Hep derler: “Büyük resme bakmak gerekir…”
“Büyük resim”?
Afrin’in kendisinin bu resim olmadığı açık. Peki, ABD, Rusya, İran ve İsrail’i de katıp “bölge” desek? Evet, bu resim daha büyüktür. Ama göz atılması gereken daha büyüğü var: Bugünkü dünya ve ona damgasını vuran güç dengeleri…
Kestirimimizi başta söyleyelim: Bugün dünya, II Dünya Savaşı’ndan sonra topyekûn bir savaşa yakın durduğu bir dönemden geçmektedir.
Gerilere dönerek açmaya çalışalım.
***
200 yıl önce, yüz yıl sürecek “göreli” barış dönemine girilmişti. Döneme “Pax Britannica” (İngiliz Barışı) denildi. Avrupa’yı kasıp kavuran Napolyon savaşları ardından gelen bu dönemde İngiltere’nin özellikle denizlerdeki egemenliği bu ülkeyi başkalarını caydırıcı bir konuma yerleştiriyordu.
Sonra, biliniyor, İngiltere ile aşık atabilecek rakipler çıktı, ulusal kurtuluş hareketleri yaygınlaştı ve I Dünya Savaşı patladı. 1918 ile 1939 arasındaki dönemin yeni bir savaşa gebe olduğu belliydi. Öyle oldu ve dünya bu kez 5 yıl sürecek büyük bir boğazlaşma daha yaşadı.
II Dünya Savaşı’nın sonu ile sosyalist sistemin yıkılması arasındaki dönemde dünyanın yeni bir savaş yaşamaması ise belirli bir süper gücün adını taşıyan bir barışla (pax) değil iki sistem arasındaki “dehşet dengesiyle” açıklandı. 1962 yılındaki “Küba füze krizi” bu dönemde dünyanın yok edici bir savaşın eşiğinden döndüğü olay olarak hatırlanıyor.
Sosyalist sistemin çökmesi ve “iki kutuplu dünyanın” sona ermesinin ardından bir ara “Pax Americana” üzerinde duruldu. 19. yüzyılın Pax Britannica’sındaki gibi bu kez ABD yanına yaklaşılmaz süper güç olarak caydırıcı rol oynayacak ve dünya da bu sayede yeni bir “göreli barış” dönemi yaşayacaktı.
Bugün durum nedir?
***
Görüldüğü kadarıyla bugünkü durumun özeti şudur:
Batı dünyasının küresel finans oligarşisi ve ideologları ABD’yi, Rusya ve Çin’i (ve İran’ı) savaşı da göze alacak şekilde hedef tahtasına yerleştiren bir “nihai darbeye” davet etmektedir. Bu çevrelerin kafasında bir tür “Pax Americana” vardır; ama bunun “caydırıcılıkla” değil fiilen, göstererek, yani saldırıya geçerek sağlanabileceği düşünülmektedir (Bu konuda James Cogan’ın Economist dergisinin bir sayısından hareketle yaptığı değerlendirme için bkz. https://www.wsws.org/en/articles/2018/01/30/pers-j30.html).
ABD söz konusu olduğunda klasik “şahin-güvercin” ayrımı hep gündeme gelir. Bu ülkenin askeri-sınai-siyasi kompleksi içinde kimlerin şahin kimlerin güvercin olduğunu tam bilemeyiz. Ancak, söylenebilecek şeyler var.
Bir dönem adı “izolasyonist”e çıkan Trump’ın ne yapacağını kestirmek güç olsa bile az önce sözü edilen davete hevesle icabet etme olasılığı vardır.
Devamla, bir taraftaki ABD ile diğer taraftaki güçler arasında belirli bir asimetriden söz edebiliriz. Yeni nüfuz alanları arayışı içindeki emperyal güçler olarak Çin ve Rusya’nın kapitalizmin mantığını iyice kavrayıp küreselleşmenin “nimetlerinden” daha fazla yararlanma heveslerinin, savaş gibi bir riske girme niyetlerine ağır bastığı açıktır.
Dolayısıyla, maraza çıkaracak biri varsa onun ABD olduğu da…
Gelgelelim, ABD dünyanın çeşitli coğrafyalarına nüfuz etme, dediğini yaptırtma, istediğini istediği gibi kullanma bakımından henüz “kaybeden” olmasa bile gerileyen güç durumundadır. Bu kez karşısında bir değil iki “büyük güç” vardır. Kimi açılardan üstünlüğünden söz edilebilse bile bu mutlak değil göreli bir üstünlüktür ve kullanıldığında alınacak sonucun garantisi yoktur…
Bu söylenenler bir bakıma yeni bir “dengeye” işaret etmektedir. Ancak bu denge 1945-1991 dengesine göre çok daha kırılgan, ABD açısından caydırıcı sayılmayabilecek ve özellikle Trump gibi dengesiz liderlerin bir kıvılcım arayıp hepten yüklenmeyi deneyebilecekleri bir dengedir.
Durum özetle budur ve dünya bu nedenle topyekûn savaşa uzak bir noktada değildir.
***
Böyle bir dünyada ne yapılır?
Barış talebinin, başka bir dünya talebi ve mücadelesiyle eşleşmesinin mutlak zorunluluk taşıdığı bir dönem yaşanmaktadır. “Ekonomik ve toplumsal düzeniyle dünya böyle kalsın, ama savaş olmasın” düşüncesinin gerçek bir karşılığı kalmamıştır. Böyle giderse, savaş er ya da geç, ama mutlaka kapıyı çalacaktır.
Önce bunu görecek, kabul edeceğiz.
Sonra, ABD saldırganlığını mümkün olduğunca frenleyebilecek büyük güçler olarak Rusya’ya ve Çin’e bakalım, ama sadece ve sadece buradan bakalım. Bu iki ülkenin aynı zamanda bugünküne alternatif, yepyeni, örnek alınacak dünyayı temsil ettiği gibi saçmalıklardan uzak duralım.