Önce bir çelişki tarif edelim.
İşçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişki de diyebiliriz, “emek-sermaye çelişkisi” de…
Gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun kapitalist bir toplumdaki temel çelişkidir.
Sonra, geçmişe dönüp bu temel çelişkisiyle birlikte kapitalizme son vermeyi hedefleyen ya da bu yöne evrilen devrimlere bakalım: Rus, Çin ve Küba devrimleri…
Bu devrimlerin hiçbiri, temel çelişkinin kendini yalın ve dolayımsız biçimde ortaya koymasıyla gerçekleşmemiştir. İlkinde barış ve toprak talepleri, diğerlerinde emperyalist işgalden ya da kirli bir diktatörlükten kurtulma özlemleri temel çelişkiyi sarıp sarmalamıştır.
Bundan sonra da böyle olacaktır; kapitalizmi aşmaya yönelik herhangi bir siyasal devrim, temel çelişkinin farklı dolayımlarıyla gerçekleşecektir.
Buraya kadar tamam diyelim.
***
Bundan sonrası ise tartışmalı.
Temel çelişkiyi yerli yerine koyduktan sonra, devrimin yolunu, bu çelişkinin doğal uzantısı ya da tezahürü olarak görülmeyen bir “baş çelişkinin” çözülmesinde arayan devrimciler vardır. Bu çelişki arayışlarında iki ayrı kesim olduğu bile söylenebilir. Örneğin daha “ortodoks” görünen kesim “baş çelişkiyi” temel çelişkiyi yerinden etmeyen bir aşama anlayışıyla değerlendirir. Diğer kesim içinse temel çelişki neredeyse ortadan kalkmış gibidir; bu kesime göre tarih, sürekli değişen “ana çelişkilerle” yol almaktadır.
Peki, birinci kesimin “baş” çelişki olarak gördüğü (gördükleri); yazının başında belirttiğimiz temel çelişkinin dolayımları ya da somut görünümleri sayılamaz mı?
Bizce sayılabilir, ama bir rezerv koymak zorundayız. Dediğimiz gibi, bunlar temel çelişkinin dolayımları ve görünümleri olarak değerlendirilmelidir. Yoksa temel çelişkinin çözümüne giden yolun açılması için mutlaka geçilmesi gereken uğrakları (ya da aşamaları) tanımlayan ayrı bir çelişki kategorisi icat edilirse iş değişir.
Değişirse çok mu kötü olur?
Kötü olmaz da, özellikle günümüzde pek gerçekçi sayılmaz.
20. yüzyıl başlarından, ulusal kurtuluş savaşları döneminden farklı olarak bugün temel çelişki, “ana çelişki” olarak ne önerilirse önerilsin, bu bağlamda akla ne gelirse gelsin hepsini çok daha doğrudan belirlemektedir: Emperyalizmle görülecek hesaplar, şeriat özlemlerine karşı laiklik, otoritarizm ve faşizme karşı demokrasi, ulusal sorunun çözümü, kadının kurtuluşu, çevresel tahribatın önlenmesi…
Üzeri örtülmüş olsa bile temel çelişki, sıralanan bu başlıklarda neler olabileceğini, kimlerin hangi başlıklarda nerede yer alabileceklerini, neyin gerçek çözüm neyinse zevahiri kurtarma denemesi sayılabileceğini bugün her zamankinden daha doğrudan belirlemektedir.
Daha açığı, emperyalizmle hesabı olan, laiklik isteyen, demokrasiyi savunan, tayin hakkına odaklanan, kadının özgürlüğünü arayan, çevrenin tahribini görüp içi sızlayan insanlar “bunlar olsun, ama sosyalizm (şimdilik) olmasın” diyorsa kapitalizme paşa paşa fit olmak zorundadır.
Çünkü günümüzde rejim ve iktidar değişiklikleri ötesinde, kapitalizmin de sosyalizmin de dışında kalan her tür devrim ve düzen vizyonu geçerliliğini çoktan yitirmiştir.
Hangi “ana çelişkiyi” çözersen çöz böyledir.
***
Temel çelişki ve onun dolayımlarından yürünecekse, “icracılıkla” yetinmeyip besteciliğin/virtüözlüğün zorlanması gerekir.
Doğaçlamalardan korkmamak, çekinmemek demektir.
Mithat Fenmen Fazıl Say’ı yetiştirirken sorarmış: “Piyano ile anlat bakalım, bugün sokakta neler gördün?” Fazıl Say: “Ben de piyanoda trafik gürültüsünü, klakson ve fren seslerini çıkarırdım. ‘Kuşlar gördüm’ derdim, kuş cıvıltılarını seslendirmeye çalışırdım.” (Aktaran Ahmet Say, Ağaçlar Çiçekteydi, Evrensel 2011, s.305).
Sosyalist siyasette denenmesi gereken budur.
Elbette “devrim” deniyorsa; yoksa tarihsel bestelerin “icracı” adayları olarak da kalınabilir…
Emekliliği de vardır…