Birlik üzerine - VII

Büyük tehlikeler büyük ve geniş birliklere yol açar. Savaş ve faşizm, hatta yıkıcı doğal felaketler, bu türden birlik ve bütünlükleri gerektirir. Sosyolog Durkheim’ın dediği biçimde, ister mekanik, ister organik dayanışma densin, biz sol dayanışma diyelim, ayrılıkları hatta eski kin ve nefreti unutmak, bir araya gelmek gerekir. Sonra, tehlike geçer ve herkes kendine döner. Elbette, geçici birliktelikten çıkan deneyim ve başarı, ya da başarısızlık, sonraki dönemi de etkiler. Avrupa’da, İkinci Dünya Savaşı’nda işgalcilere ve faşizme karşı mücadele, sosyalistlerin, komünistlerin hem etki alanlarını büyütüp onları kitleselleştirdi, hem de “imajlarını” güçlendirdi. Komünistlerin işgale karşı, faşizme karşı, yurtsever ulusal direnişlerin başında olmaları, bu direnişleri örgütlemeleri, savaş sonrası elde edilen politik ve ideolojik gücün nedeni olmuştur.

Bizim sosyalist harekette bu türden örnekler var mıdır? Yeni kurulmuş TKP’nin Kurtuluş Savaşı'na desteğini, sosyalist solun bütün olarak 1960 sonrası anti-emperyalizmi, anti-Amerikancılığı, popüler bir anı olarak “6.Filo Defol” sloganı, örneklerimizdir. Ancak, dikkat çekici olan, Avrupa ve Asya sosyalistlerini ve genel olarak solcularını bir araya getirip kitleselleştiren, direnişin öncüsü yapan, anti-faşizm ve işgale karşı birleşme gibi bir tecrübemiz yoktur. Türkiye sosyalizminin anti-kapitalizmle ilişkili ama onu gölgeleyen anti-emperyalizmi bile ona önemli bir politik güç kazandırmamıştır. İdeolojik etki ise, sosyalizm düşüncesinin yaygınlaşmasında önemlidir, diyebiliriz.

Büyük birlikteliklerin, büyük tehlikeler gerektirdiğini tarihsel ve toplumsal gözlemlerle öne sürebiliriz. Böyle bir tehlike doğal afetler dışında, elbette sınıf mücadelesinin ilerleyip gelişmesiyle ortaya çıkar. İster faşizm, ister iç savaş biçiminde olsun, sınıf mücadelesinin sınıf savaşına dönüşmesi bahsettiğimiz büyük tehlike anlarındandır ve devrimci “durumun” gelişmesi anlamına gelir. Ancak bu durumun gelişmesi bile, devrimi garantilemez. Burada bu sorunu doğrudan ele almıyoruz. Sorunumuz, ne tür gelişme ve tehlikelere karşı birlik olunabileceği, kitlesel güç üretilebileceğidir. Olanaklarımız kısa vadede, somut olarak nedir?
Temel fikrimize göre, Türkiye sosyalist solunun, genel olarak solun, büyüyüp gelişmesi, kitleselleşmesi, eğer büyük bir tehlikeye gereksinim duyuyorsak, kısa vadeli somut tehlike, Erdoğan’da somutlaşıp simgeleşen AKP iktidarıdır. Ancak yanıtlanması gereken önemli sorularımız vardır.  AKP konusunda, sadece temkinli değil, abartıdan uzak, gerçekçi, cesur, ve dürüst de olmalıyız. 

Erdoğan ve AKP iktidarının en önemli özellikleri, bizi ilgilendirdiği haliyle, şunlardır: 

Bir) AKP iktidarı Erdoğan’ın kendisine bağlı ve bağımlıdır. Erdoğansız bir AKP, Erbakansız RP’ye, Ecevitsiz DSP’ye, Demirelsiz DYP’ye benzer. Ve bildiğimiz kadarıyla her insanın ömrü de sınırlıdır. 

İki) Hem Müslüman Kardeşler ideolojisine hem de Milli Görüş çizgisine bağlı bir Erdoğan-AKP’si, tekrar ve tekrar gömlek ve iç çamaşır değiştirse bile, siyasal İslam’ın son dönemine denk gelmiştir. İslamcı politika, sadece tek tek ülkelerde değil, küresel sermaye için de bir baş belasıdır. Kullanılırlar, değiştirilirler, tasfiye edilebilirler, gerektiğinde tekrar da diriltilebilirler; ama, İslam ve Müslümanlık adına politika yapmak, tarihsel zeminini kaybetmeye başlamıştır. 

Üç) Yine de, Erdoğan-AKP’si bir 2019 zaferi elde eder ve daha da otoriter-İslamcı politikaları yaşama geçirirse, yukarıda belirttiğimiz “tarihsel zeminin” kaybolmasının ne önemi var, diye sorulacaktır. Elbette, birinci bölümün çağrıştırabileceği bir kaderciliği benimseyemeyiz. İkinci şık ise, ancak “tarihsel” bir tespittir. Politika yapanların ilerisi için sadece ufkunu açar. 

Yakın tehlikemiz 2019 sonrası daha da güçlü ve otoriter ve daha da İslamcı bir Erdoğan-AKP’si ise, öyle görünüyor, ikinci şıkkımıza rağmen, şunları önerebiliriz:
Bu tehlike, tüm Türkiye solunun ve özel olarak sosyalist solunun, Türk ve Kürt başta olmak üzere, birliği üzerine değerlendirilebilir. Bir tüm Türkiye sosyalist oluşumu için, tüm ülkeye seslenebilecek, “özel bir seçim partisi” gereksinimi vardır. Tekrar edelim, tüm Türkiye sosyalistlerinin ortak seçim partisi! Daha önceki yazımızda, sosyalistlerin federasyon biçiminde kendi farklılıklarını koruyarak kurabilecekleri bir parti oluşumundan bahsetmiştik. Şimdi başlangıç olarak, kısa vadede, kısa vadeli ama yine de tehlikeli gördüğümüz Erdoğan-AKP’sine karşı bu türden bir oluşumu öneriyoruz. Aşama aşama, büyük birliğe doğru gidebilmek için.

Tüm Türkiye sosyalist solunun seçim partisi, özellikle Kürt solunu içerecek biçimde, kurulmalı, ve ama, "araçsal" hedef olarak da kendine 2019 Erdoğan-AKP’sini koymalıdır. Bu hedef sosyalist hedef olmamakla birlikte, sol birliğin ve Türk-Kürt mücadele birliğinin ilk aşaması olacaktır. 

Somut yazalım: 

Sosyalist ve komünist partilerle HDP’nin birlikte kuracağı bir seçim partisi gereksinimiz vardır. Kürt sorununun müzakereyle değil, yeni bir sol-sosyalist iktidarın "oluşum" süreciyle ve bu sürecin sonunda nihai olarak çözülebilecek bir sorun olduğunun yoğun propagandasıyla, birleşmeyle, kaynaşmayla, sonunda da birleşerek büyümeyle, gerçekten sosyalist bir güç olmak için. 

Konumuz, sadece Erdoğan-AKP’sinin yıkılması değil, yıkılması sürecine katılma biçimimiz ve bu sürece katılacak sol-sosyalist ögelerin kimler olduğuyla ve bir sonraki aşamanın hazırlanmasıyla ilgilidir.  

Özetle, Erdoğan-AKP’si bir hedeften çok bir “malzeme”, bir “araç”, bir “fırsat”, “tehlike” anlamında bir “olanak” olarak kullanılmalıdır. Tek bir hükümet partisinin düşmesi, hiç bir zaman sosyalistlerin esas hedefi olamaz. Düşürme sürecinden ve düşüşünden sosyalist mücadele için ne kazanacağız, konumuz budur. 

Yoksa, elbet Erdoğan da, AKP de gider. Ama, esas istediğimizin yanında,  bu küçük bir istektir. Erdoğan-AKP'sine sosyalist olarak ve sosyalizm için yaklaşalım, büyük başarıdır. 
Devam edeceğiz. Esas, birincil ve uzun vadeli hedefimiz için. Ama, bugünümüzü değiştirerek.