal için ama “siyasal gerçekçilik” adına bu partiye son tahlilde hayırhah bakmaları, CHP’den her şeye rağmen çok şey beklemeleri, seçimlerde oy vermeleri/istemeleri vb. olarak bilinir.
Dar ve yetersiz bir tanımdır.
Asıl CHP kuyrukçuları, CHP’li olmadıkları halde sanki başka iş yokmuş gibi sürekli bu partinin yönetiminde yer alanlarla uğraşanlar, düşünsel mesailerinin önemli bir bölümünü CHP’nin ne yaptığında “gerçekten solda” yer alabileceği konusuna ayıranlardır… Önce partinin Türkiye’deki sermaye düzeni içindeki “sağlam” yerine ve “sigorta olma işlevine” dair kesin ve keskin değerlendirmeler yapıp ardından “niye şunu şunu yapmıyor” diye kıyameti koparanlardır…
CHP dediğiniz gibi bir partiyse niye “şunu şunu” yapsın ki?
***
Peki, CHP söz konusu olduğunda “sorunun özü” nasıl tanımlanabilir?
Bizce mesele basittir:
15 yıllık AKP iktidarı öyle bir fiili durum ortaya çıkarmıştır ki bu fiili duruma mevcut kurumsal-hukuksal yapı içinde kalarak, bu yapının araçlarına başvurarak karşılık verilmesi artık mümkün değildir. CHP’nin sorunu, bunu görmemesi ya da görmek istememesidir. Örneğin, 1920 yılından bu yana en itibarsız, en işlevsiz dönemini yaşayan bir Meclis’ten her şeye rağmen medet umup bu kurumun bir de “Gazi Meclis” diye adeta kutsanması yapılacak iş değildir, ama yapılmaktadır.
Meclis “Gazi” ise, darbe “kontrollü” değildir; darbe gerçekten “kontrollü” ise tutup Meclis’e “Gazi” unvanı verilmesi abesle iştigaldir.
CHP’nin sorunu, AKP’nin/Saray rejiminin yarattığı fiili durumun ne anlama geldiğini kavrayamamasıdır. 1950’lerde Demokrat Parti’ye, 1970’lerde Milliyetçi Cephe iktidarlarına karşı dururken başvurabildiği kurumsallıkların yerinde yeller estiğinin ayırdına varamamasıdır.
Türkiye’yi etkileyecek uzantıları olsa bile parti olarak kendi sorunlarıdır, öyle kalmalıdır.
***
Sosyalistlere gelince; yapılacak en iyi iş, CHP’yi kendi iç sorunları konusunda rahat bırakarak ve bu partide gelişen süreçlerinin bugünkü rejime karşı verilecek mücadele açısından “belirleyici olacağı” gibi düşüncelerden uzak durarak kendi örgütlenme ve cepheleşme gündemine yoğunlaşmaktır.
Ama işe “böyle yaparsak CHP üzerinde basınç oluştururuz” mantığıyla başlayarak değil; işin hakkı verildiğinde yola çıkış amacı bu olmasa bile zaten bir basınç oluşacağını bilerek.
***
Başa dönersek, CHP eleştirisi sektörünü bir düzene sokmak, katılımcı sayısını azaltmak ve sektörü sadeleştirmek için bir önerimiz olacak. Sektörde yer almak isteyenlere uygulanacak basit bir test aracılığıyla:
“Şu CHP’yi sarımsaklasak da mı saklasak sarımsaklamasak da mı saklasak” tekerlemesini hiç teklemeden üst üste üç kez tekrarlayabilenler sektöre kabul edilmeli, yapamayanlar dışarıda bırakılmalıdır.
Test, CHP üye ve yöneticilerine de uygulanmalıdır.
Belki ortalık biraz ferahlar.