Başlarken hemen belirtelim: Tekrarlanan İstanbul seçiminde farkın bu kadar açılmasını beklemiyorduk. Evet, rejimin panik içinde saçma sapan işlere kalkıştığını hep gördük, ama sonucunun bu kadar “ağır” olabileceğini kestiremedik.
Yüzde ve mutlak sayı olarak oy farkının yanı sıra önemli olduğunu düşündüğümüz başka seçim verileri de var. Örneğin, İstanbul’un 39 ilçesi arasında Yıldırım’ın oylarının gerilemediği tek bir ilçe bile yok. Tüm ilçelerde Yıldırım’ın oy kaybı ortalaması 3,7 puan kadar. Seçime katılım oranında önemli bir değişiklik olmadığına göre 31 Mart’taki Yıldırım oylarının bir bölümünün İmamoğlu’na kaydığı, İmamoğlu’nun yüzde 54’e asıl böyle ulaştığı söylenebilir.
Anlamı?
En başta “demonstrasyon etkisi”. Kastettiğimiz, İstanbul seçim sonuçlarının ülkedeki başka bölgelere ve illere Cumhur İttifakı aleyhine sirayet etmesi olasılığıdır. Örneğin önümüzdeki sonbaharda bir genel seçim yapılacak olsa (olsun ya da olacak diye söylemiyoruz) Cumhur İttifakı oylarının ülkenin özellikle batısında gerileyeceği bizce kesindir.
Başka konulara geçmeden bir noktayı daha belirtelim: Gerilere gidersek Goebbels’in, daha yakın zamanlara gelirsek postmodernist yaklaşımların, bu arada örneğin zamanında Baudrillard’ın söylediklerinin geçerliliği de demek bir yere kadarmış… Demek gelişkin siyasal bilinç olmasa bile belirli bir akıl, ilişkilendirme ve anlamlandırma yeteneği, vicdan, adalet vb. duygusu geçerliliğini günümüzde bile koruyabiliyor.
Çok şükür…
***
Bundan sonra?
Bu sorunun yanıtını belirli bir çerçeveye başvurmaksınız akla gelebilecek türlü çeşitli senaryolarla vermeye çalışmak pek yararlı bir yol olmayacaktır. Gerisini zamana ve yaşanacak gelişmelere bırakarak, 23 Haziran seçiminde ortaya çıkan tablonun bizce belirleyici önem taşıyan kimi hatlarına bakmak en doğrusu olacaktır. Bu bağlamda iki saptamamız olacak:
1- İstanbul seçimini bu şekilde kaybeden Cumhur İttifakı'nın, asıl projesi olan faşizmi kurumsallaştırma yolculuğunda ciddi bir engelle karşılaştığı kesindir. Bundan sonra aynı yolda aynı hızda mesafe kat etmesi imkânsızdır. Ne var ki, AKP’nin kendi niyeti bir yana, tabanında bu yolun ısrarlı yolcuları birikmiştir. Dahası, yarın AKP’nin kendi içinden çıkacak bir alternatif parti karşısında merkezdeki çekirdek (her kimlerse) “Reisin yanında bizim uşaklar, diğer tarafta yumuşakçalar” türü bir söylemle en azından kazanılan (faşizan) mevzilerde direnmeye çalışacaktır.
2- Son zamanlarda sıkça kullanılan “topal ördek” deyimi en çok 23 Haziran sonrası AKP’ye yakışmaktadır. “Genel olarak” değil belirli bir güce atıfla söylüyoruz: 23 Haziran seçimi sonrasında AKP sermaye sınıfı gözünde dediğim dedik çaldığım düdük imtiyazını yitirmiştir. 25 yıldır ilk kez bu sınıf sağda solda mırın kırın etme dışında AKP’yi belirli mecralara zorlama fırsatlarını yakalamıştır. Sermaye sınıfı kendi siyasal iktidarlarına zaten hep böyle yapar: Güçlüyse suyuna gider, azami yararını sağlamaya çalışır, topal ördek durumuna düşmüşse de belirli bir hizaya davet eder.
Bu iki saptama birlikte alındığında ufukta görünen olasılıklardan biri “büyük koalisyonun” zorlanmasıdır: Bir AKP-CHP koalisyonundan söz ediyoruz. Bu, kuşkusuz MHP’nin dışlanmasını gerektirecektir. Reis fit olur mu, CHP yanaşır mı, ayrı tartışma konularıdır. Ancak, sermaye sınıfıyla birlikte belirli çevrelerin gönlünde “seçimlere kadar” bunun yattığı söylenebilir.
Gelelim “hodri meydan” (erken seçim) konusuna:
Bu erken seçim denilen şeyi işin başında zaten kimse istemez. Kimse, “Şu önümüzdeki seçimler bir bitsin de erken seçim isteyeyim” demez. Nitekim bugün de kimse dememektedir. “Hodri meydan” davetinin nara tonunda söylenmesinden de anlaşılabileceği gibi bu olay, önceden hesap edilmesi pek mümkün olmayan bir tıkanmada kendini taraflardan birine ya da birkaçına dayatır.
Özetle, Türkiye’nin 2023 yılına kadar seçimsiz bir dönem yaşayabileceği kanısında değiliz.
“Büyük koalisyon” olsa bile...
***
Ya ABD ile yaşanan gerilim, bu arada ABD-Rusya dengeleri?
Doğu Akdeniz’deki “sıkışma”?
“Kürt sorununda” yeni gelişmeler?
Yeni anayasa ve gerçek parlamenter düzene geçiş talepleri?
Elbette bunlar da var ve her biri çok önemli; ancak, hepsinin az önce çizmeye çalıştığımız tablo çerçevesinde değerlendirilebileceğini düşünüyoruz.