Önce geçmişe dönelim:
CHP 1977 Haziran seçimlerinden yüzde 41’in biraz üzerinde oy oranıyla birinci parti olarak çıkmıştı. Böylece CHP, gene birinci parti olduğu 1973 seçimlerindeki yüzde 33’lük oy oranını 8 puan artırmış oluyordu.
1977 seçimlerine Türkiye İşçi Partisi de belirli illerde katılmış, beklenenin çok altında oy alarak düş kırıklığı yaşamıştı.
O dönem TİP’in “gayrı resmi” yayın organı durumundaki haftalık Yürüyüş dergisi, seçim değerlendirmesine “CHP aldığı oylara sahip çıkmalıdır” başlığı atıyordu. Değerlendirmenin yer aldığı sayfalarda CHP’nin seçim zaferini sokaklarda eğlenerek kutlayanların fotoğrafına yer veriliyor, fotoğrafın altına şu not düşülüyordu: “Bu sevinç boşa çıkarılmamalıdır…” (Yürüyüş sayı 114, 14 Haziran 1977).
Denecektir ki 38 yıl öncesiydi…
Türkiye nere, Yunanistan nere…
O zamanın CHP’si neydi bugünün Syriza’sı nedir…
Evet, gerçekten büyük farklılıklar var; ama gene de tekrar etmekte sakınca yok: “Syriza, aldığı oylara sahip çıkmalıdır” ve elbette sirtaki oynayanların “sevinçleri boşa çıkarılmamalıdır…”
***
Bir siyasal oluşumun aldığı oylara sahip çıkması ve onun zaferini kutlayanların sevinçlerinin kursaklarında bırakılmaması, siyasette, ama daha çok sol siyasette önemli bir gerçeğe işaret eder: “Tepedeki”, yönetimdeki kararsızlıklar, tereddütler, yalpalamalar vb. bir şeydir, geniş kesimlerin tepkileri, umutları, beklentileri ve verdikleri işaretler başka bir şey. Bu anlamda, Yunanistan seçimlerinin ardından aynı önerileri dile getirmekte sakınca yoktur: Syriza aldığı oylara sahip çıkmalıdır ve Syriza’nın seçim başarısını sol adına kutlayanların bu sevinçleri boşa çıkarılmamalıdır…
Son seçimlerle birlikte Yunanistan’da bir döneme nokta konmamış, ülke farklı yönlere evrilebilecek, çeşitli olasılıklarla dolu kritik bir döneme açılmıştır.
Hemen söylemek gerekirse, odaklanma noktası az sayıda, hatta tek denebilecek keskin saflaşmalar, belirli bir safın kendi içindeki muğlaklıklara ve tereddütlere rağmen iyidir. Yunanistan, son seçimlerde böyle bir saflaşmanın varlığını ortaya koymuştur. Şimdi, “iktidar aritmetiği” ne olur tam bilemesek bile siyaset bu keskin saflaşma üzerinden yürüyecektir: Kemer sıkma devam edecek mi etmeyecek mi? Yunan halkı ve emekçileri AB’nin paryası olmayı içine sindirecek mi sindirmeyecek mi?
Syriza siyaseti bu bağlamda üzerinde üçlü bir basınç hissedecektir: Bir, kendisine oy verenlerin tamamı olmasa bile büyük bir kesiminin haklar-geçim temelli basıncı; iki, AB ve aynı anlama gelmek üzere sermaye çevrelerinin basıncı ve üç, kendi solunun, komünistlerin yani KKE’nin basıncı…
AB-sermaye çevrelerinin basıncının çok daha ağır basacağını peşinen ilan edip bir köşede “çuvallasınlar, insanlara düş kırıklığı yaşatsınlar ki biz güçlenelim” diye beklemenin siyasette fazla bir anlamı olacağını sanmıyoruz. Mehmet Karaoğlu dün bu sitede yazmıştı: “Ayrı olmakla düşman olmak arasında fark vardır...”
En iyi olasılık, Syriza’nın ABD-AB eksenine yakın durmakla daha sola açılmak arasında yaşayacağı gerilimlerde yukarıdakilerden birinci ve üçüncü basıncı daha fazla hissetmesi ve buna göre hareket etmesidir. Ancak, özellikle “üçüncü basınç” söz konusu olduğunda “ayrı olmakla düşman olmak” arasındaki farkın pratiğe yansıtılması gerekecektir.
***
Hegel’e ait olup Lenin’in sevdiği bir deyişi hatırlamanın zamanıdır: “Yaşamın kendisi tarihten hiçbir şey öğrenmez…”
Anlamı şudur: Kitleler söz konusu olduğunda her yeni uğrak, kendi ön belirlenimsiz özgüllüklerini, ucu açıklıklarını ve denenip zorlanması gereken yollarını beraberinde getirir. Dolayısıyla, peşin konuşmaktan, hemen don biçmekten ya da “bu iş şuraya varır” yargılarından görece uzak durup yeni uğrağın özgüllüklerinden yeni görevler çıkarmak gerekir…
Gelgelelim, “yaşamın kendisi” tarihten hiçbir şey öğrenmezken bir de tarihten çok şey öğrenmiş, bu “öğrenimi” kafasından silemeyecek siyasal özneler vardır. Yaşamın kendisine kusur atfedemeyeceğimiz gibi, bu öznelere de “öğrendiklerini hepten unut, bak ortada yepyeni bir durum var” diyemeyiz.
Ortadan kaldırılması mümkün olmayan bir gerilimdir ve tek yol “tarihten öğrenmiş” olanların, kendi siyasal kurgularında yeni durumlarda yapılabilecek yeni işlere de belirli bir yer ayırmalarıdır.
Sonrasına elbette bakılır, ama şu aşamada söylenebilecek olan baştakidir: Syriza aldığı oylara sahip çıkmalıdır ve yaşanan sevinç boşa çıkarılmamalıdır…