AKP, seçim sürecine girilen yeni dönemde rejimine dayanak sağlayan “kök unsurlara” daha fazla sarılmak eğiliminde görünüyor. Diyanet İşleri Başkanlığının (DİB) devlet protokolünde kademe kademe yükselen pozisyonu bunu işaret ediyor. Yakın dönemde dualı Yargıtay açılışından, laikliğin açıkça hedef gösterildiği söylemlere uzanan olaylar silsilesi yine aynı minvalde…
DİB’i rejimin endoktrinasyon aygıtlarından biri olarak görmek mümkün.
Ve elbette Cumhurbaşkanlığından sonra istikrarlı biçimde büyüyen, yıllar içinde sahip olduğu kurumsal servetle bir oligark gibi yıldızı parlayan bir kurum karşımızdaki. Herkesin bildiğini tekrar tekrar sayılara dökmenin gereği yok…
Ancak belli ki sosyalistler AKP rejimi ile hesaplaşacaksa, kadın hareketi kaybettiklerini yeniden kazanacaksa Diyanet oligarkı listenin başında yer almalı.
Bu zorunluluk aynı zamanda bir imkanla ilgili.
Nedir bu imkan?
Malum sürekli erkek egemenliğinden bahsediyoruz. Gündelik yaşamda onun bin bir kılıkla karşımıza çıkan çeşitli formlarını mücadele konusu ediyoruz. Her yerde ve her şeyde bulunan bir “erk düzeni” ile cebelleşiyoruz. Her yerde ve her şeyde…
Gerçekten de yaşam çoğu zaman soyutlama yapmayı bilmeyen geveze bir gazeteci gibi davranır. Her türlü haksızlık, eşitsizlik boncuk gibi yan yana dizilir. Tozun dumana karıştığı, sözün bir türlü sadede varamadığı olgular silsilesi yakanıza yapışır. Buradan bir konsantrasyona varmak, stratejik ve taktiksel odaklar oluşturmak, öncelikleri belirlemek zordur.
Ne var ki gerçekten özel dönemeçlerde odak(lar) hiç olmadığı kadar belirgin hale gelir. Çelişki ve çatışmalar hiç olmadığı kadar belli adresleri işaret eder. İşte bugün Diyanetin konumu budur.
Diyanet, AKP rejiminde erkek egemenliğinin üniformalı militanıdır.
Diyanet, özel alana devlet müdahalesinin erk gövdesidir.
Diyanet, hukuku yok saymanın sözcüsüdür.
Diyanet, başta kadınların yurttaşlık statüleri olmak üzere her türlü hukuksal kazanımın lağvedilmesinin aracıdır. İstanbul Sözleşmesinden çıkılmasında birinci derecede rol üstlenmiştir. Nafakayı tartışılır hale getirmiştir.
Diyanet, kadına yönelik şiddeti normalleştirmektedir.
Diyanet, kadınların çalışma yaşamına katılımını düzenli olarak kriminalize etmektedir.
Aynı Diyanet, ucuz işgücü olacak kentli emekçi kadınların “bakım yükünü” 4-6 yaş arası zorunlu kuran kursu eğitimi tasarılarıyla doldurmayı hedeflemektedir.
Diyanet kadını aşağılamanın devlet katındaki sözcülüğünü üstlenmektedir. Şiddet gören kadınlara “alttan alın” diyen de kutsal aile masallarını boca eden de odur. Tüm ülkede yüzlerce dini rehberlik bürosu tam da bunun için vardır.
Diyanet, yoksullarla ama onlar içinde en çok ezilen kadınlarla ittifak oluşturmayı hedeflemektedir. Krize karşı “manevi eğitimi” önüne koyan odur. Kocaya, aileye, yoksulluğa itaat etmeyi salık veren “beyaz efendinin” sesidir onun sesi.
Diyanet, başta kadınlar ve LGBTİ+’lar olmak üzere ezilenlerin özgürlük mücadelelerine karşı rejimin “sınır tespit aparatı” gibi çalışmaktadır. Özgürlükler bahsinde rejim adına “alan yoklaması” yapan Diyanettir.
AKP kendi suretinde bir erkek egemenliği yarattıysa, suda yankısını bulan suret Diyanet’ten başkası değil.
Birileri gıcır gıcır mercedeslerlere binsin, havalı ofislere konsun, ömürlük maaşları, emrinde ordu gibi hizmete koşulan binleri olsun diye süren bu düzen, tam teşekküllü kadın düşmanıdır.
İşte bu düzen, haşlanmış patatesten, koca dayağından, manevi telkinden ve “beyaz efendinin” sesinden bıkanın öfkesini örgütlemek için bize bir fırsat sunuyor. Yıllar yılı başörtüsünü, türbanı geçim kapısına çevirenlerin, her gün giderek artan biçimde mütedeyyinleri de hizama çabaları yine aynı çatışmalar içinde düşünülmelidir. Laiklik yalnızca mini eteğine laf edilen call center çalışanına değil, türlü hizalanmalardan bıkan tüm kadınlara gereklidir.
AKP rejimi, Diyanet’i bir adım daha öne sürüyorsa, bizim de aynı kararlılığı, ısrarı, sürekliliği ve konsantrasyonu sergilememiz gerekir. Diyanetle kavga, kadın hareketimizin öncelikli görevi olmalıdır.