Bir 'listikıl' denemesi

“Listikıl da ne” diye sorulacaktır.

Biz de yeni öğrendik. “Listeleme”, “sıralama” anlamı taşıyan İngilizce “listing” sözcüğünün “list” kısmı ile gene bu dilde “makale” anlamına gelen “article” sözcüğünün “icle” kısmının birleştirilmesinden türetilen yeni bir sözcükmüş. 

“Listicle” oluyor; biz “listikıl” diyelim.

Efendim, özellikle “blog yazarları”  yazdıkları şeylerin daha ilgi çekici bulunup daha çok insan tarafından okunmasını sağlamak için bu yola başvuruyorlarmış. Diyelim, “AKP’nin gidiciliği” konusunda bir yazı yazacaksınız. Oturdunuz, ciddi analizler içeren, eli yüzü düzgün bir yazı yazdınız; ama yazıyı öyle yapılandıracaksınız, öyle bir başlık atacaksınız ki okur sayınız artsın. Bunu gözeterek “AKP’yi götürecek 5 Temel Neden” başlıklı bir yazı yazıyorsunuz ve yazının akışında bu 5 temel nedeni 1, 2, 3, 4 ve 5 diye numaralandırarak sıralıyorsunuz…    

Mesele bu.

Son dönemde sosyal medya “listikıllarla” dolu. Ancak bunların büyük çoğunluğu, yukarıda verdiğimiz istisnai örnekte olduğu gibi siyasetle ilgili değil. Daha çok gündelik yaşamla, insan ilişkileriyle, gezilip görülecek yerlerle, belirli alanlarda mutlaka yapılması ya da yapılmaması gereken şeylerle ilgili. 

Peki, bu tarza, solcuların siyasal içerikli yazılarında, analizlerinde ve polemiklerinde başvurulamaz mı?

Örneğin, “Liberal virüsten sakınmanın 7 altın kuralı” ya da “Tarihsel maddeci konumun 5 olmazsa olmazı” gibi yazılar yazılamaz mı?

Sadece soruyoruz…

Sormanın ötesinde bir de denemeye girişiyoruz.

Aşağıdaki “listikıl” denemesi, kimisi artık kabak tadı vermiş, kimisi yarı doğru yarı yanlış, kimisi de sakıncalı ya da faydasız, ama solda çok tutulan yaygın birtakım söylemlerle ilgili.

Buyurun...

Solcuların pek kulak asmaması gereken 8 yaygın söylem

1. Sabah erken kapı çalındığında gelenin sütçü olduğunu bilmenin rahatlığıyla yaşayabileceğim bir Türkiye istiyorum (Türkiye’de sabah evlere kapı çalınarak süt servisi yapılıyor mu?)

2. Teori ağacı gridir; ama hayat ağacı yeşil (Oysa Hercule Poirot en karmaşık olayları bile beynindeki “küçük gri hücreleri” çalıştırarak çözerdi)

3. Sanatçı, çağının tanığıdır (Tanığı olmak yerine, yargıcı, savcısı, hatta mübaşiri olsa daha iyi olmaz mı?) 

4. Bir olayın failini bulmak için olayın kimin işine yaradığına bakmak gerekir (Kıbrıs’taki Nikos Sampson darbesi Türkiye’nin adayı işgaliyle sonuçlandığından bu darbeyi Türkiye’nin tezgâhladığı sonucuna mı varalım?)  

5. Ben onu bunu bilmem, ne diyordu Dünyayı Sarsan On Gün’deki işçi: “İki sınıf vardır, biri…”  (Bu yalınlaştırmaya çözümlemelerde başlangıç noktası olarak başvurulabilir, ancak pratik-siyasal süreçlerde aynı yalınlaşma ancak özel ve kritik uğraklarda sağlanabilir) 

6. Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait, şimdi yeni şeyler söylemek lazım (Bunu sıkça tekrarlayanlar arasında gerçekten yeni bir şey söyleyen nedense hiç çıkmaz)

7. Biz üç kaynağını ve bileşenini okumadan Marksizm’i okumaya kalktık ve…  (Peki, bunu dedikten sonra Smith, Ricardo, Saint Simon, Hegel vb. okumaya başlayan var mıdır?)

8. Tarihi, geçmişte yapılan yanlışları görüp aynı yanlışları tekrarlamamak için iyi öğrenmeliyiz (“bizim” tarihimizde, “yapılan yanlışları” sıralayıp bunları bir daha yapmayalım dersek hiçbir şey yapmamak gerektiği sonucuna ulaşma ihtimali büyüktür)

Bu, ilk (ve umarız son) “listikıl” denememiz oluyor… 

Pek sarmadı da…