“CAATSA”, Amerika Birleşik Devletleri tarafından 2017 yılında benimsenen bir yasadır. Açılımı şöyledir: “Amerika’nın Hasımlarına Karşı Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası.” Bu yasaya göre “hasımlara” uygulanabilecek yaptırımlar 12 maddeden oluşmaktadır. Uygulamada ise ABD Başkanının bu 12 yaptırımdan en az beşini seçmesi gerekmektedir.
ABD’nin CAATSA kapsamındaki yaptırımlarının Türkiye için gündeme gelmesinin nedeni Rusya ile yapılan S-400 füze savunma sistemi anlaşmasıdır. ABD’ye göre Türkiye bu anlaşma ile “bir NATO düşmanından” askeri donanım satın almış olmaktadır.
Dolayısıyla yaptırımların devreye girmesi gerekmektedir.
***
Bu durum karşısında Türkiye’deki rejimin, kendilerine “ulusalcı” diyen çevrelerle birlikte ABD’ye ve yaptırımlarına, artık ellerinden ne kadarı geliyorsa karşı çıkmaları ve yapabiliyorlarsa direnmeleri doğaldır ve normal koşullarda beklenenin de bu olması gerekir.
Bizim anlayamadığımız husus ise, Türkiye’deki sol-sosyalist kimi çevrelerin ülkemizin ve halkımızın bu yaptırımlara boyun eğmeyeceğini açıklayan çıkışıdır. Söz konusu çevrelerin “ulusalcılıkla” herhangi bir yakınlığının olmaması bu anlaşılmazlığı daha da artırmaktadır.
Bizce sosyalizm hedefiyle bütünleşmiş bir anti-emperyalist duruş açısından ABD’nin CAATSA yaptırımlarının Türkiye için S-400 bağlamında gündeme getirilmesi, bu yaptırımları önceleyen bağımlılık durumunun bir kez daha altının çizilmesinin ve bu yöndeki propaganda çalışmalarının vesilesi olmalıdır.
“Anti-emperyalizm” adına bundan ötesini gereğinden fazla kurcalamadan…
Örneğin denir ki Türkiye 1950’lerle başlamak üzere başta ABD olmak üzere emperyalizme bağımlı bir ülke haline gelmiştir… NATO bu bağımlılığı askeri düzeyde tescil eden bir saldırganlık paktıdır… Türkiye NATO’dan çıkmalı, ülkedeki ABD üslerini kapatmalıdır, vb.…
Bu duruşu en başa koyduktan sonra bununla yetinilmesi, gündeme gelebilecek yeni gelişmelerin ise en başa konulan ilkesel duruş sınırları içinde ele alınması bizce en doğrusudur. Eğer bu yapılmışsa, bağımlılığı tescil eden yaptırımlarla özel olarak uğraşılmasının, hele hele halkın başkalarını ilgilendiren yaptırımlara “boyun eğmemeye” çağrılmasının anlamlı olabileceğini pek sanmıyoruz.
Elbette, rejim yanlısı ya da ulusalcı değilseniz…
ABD’ye iş yapan bir sermaye grubunu temsil etmiyorsanız…
Bugün Türkiye’nin emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşı vermekte olduğunu düşünmüyorsanız…
***
Sorun, yaptırımların içeriği ve hedefi ile bunlara boyun eğmeyeceği söylenen halk arasında doğrudan bir ilişki kurmanın mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır. Örneğin Türkiye’nin bir zamanlar ABD’nin baskılarıyla kabul etmek zorunda kaldığı (ve sonra kaldırılan) “haşhaş ekim yasağı” ülkedeki haşhaş yetiştiren köylüleri doğrudan ilgilendiriyor ve etkiliyordu.
CAATSA yaptırımları ise dediğimiz gibi “başkalarını” ilgilendirmektedir.
Örneğin, ABD bankalarından kredi alamama, ABD’de gayrı menkul, hisse senedi, vb. varlıklar edinememe, bu ülkeye yatırım yapamama, eğer Türkiye’de üst düzey yönetici konumundaysanız ABD’ye giriş vizesi alamama, ABD’nin yetkisindeki alanlarda döviz işlemleri gerçekleştirememe gibi yaptırımlara halkın neden boyun eğmemesi gerektiği bizim açımızdan pek anlaşılabilir bir nokta değildir.
***
CAATSA yaptırımlarıyla hiç mi uğraşılmasın?
Önce de söyledik, tekrarlayalım:
Halkın “boyun eğmemeye” çağrılması gereken yer, bir sonuç olan yaptırımlar değil, emperyalizme bağımlılık durumudur. Söylenmesi gereken, “Emperyalizmi seviyorsan dikenine de katlanırsın” sözüdür.
Bunları bildiğin halde boyun eğilmemesi gereken durum olarak CAATSA yaptırımlarını en öne çıkarıyorsan hata yapıyorsundur…
Başkalarının olabilir, ama sosyalistlerin “Sen benim ülkemdeki rejime, ülkemin sermaye sınıfına nasıl yaptırım uygularsın” gibi bir derdi olmamalıdır.