Sevdiğim bir filmden bir replik anımsıyorum, şöyle diyordu: “Çocukların başka bir tanrısı vardır”.
Elimizden bütün ahlaki normları alan, bilincimizi yaran bir karabasanın ortasındayız. Her şeyi elimizden aldılar, çocuklarımızın masumiyetini bile... Üç yaşında bir çocuğun tecavüz sebebiyle öldüğü ülkede yaşıyoruz, bunu okuyoruz, sonra çocuklarımız okullarına gidiyorlar, onların çocukları da o vakıfların Kuran kurslarına... İçimizde pedofili hikayeleri birikiyor, bunu yazmayacaktım ama yazdım. Yazmayacaktım çünkü buna alışmamalıyız. Bunları duymaya alışmamalıyız. Haftalardır medyada bu konuşuluyor, normalmiş gibi. Üç yaşında bir çocuk tecavüz sebebiyle öldüğünde, Kuran kursunda erkek çocukları tecavüze uğradığında, onlara hayvan pornolarının izlettirildiğini duyduğunda bu bilinci yarıyor aslında... En büyük alçaklıkların, en büyük ahlaksızlıkların, vahşiliklerin alelade konuşulduğu, yazıldığı, gündeliğe konu olduğu çok zalim bir cehennemin ortasına düştük. Toplumun bir kesimi içindeki çığlığı haykırırken, o biat etmiş, sonsuza dek otoriteryen babanın biadında onun olumladığı her olguyu vecd ve huşu halinde neredeyse sahiplenirken, din eğitiminin yanında bir kerecikliğine tecavüzü de rasyonelleştiriyor. Toplumun bir kesiminin ödipal dönemine tanıklık ediyoruz çaresizce ve çığlık atmaktan da başka elimizden bir şey gelmiyor. Biat içinde, otoriteryen baba tarafından iğdiş edilme korkusunun delirttiği bir kesimin algıları bizim gerçekliğimiz oluyor.
En büyük alçaklıkların, vahşetin, kötülüklerin rasyonalize edildiği, tüm normların büyük otoriteye biatla dinselleşme figürünün sentezlenerek altının oyulup yok edildiği bir zamanın tanığıyız, kayda geçsin...
Hukukun çocukları koruyamadığı, çocukları emanet edeceğimiz tanrıların olmadığı bir zamandayız.
Büyük otoritenin kendini, kendi siyasal düzenini, kendini var edecek, meşruiyetini sağlayacak siyasal düzenini kurarken, o büyük vecd halindeki biat Kuran kurslarında kendilerini bugüne hazırlarken, yani faşizm, büyük kötülük kendi yolunu kurarken, faşizm elini göstere göstere gelirken yani, sırasıyla hepimizin, tek tek, önce askerler, sonra solcular ve hep solcular ve Kürtler yani bizleri tek tek düşman belirleyerek saf alırken, küresel sermayenin yoldaşlığında gazeteciler sokağa atılıp, kadınlar eve kapatılırken, yargı denen sözde vicdan büyük otoritenin gölgesinde onun iktidarı için muhalifleri ezerek, cezaevlerine tıkarak, askeriyeyi, akademiyi, okulları bilcümle hizaya sokarken bizler henüz düşman olarak belirlenmemiş olanların rehavetiyle buralara geldik. Çocuklarımıza kadar sıra geldi...
Aklımızla alay eden iddianameler, kurgulanmış davalar, iktidarını kursun diye sözde hakimler ve savcılar, eski ve yeni düşmanlar, büyük otoritenin olası düşmanları, dünün yargıçları, bugünün sanıkları derken hukuk dediğimiz aslında bütün bir toplumun özgür ve ölmeden, öldürülmeden, barış ve kardeşlik içinde yaşaması için ve toplumun ortak referansı olan, olması gereken hukukun da içinin boşaltılıp inancımızın kalmadığı bir noktaya sürüklenmesine seyirci kaldık. Hukuk ötekileştirmenin, düşmanlaştırmanın, iktidarın kurgulaması ve kendini inşasının aracı oldu. Şimdi hepimiz tek tek düşman saflarına girerken ve büyük iktidarın fanusu daralıp düşman safları sıklaşırken, bütün değerlerin alt üst edildiği bu kötülük zamanlarında belki hukuku, iyiliği, vatan dediğimiz, aslında bizi var eden toprak, orman, güneş, su ve kimsenin öteki olmadığı, ötekinin bir iktidarın kendini var etme kurgusundan başka bir şey olmadığı, başka bir ülkeyi, hukuk diyeceğimiz ortak bir referansı inşa etmeyi ve ölüm varsa barikatı, hayatı savunmayı yeniden düşünmek ve başka bir dünyaya inanmak zorundayız.
Çocukların başka bir tanrısı olmalı, bizim başka bir hukukumuz, başka bir ülke mümkün olmalı.