Çalışmak öldürür demek abartı mı, slogan mı?

Fazla çalışmak değil , çalışmak! Kimi zaman meslek hastalığından, kimi zaman iş cinayetinden, kimi zaman intihara sürükleyen koşullarından, kimi zaman aşırı uzun ve yoğun çalışmaya bağlı “karoshi”den, mobbing’ten, şiddetten, baskıdan… Evet kapitalizm koşullarında çalışmak öldürür. Ne abartı ne slogan bizzat gerçek, sayılarla istatistiklerle bir gerçek, bu köşenin sınırlarını çok ama çok aşacak bilimsel verilerle ortaya konmuş bir gerçek…

Sermayedarlar çalışmayı kutsamışlardır. Kendilerinden örnek verirler, o kadar holdinge sahip olmalarına karşın dört saat uyuduklarını, en az on altı yirmi saat çalıştıklarını söyleyip dururlar. Şirket yöneticileri de bir şey yapmasalar bile işten geç çıkarlar, normal saatinde çıkan ofis çalışanları kendilerini kötü hissederler. Çok çalışmak, geç saatlere kadar çalışmak, Vestel firmasının reklamında olduğu gibi ailesiyle akşam yemeği yiyememek sanki kutsal bir şeydir. Stajyersen işi öğrenmek için, yeni girmişsen pişmek için, biraz deneyimliysen iş yükünden, yönetici olduysan örnek olmak için, sıradan bir emekçiysen ise zaten karnının doyurabilmek için çok çalışmak zorundasındır. Kutsal olarak gözümüze gözümüze sokulmaktadır çok çalışmak. Bu bakış açısının Nazilerin toplama kamplarının girişine yazdığı “Çalışmak Özgürleştirir” (Arbeit Macht Frei) ifadesinden bir farkı yoktur. Ofisler, şantiyeler, fabrikalar, atölyeler bir nevi toplama kampıdır, tek farkı silah zoruyla değil, ekonominin zoruyla, yaşamak, yaşatmak, ayakta kalabilmek için zorunlu olduğumuzdan uzun uzun çalışırız. 

Bu söylediklerimiz işini seven, kendi sevdiği işi yapan, kendi zevkli uğraşıları için saatlerce uykusuz kalan kişilere değil kuşkusuz. Ücretli de çalışsa işini seven bir akademisyenin günlerce uykusuz kalması ile yeni bestelerini hazırlama telaşındaki sevgili Fazıl Say’ın aşırı yoğun çalışması başta söylenenlerden farklıdır. Veya dünyanın ilk işçi devleti Sovyetler Birliği’nde yepyeni bir ülke yaratmanın coşkusuyla çalışmanın kutsanması, gelecek kuşakların daha az çalışmasını, çalışma saatlerinin azaltılmasını da kapsamaktadır (1970’lerle birlikte ortalama günde 7 saat hedefine ulaşılmıştır). Sözümüz kapitalist çalışma, kapitalist işe ilişkindir ve bu çalışma öldürmektedir, o veya bu şekilde:

“Japonya’da devlet televizyonu NHK’nın muhabirlerinden Miwa Sado’nun aşırı çalışmaktan dolayı hayatını kaybettiği ortaya çıktı. 2013’te kalp yetmezliğinden ölen 31 yaşındaki Sado’nun son bir ayda 159 saat fazla mesai yaptığı ve sadece iki gün izin kullandığı açıklandı. Sado’nun eski patronu, ölüm nedeninin yetkililer tarafından tespit edildiğini ancak ailesini rahatsız etmemek için bugüne dek kamuoyundan gizli tuttuklarını savundu.”

“Miwa Sado’nun durumuna benzer bir olay 2015 yılının Nisan ayında yaşanmış, 24 yaşındaki Matsuri Takahashi adlı kadın ölmeden önceki ayda 100 saatten fazla mesai yapmıştı. Takahashi, intihar etmeden önce sosyal medya aracılığı ile paylaştığı gönderisinde hem fiziksel hem de zihinsel olarak çok yorgun olduğunu ve ölmek istediğini belirtmişti.”

“İşten çıktıktan sonra evinde fenalaşarak hastaneye kaldırılan Nadide Kısa'nın beyin kanaması geçirdiği anlaşıldı ve yoğun bakıma kaldırılmasının ardından hayatını kaybetti. Üç çocuk annesi Kısa, yaklaşık 15 yıllık bankacıydı. Nadide Kısa’nın ölümüne ise son günlerde uğradığı mobbing’in neden olduğu iddia ediliyor. Nadide Kısa’nın ünvanı bir süre önce performans nedeniyle düşürüldü. Bir alt ünvan olan perakende bankacılık işlemleri yönetmeni yapıldı. 3 çocuk annesi genç bankacı işsiz kalmak korkusu ile itiraz etmeyip verilen göreve devam etti. Nadide Kısa tecrübeli bir bankacı olmasına rağmen bankanın aldığı karar ile gişeye oturtturuldu ve hem gişe görevini yapması hem de hedeflerini tutturması istendi. Burada satış konusunda başarılı olamaması üzerine gerek şube yöneticisinden, gerekse bölge müdürlüğünden gelen baskıların arttığı iddia edildi. Yine bir iddiaya göre, Kısa’ya şube müdürü tarafından sık sık hakarete varan sözlü saldırılar yapılıyordu.”

Başlıkların slogan gibi atılması, okuyucuyu rahatsız ediyorsa istenen başarılmış demektir. Zira bu sloganların bilimsel altyapısı sağlam olup, somut gerçekliğe dayanmaktadır. Tarihte de örnekleri çoktur ve toplumsal hafızaya sürekli taşınmalıdır. Aşırı çalışma/uzun çalışma sonucu ölüm yeni bir şey mi, yoksa kapitalizmin vahşi dönemlerinden bize miras kalan bir barbarlık mı diye sorduğumuzda, tarihten örnekler bulmak hiç de zor olmayacaktır. 

Daha önceki bir yazımda değinmiştim (http://ilerihaber.org/yazar/bir-genc-kizin-asiri-calismadan-olumu-63374.html) şimdi hem biraz tekrar ederek hem de biraz kapsamı genişleterek yine söz etmek istiyorum. 

1863 yılı 27 Haziran günkü The Spectator gazetesinde çıkan bir haberi belki de bugüne değin milyonların okumasına neden olan Karl Marx olmuştur. Kapital’in ilk cildinin 3. Kısmını oluşturan Mutlak Artık Değer Üretimi kapsamında Marx “İş Günü” bölümünde pek çok ayrıntılı bilgi verir, bizi o yıllara götürür. Bir anlamda Engels’in “İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durumu” kitabını anımsarız bu sayfaları okurken. Ama aşırı çalışma sonucu ölümle ilgili Mary Anne Walkley’e ilişkin yaptığı alıntılar dehşet vericidir:

“1863 yılının Haziran ayının son haftasında bütün Londra gazetelerinde ‘Death from Simple Overwork’ (fazla çalışmanın neden olduğu) ‘sensational’ (sansasyonel) başlığını taşıyan bir paragrafa yer verildi. Son derece saygın bir giyimevinde çalışan, Elise gibi tatlı isimli bir hanım tarafından sömürülen, yirmi yaşındaki elbise dikicisi Mary Anne Walkley’in ölümünden söz ediliyordu. Sık sık anlatılan eski öykü şimdi yeniden keşfedilmişti. Bu kızlar günde ortalama 16,5 saat, işlerin arttığı dönemde ise sık sık hiç ara vermeden 30 saat çalışıyordu; ‘emek gücü’ yorgunluktan bitap düştükleri zamanlarda, ara sıra verilen sherry, Porto şarabı ya da kahveyle canlandırılıyorlardı. Sezonun en civcivli zamanıydı. Soylu hanımların Galler’den yeni ithal edilmiş prensesin şerefine verilen baloda teşhir edecekleri muhteşem elbiselerin göz açıp kapayıncaya kadar dikilip hazırlanması gibi büyük bir iş vardı. Mary Anne Walkley diğer 60 kızla birlikte hiç ara vermeden 26,5 saat çalışmıştı; her bir odada 30 kız çalışıyordu; odada 30 insan için gerekli havanın üçte biri ya vardı ya yoktu; geceleri bir yatakta ikişer ikişer yatıyorlardı; ve yatakları boğucu odalardan birinde, tahtalarla ayrılmış bir bölmede bulunuyordu. Ve üstelik bu da Londra’nın en iyi modaevlerinden biriydi. Mary Anne Walkley cuma günü hastalandı ve öncesinde son işini de bitiremeden, Bayan Elise’yi şaşkın bırakarak pazar günü ölüp gitti. Ölüm döşeğine çok geç çağrılmış olan hekim, Dr. Keys “coroner’s jury” (şüpheli ölüm soruşturması jürisi) önünde kuru bir dille tanıklık etti:

‘Mary Anne Walkley, aşırı kalabalık bir odada çok uzun saatler boyunca çalışmaktan ve yatak odasının son derece dar ve havasız olmasından ötürü ölmüştür”

Bunun üzerine, “Coroner’s jury”, doktora görgü dersi vermek için şu açıklamayı yaptı:

‘Müteveffanın ölümü inmeden kaynaklanmıştır; ancak, aşırı kalabalık bir iş yerinde uzun saatler çalışmanın vb. ölümü çabuklaştırmış olmasını düşündürecek sebepler vardır” 

Yine Marx o yıllardaki titiz gazete takiplerinde, haftalık Reynolds’ Paper gazetesinde yer alan demiryollarında meydana gelen faciaların listesinden söz eder. Burada aralıksız ve uzun çalışma dehşet verici çalışma koşullarını görürüz.

“Kuzey Stanfford hattında çalışan bir işçi şu cevabı veriyor: Makinist ve ateşçinin dikkatlerinin bir an için felce uğramasının nelere yol açacağını herkes bilir. Bir insandan, en dumanlı ortamlarda, durup dinlenmeksizin bu kadar uzun süre çalışması nasıl beklenebilir? Her gün bir benzeri görülen aşağıdaki olayı bir örnek olarak alın: Geçen Pazartesi günü bir ateşçi sabahın çok erken saatinde işe başladı. Tam 14 saat 50 dakika çalıştı. Daha bir bardan çay içmeye bile fırsat bulamadan yeniden işe çağrıldı. Böylece aralıksız 29 saat 15 dakika çalıştırıldı. Haftanın geriye kalan kısmındaki çalışma saatleri şöyleydi: Çarşamba günü 15 saat, Perşembe günü 15 saat 35 dakika, Cuma günü 14 saat 30 dakika, Cumartesi günü 14 saat 10 dakika, haftalık toplam 88 saat 30 dakika.” 

Türkiye'de imalat sanayinde işçinin ortalama haftalık çalışma süresi 54 saattir. Aynı süre Yunanistan'da 42,7, Slovenya'da 40,3, İrlanda'da 39,1, Avrupa Birliği-15ortalamasında ise 38,5 saat düzeyinde bulunmaktadır. Diğer yandan Türkiye’de hizmetler, ticaret ve turizm gibi birçok sektörlerde de günde 12 saate, haftada 72 saate ulaşan çalışma süreleri uygulanmaktadır. AB’de 2 bin 304 saat olan fazla mesailer de dâhil yıllık yasal çalışma süresi, Türkiye'de 2 bin 430 saate ulaşmaktadır. Ancak uygulamada ise yasa dışı ve yasal fazla mesailer de dâhil bu süre imalat sanayinde 2 bin 500 saate, hizmetler, ticaret ve turizm gibi sektörlerde ise 3 bin 456 saate ulaşmaktadır. Buna göre Türkiye'de hizmetler, ticaret ve turizm sektörlerinde çalışan bir işçi AB'deki işçiye göre bin 152 saat fazla çalışıyor.

Böylece, Türkiye'de 3 işçiyle yapılması gereken işler, 2 işçinin yasadışı biçimde fazla çalıştırılması yoluyla yaptırılmaktadır (Güler, Müftüoğlu ve Taniş, 2010). 

Uzun çalışma saatleri, özellikle yaşlı işçiler için ciddi bir sorundur. Yaşlı işçi derken yanlış anlaşılmasın, aynı işkolunda yıllardan beri çalışan ve emekliliğini bekleyenlerden söz edilmemektedir. Özellikle hizmet sektöründe (temizlik başta olmak üzere) yaşı hayli geçkin, bir kısmı emekli olmuş, bir kısmı emekliliğe hak kazanmak için gün doldurmaya çalışan yüzbinlerce çalışan, genç işçilerin ancak yapabileceği ağır işleri yapmaya çalışmakta, geç saatlere kadar taşeron şirketlerde çalışmaktadır. Yaşlı işçiler genç işçilere nazaran fiziksel, biyolojik, psikolojik ve sosyal açılardan farklılıklar taşımaktadır ve uzun çalışma saatleri ve yorgunluk; yakını görememe, koroner kalp (arter) hastalığının gelişme olasılığının yüksekliği gibi sonuçlar doğurabilmektedir. Görme ve duyma eksikliğinin işyerlerinde yaralanmalarla doğrudan bağlantısı olduğu da bilimsel çalışmalarda gösterilmektedir (Wegman ve McGee, 2004:95). Özetle taşeron çalışmanın yalnızca “kaza”lara değil çoğu saklı kalan “meslek hastalıkları”na yol açtığı bilimsel çalışmalarla da ortaya konmaktadır. 

Özetle çalışma koşulları giderek daha kötüye gitmekte, Marx’ın yaşadığı dönemlere benzemektedir belki yalnızca biçim değiştirerek ve çalışmak öldürmektedir! 

Kaynaklar

Marx, Karl. Kapital, 1.Cilt, Çevirenler: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, Yordam Kitap, İst., 2009,s. 249, dipnot no:95.

Marx, Karl. Kapital, 1.Cilt, Çevirenler: Mehmet Selik ve Nail Satlıgan, Yordam Kitap, İst., 2009,s. 249-250.

Güler, Müftüoğlu B. ve Taniş B. 2010. 21. yüzyılda Zonguldak maden işletmelerinde çalışma hayatı: Bir kesit-Tek gerçek, Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi, 11. Kongre/Özel Sayı, Çalışma ve Toplum, sayı:25, 2010; yayınlanmıştır.

Wegman D.H. ve McGee J.P., (Editörler) 2004. Physical and Cognitive Differences Between Older and Younger Workers, Health and Safety Needs of Older Workers kitabı içinde, The National Academies Press, Washington, D.C.