Basit seçim matematiği ve +1 

Son düzlüğe girildi, giriliyor. Hayır, Evet’ten bir buçuk boy farkıyla önde mi, yoksa Evet, Hayır’ı burun farkıyla mı geçiyor; son metrelerde Hayır dıştan kopup gelerek uzak ara fark mı atacak, yoksa dopingli Evet, Hayır’a hileli bir müdahalede bulunup yeni bir numara çevirerek finişi mi görecek, sonucu fotofiniş mi belirleyecek, belirsiz. 

Beri yandan tüm “güvenilir” anketler, Hayır’a işaret ediyor. Hayırlı bir şey bu tabii. Ama bu “veri”ye rağmen bir tür “güvensizlik” de var ortada. Daha doğrusu, düz matematik hesaplara bağlı kalanların “nasıl olacak bu iş ya” sorusu.

Zira düz matematiğe göre, geçen seçimlerde yüzde şu kadar oy alan AKP ile yüzde bu kadar oy alan MHP’yi alt alta yazıp toplayınca Evet çıkıyor. Hadi işi biraz daha karmaşıklaştırıp MHP’den yüzde şu kadar kayıp olduğunda, AKP’den de olsa olsa bu kadar kayıp olursa, haydaaa yine Evet çıkıyor diyorlar. 

Sonra baştan hesap yapılıyor. Daha önce sandığa gitmeyenler, kararsızlar, yeni tipte kayıplar, ekonomik durum, dağılıp giden menfaatler ve benzerlerinin yanında AKP ve MHP’deki fireyi de biraz daha artırınca, hooop Hayır.

Ama mesele bu türden matematik hesaplarda mı, yoksa bilhassa son düzlükte çok işe yarayabilecek bir başka basit anlayışta/hesapta mı? 

“+1”, önceki seçimlerde, taraflardan birinin propaganda ve oy toplama yöntemlerinden/ söylemlerinden biriydi. Seçimlerde savunduğunuz tarafa, siyasi çizgiye bir kişi daha kazanma gereği açıktır zaten. Birer birer kazanarak ilerleme gerçeği de denebilir. Bu açıklık, ortada elma gibi yarılan bir seçim/referandum pastası varsa daha da bir önem kazanıyor galiba.

Öyle ya, kutuplaşma gelmiş yüzde 50’ye yüzde 50 bir karşıtlığa dayanmış, bir taraf 51-55 aralığına yerleşecek bir çıkış yapsa, olay çözülüveriyor birden! Her bir +1, ektsra önemli bu yüzden. 

O bakımdan “son düzlük”te önemli bir görev duruyor Hayırcıların önünde. 

Hepimizin oyalandığı, eğlendiği, rahatladığı, dinlendiği bir şeyler; dâhil olduğu birtakım sosyallikler, etkinlikler, gruplar falan var elbette. İş güç bir yana, kedi, köpek, çiçek, böcek, doğa, gezi, akşamdaaaaaan akşama meyhane izni, TV’de falanca ve filanca dizi, sinema günleri, fotoğraf, futbol, basketbol (bilhassa NBA!); jimnastik, pilates, pişpirik, okey, bezik, yüzme, yürüyüş, satranç, briç, ikinç, üçünç, üç adım uzun atlama, kısa mesafede kros, kısa toplantı, uzun toplantı, yandan toplantı, alttan toplantı, üstten toplantı vesaire vesaire ve hepsinin üstüne bir de at yarışları! Şaka bir yana, say say bitmez işte… 

Bunları yapmayın demiyoruz tabii ki. Şu son düzlükte +1 yapın, yine yapın. Hatta bu +1 çalışmasının içinde bu türden etkinliklere yer varsa, öyle de yapın; daha iyi, daha doğal, daha organik falan olur. Zaten her türlü olur! 

Ancak belli oyalanmalarınız ya da eğlentileriniz bugünlerde çok vakit kaybettiriyorsa, hani +1’e dönük pek bir faydası ve girdisi de yoksa, en azından son düzlükte şöyle küçük bir erteleme/öteleme ile, başka işlere de yönelmeye ne dersiniz. Özellikle Evet cephesinde yer aldığını/alabileceğini bildiğiniz kişilere dönük bir çalışma yürütürseniz şu son günlerde, hani 1 kişiyi daha Hayırcı yaparsanız, bu gerçekten de çok hayırlı olmaz mı? 

Mesele sadece olası bir başkanlığın eksilerini gösterme, getirilmek istenen sistemin zaaflarına işaret etme, laikliğe dair, cumhuriyete ya da demokrasiye dair olası kayıplardan hareketle ideolojik söylemi güçlendirme vb.  meselesi değil. Matematiğin basitliği gibi, çok daha basit saikleri ve kaygıları da var “sıradan insanlar”ın. Günlük kaygıları, basit menfaaat hesaplarını, seçimden ve ideolojiden çok daha fazla geçimle ilgili basit soru(n)ları, “Benim için aldığım şu kadar sağlık yardımı çok önemli, ya o elimden giderse” diye düşünen gariban insanlarımızın düştükleri tuzakları, sadaka sisteminin diğer angajmanlarını vb. aşabilme meselesi var ortada.  “Tamam bugüne kadar ben de oy verdim ama…” cümlesininin “ama”sına gelebilme, getirebilme, gerekçelendirebilme meselesi var. “Bu milletten bir şey olmaz” umutsuzluğundan uzak durup, birebir konuşarak, +1 için çalışma iradesi var. Yoksa, bir yandan adacıklarımızda “sıra dışı eğlence ve faaliyetlerimiz”i de sürdürüp, “sıradan insanlar”la “sıradan faşizm”i yaşamak zaten çok kolay… Ta ki, adacıklar da yok olana kadar!