Bestseller Sosları

Dr. Yavuz Dizdar’ın kitabının adıdır; “Yemezler!” Endüstriyel tavuk, süt, yoğurt vb. gıdaların üretim ve tüketim süreçlerinin incelenmesinden insan sağlığına etkilerine uzanan bir araştırmanın kitabı. Kanser uzmanı Dr. Dizdar, bu konuyu araştırmaya başlamasını, günlük yaşamındaki şaşırtıcı birkaç gözleme bağlıyor.

Birincisi, komşusu yaşlı teyzenin, marketten aldığı hazır yoğurtların neden aylarca ekşimeden kalabildiğini soru ve sorun haline getirmesidir. Çocukluğunda ve gençliğinde evde yapılan yoğurdu bilen yaşlı kadın, bu yoğurdun birkaç gün içinde ekşidiğini, daha uzun süre saklanırsa, bizim köydekilerin deyişiyle “barut gibi” olacağını ve yenilmez hale geleceğini hatırlıyordu.

Dr. Dizdar’ın ikinci gözlemi, yemekte, küçük kızının kızarmış tavuğun eklem yerlerini özellikle lezzetli bulması ve hiçbir zorlukla karşılaşmadan yiyebilmesi olmuştur. Tıbbi bilgilerine göre, tavuğun eklem yerlerinin kolaylıkla yenebilmesine şaşıran Dr. Dizdar, bunun nedenlerini araştırmak zorunluluğu duymuştur. Başlangıç araştırması, yoğurt sorununda olduğu gibi, endüstriyel öncesi tavuğu pişirmiş ve tatmış olmanın verilerine dayanmıştır. Doğal tavuk saatlerce kaynatıldığı halde, sertliğini kaybetmez ve güçbela çiğnenirken, günümüzün piliçleri yarım saatte pişmekte ve ağızda dağılmaktadır. Ayrıca, doğal tavuğun kaynamasıyla jölemsi bir sıvı oluşmakta, endüstriyel tavuğun ise sadece suyu olmaktadır.

Dr. Yavuz Dizdar bu gözlemlerinden ve geçmişe ilişkin hatırladıklarından yola çıkarak, endüstriyel gıdaları araştırmaya girişmiştir. Özellikle tavuk araştırması, müthiş sonuçlara götürmüştür. Doğal tavuk bir buçuk yılda yetişirken, endüstriyel tavuk kırk beş gün içinde kuluçkadan çıkartılıp beslenip kesilip marketlere gönderilmektedir. Dr. Dizdar’ın araştırması, bize tavuk diye yedirilen şey’in asla tavuk olmadığını, bir buçuk kg. GDO’lu yem ve onlarca mg. antibiyotikten oluşturulmuş bir yaratık olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Dizdar bu araştırmaya girişmiş ve şaşırtıcı sonuçlara ulaşmış olmasını, özellikle tavuğun ve yoğurdun doğalını tatmış, bilmiş ve hatırlamış olmasına bağlamaktadır. Gerçeğin araştırmasında en önemli dayanak yaşamdaki deneyimin kaybolmamış olması, hatırlanabilmesidir.

Tatsız endüstriyel tavuk nasıl yedirilir?

Endüstriyel gıdaların kanser vb. hastalıklarla ilişkisi olduğunu bulgulayan Dr. Dizdar, tavuk endüstrisi ile davalı ve kavgalı olmuştur. Tavuğun 45 gün içinde yetiştirilmesi mucizesinin arkasında, tavuk sağlığını ve dolayısıyla insan sağlığını hiçe sayan kapitalist bir işletmecilik vardır. Yalnızca kâr güdüsüyle hareket eden gıda endüstrisinin ürettikleriyle sağlığı bozulan insanlara ilaç yetiştiren bir de ilaç endüstrisi vardır. Bu ilaç endüstrisi, hastalıklara kaynaklık eden tavukların 45 günde etlenmesi ve sağ kalabilmesi için de tonlarca antibiyotik üretmektedir. Gıda sektörü, sağlık sektörü, ilaç sektörü entegre olmuştur. Bütün entegrasyonların entegrasyonunu tekellerde buluyoruz. Dünya çapında piyasaları ele geçiren tekeller, insanların ne yiyip içeceklerine, hastalıklarına ve ilaçlarına karar vermekte ve ürün yetiştirmektedir.

Dr. Dizdar’ın şaşırtıcı gözlemlerinden biri de, endüstriyel tavuğun lezzetsiz olmasıdır. GDO’lu yemlerle ve antibiyotiklerle beslenen 45 günlük tavukların eti tatsız tuzsuzdur. Bunu insanlara yedirebilmek için çareler bulunmuştur. Soslarıyla meşhur restoran zincirleri bu tatsız tavuğu, aldatıcı tatlara bulayarak müşterilerine yedirmektedir. Evlerde ise, geleneksel yemek pişirme usulleri, salçalar, sebze katkısı, bu tavuk denen saman lezzetini yenir yutulur hale getirir.

İnsanın en temel gereksinimlerinden biri, yemek yemesi de sistemin güdümüne sokulmuştur. Lezzetsiz bir besini herkese satabilmektedirler. Hatıralarında doğal lezzetler olmayanlar, daha baştan bu güdümlenmeye esir olacaklardır. Tavuk diye, saman tadında ete benzer bir besini bilecekler ve soslarla tatlandırarak yemeyi sürdüreceklerdir.

Satabilmek için insanların belleğini silmek, eskiye ilişkin deneyimlerini unutturmak gerekmektedir. İnsanın belleğinin kolaylıkla silinebilmesi ve tatsızlığa kolayca alışıp uyum sağlaması üzücüdür. Sisteme karşı direniş ve mücadelenin gelişememesinin en önemli nedenlerinden biridir.

Best Seller kitaplar nasıl okutulur?

Endüstriyel gıdaların bu kadar hızla ve kitlesel biçimde insanları ele geçirmesine benzer bir süreç edebiyat alanında da yaşanmaktadır. Bugün best seller kitapların edebi, estetik değerlerini, tavuğun saman lezzetiyle karşılaştırabiliriz. Tavuğu sorgusuz sualsiz yiyen milyonlar gibi, Ahmet Altan ya da Ahmet Ümit’in kitaplarını okuyan yüz binler vardır. Hatıralarında edebiyatımızın gerçekçi yapıtlarından, Reşat Nuri, Yakup Kadri, Sait Faik, Orhan Kemal, Hasan Hüseyin, Kemal Özer, Nâzım Hikmet’ten eser yoktur. Edebiyat olarak Orhan Pamuk’u bilmektedirler. Ama yine de tatsız bir yazıyla karşı karşıya olduklarını hissederler. Okunamaz olduğunu yaşarlar. İşte tam burada best seller sosları devreye girer.

Best seller sosları, Kentucky Fried Chicken fast food zincirinin tatsız tavuğa kazandırdığı sos lezzetini, O. Pamuk’un Tuhaflık’ına kazandıran övgü yazılarıdır. Reklam ve pazarlama yazıları, best seller edebiyatına okur kazandıran soslardır.

Best seller edebiyatının eleştirmeni yoktur, onun estetik değersizliğini maskeleyen kozmetik uzmanları vardır. Ödül ve madalya süsleriyle çekicilik kazandıran makyajcılarıdırlar. Okunması imkânsız bir kitabın okuruna, okuma gücü ve coşkusu kazandıracak best seller methiyecileri vardır.

Piyasa edebiyatına, Shakespeare’den ilhamla söylersek, gül kokuları süren, nisan güneşleri getiren bu sosları ve sosçuları gördüğümde, Dr. Dizdar’ın kitabı geliyor aklıma…

Yemezler!


NOT: Bu yazı birinci baskısı ilgiyle karşılanan, bugünlerde ikinci baskısını hazırladığım Bestseller Okuma Kılavuzu kitabından alınmıştır.