Birlik üzerine – VIII

Birlik yazılarımızın okunduğunu biliyoruz. Ancak yorum ve eleştiri konusu ne yazık, olmamıştır. Şaşmamak gerek. Belalı ve tartışmalı bir konudur. Acil yönleri vardır. En önemlisi de, birlik tartışması, kaçınılmaz biçimde, farklılıklarla, ayrılıklarla başlar. Biz de öyle başladık. Böylelikle, ortaklıklarımıza, benzerliklerimize doğru yol almak istedik. Başarılı olmak mümkündür, biliyoruz, ama, kısa vadede meyve toplayacağımızı sanmıyoruz. Çünkü, sosyalizmde birlik, zordur ve esas olarak ileriyi, uzun vadeyi belirleyecektir. Kısa vadede, birlik, ortaklık değil, ayrılıklar, farklılıklar ön planda olacaktır. Bu böyledir, çünkü politikada mücadele vardır ve yakın olanlar da birbirleriyle mücadele ederler. 

Sağ politikada ayrılıkların kolayca bir tarafa bırakılabildiğini, birlik oluşturulabildiğini biliyoruz. Neden böyledir? Sağcılar oldukça pragmatiktir, kısa vadeli düşünürler ve sisteme bakışları devam etmeye ve mevcut olanın tamirine yöneliktir. Ne radikal olmaları, ne tarihin gidişini düşünmeleri gerekir. Topluma bütünsel olarak bakma gereği duymazlar. Bu nedenle, kuramsal, sistematik, uzun vadeli düşünmek, onlar için hem gereksiz, hem de edinilmesi zor özelliklerdir.

Bizse, bütünü düşünmeyi biliyor, ama, ayrıntılar üzerinde de bölünüyoruz. Genel olanı biliriz, genel üzerine aynı düşünceleri benimseriz; ama, özel ve tekil olana geldiğimizde, parçalanırız.

Sosyalistler, işçi sınıfına benzer mi? Örneğin, burjuva kuramcıları, kesinlikle kapitalistlere, tümüyle “burjuvaziyle” aynı anlama gelmemesine rağmen, benziyorlar. Küçük burjuvazi, burjuvazinin küçüğü olarak kendini sınıflar arasına yerleştirebiliyor. Küçük olmakla birlikte, yine de burjuva dünya görüşünü benimseyip, geliştiriyor.

Peki, sosyalistler, burada sosyalizmi sistemli olarak benimseyenleri kastediyoruz, işçi sınıfıyla, küçük burjuvazi ve kapitalistler arasında olduğu gibi, benzer bir özdeşlik ilişkisi içine girebiliyor mu? Sosyalist de olsa, en azından en geniş aydın tabakası içinde olanlar için, sosyalist olanın küçük burjuvazinin dışına çıkması ve işçi sınıfıyla özdeşleşip birleşmesi olanaklı mıdır?

Bu açmaz, yapısaldır ve sosyalist de olsa bir birey, kaçınılmaz biçimde küçük burjuvazinin toplumsal konumu içinde yer alır. Değişiklik en başta, sosyalist ideolojinin benimsenmesinde görülür. Daha net yazalım: Sosyalist aydın, toplumsal olarak küçül burjuva olmakla birlikte, ideolojik olarak işçi sınıfının “yanında” yer alıyor. “Yanında” diyoruz, çünkü, bu sınıfın “içinde” yer almaları, yapısal olarak, toplumsal konum olarak, olanaklı değil. Aksi durumda, aydın aydın olmaktan uzaklaşıp, tümüyle işçi sınıfına dahil olur. 

“Küçük burjuva” sosyalist aydınla, küçük burjuva “burjuva” aydın arasında temel farklılık budur. Biz, sadece “ideolojik” olarak işçi sınıfının “yanında” yer alırken, onlar, hem ideolojik hem de toplumsal yönelim nedeniyle, burjuvazinin “içinde” yer alabiliyorlar. Biz, işçi sınıfına her zaman “dışsal” kalıyoruz. Onlarsa, sadece ideolojik değil, yaşam biçimleri, toplumsal konumları, toplumsal yönelimleri nedeniyle de, kendilerini burjuvazi içine, bu sınıfın “içsel” parçası olarak yerleştirebiliyorlar.

Küçük burjuva “burjuva” aydın için, ne burjuvaziyle “dışsal” bir ilişki vardır, ne de, dışarıdan bilinç” sorunu. Biz, işçi sınıfına sosyalist bilinç vermek isterken, burjuva aydını, kapitalist sınıfın, burjuvazinin, pratik bilincini, sadece kuramsallaştırrmaya, ya da sadece, “ideoloji” haline getirmeye çalışıyor. Bu nedenlerle, sosyalistlerin farklı olarak, işçi sınıfını en iyi temsil edecek, onu örgütleyecek, devrime götürecek kuram, strateji ve taktikler üzerine düşünüp, kılı kırk yararak, “farklılıklar” ve “ayrıntılar” üzerine kafa yorması, mücadele etmesi olağan karşılanmalıdır. Demek oluyor, sosyalistlerin düşünme biçim ve alışkanlıkları içinde, birlikten çok, ayrılık zorunlu olarak gelişiyor. Kimler öncü olacak, en “sağlam” sosyalist nasıl olunur, en iyi kuram ve kuramsal yorum nedir, bunun üzerine en doğru strateji ve ilgili taktikler nasıl geliştirilebilir? Bu sorular, sosyalist için temel sorunsa, ayrılık, parçalanma, bütünlüğün, birliğin, ortak mücadelenin elbette önüne geçecektir. Olan da zaten budur. Sağcıların, küçük burjuva “burjuva” aydınları ve örgütleri için, bu sorunlar bulunmuyor. Onlar, zaten iktidarda olan bir sınıfın ideologluğunu yapmanın avantajlarını yaşamaktadırlar. Onlar için, hakim sınıfa yol göstermek, sistem için gerekli reformları belirlemek, uyarılar yapmak, yeterlidir. Onların “devam” sorunu bulunuyor. Bizim sorunumuz ise, tümüyle farklı, ve “dönüşüm” sorunu etrafında dönüyor. Aralarında büyük ayrılıklara, bölünmelere hiç de gerek bulunmuyor. Küçük burjuva “burjuva “ aydınları ve örgütlerinin en önemli sınıfsal özellikleri, elbette, onların, burjuvazi ve diğer politik ve bürokratik ögelerle birlikte, “yönetici sınıf” içinde bulunuyor olmalarıdır. Bizse, “yönetilen sınıf” içinde bile değiliz. Ona “dışsal” bir konumdayız ve sadece ideolojik olarak onların “yanındayız”. İçlerinde yer almak, “dışarıdan bilinç” kuramını ve gerekçelerini reddetmek demektir. Ancak, işçi sınıfı için, sosyalistlerin “dışarıda” ama “yakın temas içinde”, işçi sınıfı kuramını, ideolojisini, örgütlenme yöntemlerini geliştirmesi gerektiğini söylemek, doğru olsa bile, "dışarıdan bilinç" kuramını olduğu yerde, Lenin'in bıraktığı yerde bırakmak anlamına da geliyor. 

Açıkça soralım: Kimler öncü olarak kimlere hangi bilinci aktaracak ve bu aktarma süreci nasıl gerçekleştirilecek? Öncüler sınıfa sosyalist devrim bilincini örgütleri, yayınları aracılığıyla, propaganda ve ajitasyonla, aktaracak! Öncülerin belirlenmesi, sosyalist devrim bilinci konusunda aynı düşüncelere sahip olmak ve bizi bekleyen işçi sınıfı! Kuram ve geçişler doğrudur ve doğruluğu kanıtlanmıştır. Evet ama, yirminci yüzyılın başlarında mıyız? Kapitalist toplum, kapitalist sınıf, özellikle de "işçi sınıfı" orada mı? 

“Birlik “için, yukarıda belirttiklerimiz kapsamında, sosyalistlerin yapısal nedenlerle zorluklar yaşaması hem olağan, hem de, hatta, zorunludur bile. Elbette, bir diğer, daha temel düzeyde bir yapısal engel ise, bizzat işçi sınıfın gelişmesi ve geliştikçe içsel parçalanmaya uğraması da, sosyalistlerin birliğini zorlaştırır, hatta, olanaksız hale bile getirir.

İşçi sınıfı üzerine daha sonra yazılar yazacağız. Burada konumuzla ilgili olarak, sadece şu tespitlerde bulunalım: 

Bu sınıf demografik ve ekonominin kolları açısından sürekli değişim içindedir ve kapitalist ülkeler içinde nüfus olarak ezici bir çoğunluğa ulaşmıştır. Bizzat sanayinin yarattığı ve oransal olarak daha da büyüyen hizmet kolları, işçi sınıfının küçülmesini değil, büyümesini gösterir. Hizmet kolları sanayinin uzantısıdır. Marks'ın işçi tanımı da zaten sanayi işçileriyle sınırlı olmayıp, ücret ilişkisine giren tüm çalışanları kapsar. En bilimsel tanım olarak, yaşamını devam ettirebilmek için ücrete mahkum olanları “işçi sınıfı” içinde kabul ediyoruz. 

İşçi sınıfın bu anlamda, her kapitalist ülkenin ezici çoğunluğunu oluşturması, sosyalist aydınların, örgütlerin aynı ölçüde büyümesini ise, gerektirmiyor. Hatta, tam ters eğilimler de söz konusudur. Çünkü, işçi sınıfı, nicel ve nitel olarak büyüdükçe, piyasanın, sivil toplumun ve devletin daha fazla denetimine girer. Daha da önemlisi, zaman içinde daha da büyüyen bir sınıfı “temsil” etmek, politikanın başlıca sorunları arasında yer alır. Bu sınıfı temsil edecek olanlar, az sayıda sosyalist aydın ve örgütlerden çok, bolca bulunan küçük burjuva “burjuva” aydın ve örgütleri olacaktır. Sayıca az, olanakları sınırlı sosyalistlerin, bu kadar büyümüş bir sınıfı temsil etmesi, “dışarıdan bilinç” kuramının bir amacı da budur, oldukça zor ve büyük ölçüde pratik olamaktan uzaktır.

Büyüdükçe büyüyen bir sınıf ve küçüldükçe parçalanan sosyalist örgütler, en küçük ayrıntı üzerine yeni partilere yol açan tartışmalar: Kuramsal yorumlar, stratejik seçimler ve kaçınılmaz taktikler yığını.

Sosyalist aydınların ve örgütlerinin düşünme biçiminden işçi sınıfına geçtik. Birliğin alt yapısı oluşurken, parçalanmanın adeta bir üst yapı ögesi olarak gelişmesi, bir çelişkidir ve biz bu çelişkinin bir an önce “aşılması” gerektiğini düşünüyoruz. Sosyalistler “anlamak için” kuramsal, değiştirmek için stratejik, politik eylemde bulunmak için taktik düzeyde düşünüp harekete geçiyorlar.

Birlik için şunu öneriyoruz: Kuramsal aşama, sosyalist aydınların, stratejik aşama sosyalist parti ve örgütlerin, taktik düzeyse, örgütlerin günlük politika kararları olsun.
“Dışarıdan bilinç” kuramını, sosyalist aydın ve örgüt ile onun dışında duran ve kendi sınıfının bilincine sahip olmayan ve olamayacak olan işçi sınıfı ayrımından çıkartıp, tüm kapitalist toplumların ezici çoğunluğunu oluşturan “işçi sınıfının politik temsili” sorunu olarak ele alalım. Kapitalist ekonomik düzeyde muazzam büyüklüğe ulaşan işçi sınıfı, politik düzeyde bir hiçe indirgenmiştir. Kastettiğimiz, sosyalistlerin işçi sınıfını temsil için partileriyle liberal demokratik meclis sistemine dahil olmaları düzeyinde anlaşılmamalı. Söylemek istediğimiz, Lenin'in "dışarıdan bilinç" kuramının önce sosyalist parti ve sonra devletin işçi sınıfını temsiliyle de ilgili olduğudur. Sadece öncülük değil, temsil görevi de bulunmaktadır. İşçi sınıfının demografik büyüklüğünü düşündüğümüzde, sınıfın politik temsil sorunu, toplumun ezici çoğunluğunun temsili sorunudur da. Öncülük ve dışarıdan bilinç sorunu, bu genel politik temsilin üretilmesi sürecinde her an ve aşamada zaten ele alınması gereken bir sorundur. Hem temsil sorunu hem öncülük hem dışarıdan bilinç aktarma sorunu, aynı anda ele alınması olanaklı sorunlardır. 

“İşçi sınıfının politik temsili”, kabul edilmelidir ki, zaten var olan, sosyalistler için bölünmüşlük ve parçalanmışlık, küçülme, etkisizleşme sorununu, bir avantaj olarak kullanmayı da sağlar. 

Kuramda birleşmek kolaydır. Stratejide birleşmek içinse bu önerileri sunuyoruz. Aynı kuramı kullanarak, ortak strateji benimseyerek, farklılıklarımızı taktik farklılıkların zenginliğine dönüştürebiliriz. Eski tartışmaları, sosyalist aydınlar arası tartışma ve bilgi-kuram üretim sorunu olarak üst düzeye aktaralım. 

Daha önce yazdığımız gibi, "tüm" sosyalistler, farklılıklarını koruyarak, federal merkezlerini kurabilmelidir. Hiçbir parti ya da örgüt, ayrıştırıcı çizgisini, geçmiş mücadelesini bir tarafa atmaz. Beklenmemelidir. Önemli ve gerekli olan, tüm sosyalistlerin farklılıklarını koruyarak, “işçi sınıfının politik temsili” sorununu çözmesi için, federal biçimde, birleşmesidir.

Gittikçe büyüyen işçi sınıfı kendisini temsil edecek, politik güç haline getirecek stratejiyi ve örgütlenmeyi bekliyor. 

Tek tek küçük örgüt ve “sosyalist çevrelerimizle”, yapamayız.

Marks'ı geliştiren Lenin'i, geliştirmeliyiz.