Bugünkü durumda, yakın gelecek için belirleyici önemde bir kestirimden söz edilecekse iki seçenek vardır: AKP sonrası yeni ve “normalleşmiş” ortamın taşlarının bugünden döşendiğini düşünüp buna göre hareket etmek ya da önceliği normalleşme sürecinin ortaya çıkarabileceği durumlara değil kıran kırana geçecek bir mücadeleye tanıyıp buna hazırlanmak…
Bu ikisinin birbirini tamamen dışlamadığının farkındayız. Çoğu durumda “normalleşme” denilen süreç yeni gerilimler üretirken sertleşmiş ortamlar da kendi içinde normalleşme tohumlarını barındırır. Böyledir, ama bunu deyip gelişen süreçleri seyredemezsiniz; ağırlığı birine tanıyıp ona göre hareket etmeniz gerekir.
O zaman kendi görüşümüzü söyleyelim: Türkiye’de gerek 23 Haziran’a kadar olan kısa döneme gerekse 23 Haziran sonrasına damgasını vuracak olan, görece yumuşamış bir ortam değil tersine daha da gerilen ipler, artan saldırganlık ve kıran kırana bir mücadele olacaktır.
***
Cumhur ittifakının seçimleri yenileterek risk almasının olası nedenlerine daha önce değinmiştik.
Birkaç ek daha yapabiliriz.
Bir kere, AKP’nin İstanbul’u kazanma şansı az görünse bile “hiç yok” değildir.
Bunu söylerken, “rasyonel” denebilecek herhangi bir seçmen davranışını, gene akıl yoluyla izah edilebilecek tercih değişikliklerini değil belirli bir psikolojiyi veri alıyoruz. Solda bile oluyor, olmuştur: Şu ya da bu nedenle kayıtsız, küskün, kenarda duran bir topluluğu “Mirasımız, geleneğimiz, eserlerimiz tehdit ve saldırı altında” diye seslenerek aktif hale getirebilir, sandığa taşıyabilirsiniz…
Önümüzdeki günlerde ortalığı altüst edecek yeni gelişmeler yaşanmayacağını ve bu arada işin içine dalavere karışmadan seçimlerin “normal koşullarda” ve “olaysız” yapılacağını varsayarsak, cumhur ittifakının bel bağlayabileceği tek şans budur.
Ya “her üç Kürt oyundan biri” şeklinde dile getirilen hedef?
Gerçekleşeceğini pek sanmıyoruz, ama “oradan” gelebilecek oyları da katarsak rejimin İstanbul’u kazanma olasılığı bizce %40 civarındadır.
Gerçi küçük bir olasılık sayılmaz, ama gene de bu olasılıkla risk almanın bir açıklaması olmalıdır.
Başka her şey bir yana, İstanbul’u ikinci kez kaybetmiş, bu nedenle gücü sorgulanır hale gelmiş bir liderlik son derece hassas uluslararası ve bölgesel dengelerde muhataplarının karşısına bu haliyle nasıl çıkacaktır?
Başkalarına yakıştırdığı “topal ördek” durumu bu kez kendisine dönmeyecek midir?
***
Kestirmeden gidip söylersek, 23 Haziran’da İstanbul’u bir kez daha kaybeden bir rejimin “Meğer ilkinde de sahiden kaybetmişiz” tevekkülüyle sonuca razı olup fazla kavga gürültü çıkarmadan önümüzdeki 4 yıllık “seçimsiz döneme” yoğunlaşacağını hiç sanmıyoruz.
O halde?
Dikkate alınması gereken bir olasılık şudur: Bizim %40 olarak gördüğümüz şansın 23 Haziran’a kadar nereye doğru gittiğine bakılacaktır… Araya ne olacağını şimdiden kestiremeyeceğimiz “sansasyonel” durumlar katılacaktır… Olmuyorsa da birtakım “istenmeyen olaylar” (“beklenmeyen gelişmeler” de olabilir) yaratılarak İstanbul seçimleri ya 23 Haziran öncesinde TBMM tarafından “ileri bir tarihe” ertelenecek ya da 23 Haziran’ı 24 Haziran’a bağlayan gece iptal ettirilecektir…
Evet, dediğimiz gibi dikkate alınması gereken bir olasılıktır.
Bu tür durumlar karşısında neler yapılabileceği, kimlerin yapabileceği ise ayrı bir konudur.
***
Siyasette her olasılık hesaba katılır; ama örneğin seçim gibi fazlasıyla “somut” gündemlerde her olasılığa ağırlığına göre yer tanıyan, tüm olasılıkların pratik karşılığını aynı anda içeren bir siyasal tutum olamaz.
Ağırlığın bunlardan birine verilmesi, oraya odaklanılması gerekir.
Düşünce planında “bilmem neyi bir an bile unutmayan” tahliller yapılabilir; ama iş pratik tutuma geldiğinde o “bilmem ne” bir şekilde güme gider.
İyi de olur…