Alem buysa Kral Tayyip

En azından kendi kuşağım için kesin konuşabilirim, siyaset denildiğinde ilk gençlik yıllarımızdan beri, beynimize kazılan iki kesinlik var. Birincisi “siyaset pis bir iştir”, ikincisi de “siyasetçinin esas derdi kendi cebini doldurmaktır.”

Buna rağmen neden siyaset ile ilgileniyoruz?

Birincisi, bize bunların anlatılmasının da en önemli nedeni, siyasetin geniş halk yığınlarının değil profesyonel ve zengin siyasetçilerin işi olarak kavratılmak istenmesi. Bu sayede siyaset alanının sadece zenginlerin ve zenginlere hizmet etmek isteyenlerin tekelinde kalmasını istiyorlar.

İkincisi, yaşadığımız ülkeyi ve dünyayı hayal ettiğimize dönüştürmenin, insanlığı köleleştiren zincirleri kırmanın, insanların eşit-özgür, barış içinde kardeşçe ve mutlu yaşamasın sağlamanın yolu siyasetten daha doğrusu devrimci siyasetten geçiyor.

Devrimci komünist siyaset, “sıradan insanı”, siyasetin dışına itilen, her türlü siyasal gelişmeden en fazla etkilenen milyonları siyasal mücadelenin nesnesi olmaktan çıkarıp özneleştirmenin, hayallerini kurduğumuz ülkeye varmanın tek yolu.

***

Peki, diyelim bu ülkenin milyonlarca alın teri ile yaşamını sürdürmeye çalışan, namuslu dürüst ‘sıradan’ insanı siyaseti pis bir iş olarak görüp, Tayyipgillere havale ettiği zaman ne olur?

AKP’nin iktidar koltuğuna oturtulduğu Türkiye’nin, güllük gülistanlık bir ülke olduğunu elbette söyleyemeyiz. Ancak geride kalan 13 yıl sonunda Türkiye’nin geldiği durumu özetleyelim.

Bugün Türkiye, en basit insani değerlerin bile hükmünün kalmadığı bir ülke. Sıradan bir olayla karşılaştığımızda bile kimin haklı olduğuna değil kimin güçlü olduğuna bakıp onun yanında yer alıyoruz.

Sabah güneş doğmadan evden çıkıp, akşam güneş batana kadar çalışıp bunun karşılığında karnımızı bile zor doyuruyoruz. Ülkenin zenginleri her hal ve şartta servetlerine servet katmaya devam ederken, politik gelişmeler hangi yöne seyrederse seyretsin bizler yoksullaşmaya devam ediyoruz.

Ülkenin başına çöreklenmiş bir çete, kendi çıkarları için ülkeyi yangın yerine çevirmiş durumda, her gün insanlarımız gözümüzün önünde doğrudan iktidarın sorumluluğunda işlenen cinayetlerle öldürülüyor. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyoruz, hatta maalesef ülkenin bir yarısı diğer yarısında yaşananlara dair artık neredeyse hiç bir şey demiyor.

Ülkemizin kaderi ABD’den ve onun özel savaş aygıtı NATO’dan gelecek talimatlara bağlanmış durumda. Yarın Suriye ile mi, Rusya’yla mı yoksa ikisiyle birlikte mi savaşa gireceğiz kimse bilmiyor.

Gerici yobaz takımı, tarikatları, cemaatleri ile yayılan karanlık bir örgütlenme ağıyla bizzat kendilerinin yoksullaştırdıkları, çaresiz bıraktıkları insanlarımızı teslim alıp, zerre çıkarlarına olmayan bu düzenin devamlılığı için onları kullanıyor.

Bu genel bilgilere biraz istatistik rakamları ekleyip daha somut konuşalım.

Kısa bir internet taramasıyla derlenen şu rakamlar Türkiye’nin ne hale geldiğinin basit bir ifadesi.

Örneğin, bir araştırmaya göre 2002’de 25 bin olan seks işçisi sayısı, 2014 itibariyle 300 bini aşmış durumda.

Evet, her gün en az 300 bin kadın bedenini satarak yaşamını devam ettirmeye çalışıyor!

Cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısına baktığımızda yine bir rekor ile karşı karşıyayız, cezaevlerindeki insan sayısı 2002’de 50bin iken şimdi 160bin’e dayanmış durumda.

Emniyet Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre Türkiye’de her yıl yaklaşık bin cinayet işleniyor. AKP döneminde suç oranlarındaki en büyük artış uyuşturucu, hırsızlık ve adam öldürmede yaşanmış, bu suçlardaki artışın ortalama yüzde 600 olduğu söyleniyor.

2002’de 380 bin olan taşeron işçi sayısının AKP'nin 13 yıllık iktidarında Taşeron Cumhuriyeti tanımını hak edecek biçimde 2 milyona yaklaştığı tahmin ediliyor. Bu arada %98’i önlenebilir iş cinayetlerinde 15bin kardeşimizi kaybetmiş durumdayız.

***

Ne güzel memleket değil mi?

Asıl önemlisi, Tayyip’in Kral, Sultan, Halife vb. olması için bu kadar çamura batmış olmak bile yetmiyor.

Tüm bu rezilliğe rağmen halen resmen Başkan veya Sultan sıfatı alabileceği rezillik noktasına ulaşamadık.

İktidar koltuğuna oturtulmuş bir avuç zorbanın tüm çabası en kısa sürede buraya varmak.

Başkanlık için yukarıda sıraladığımızı rakamları da aşan bir Türkiye tablosuna ihtiyaç duyuyorlar.

Örneğin, daha fazla işçinin, gencin, kadının ölmesi gerekiyor. Daha fazla kadının vücudunu satarak yaşamak zorunda kalması, hırsızlık, gasp, tecavüz gibi suçlarda yeni rekorlara imza atılması.

Emekçi halklarımızın Türk-Kürt, Alevi-Sünni vb. biçimde yapay ayrımlarla birbirine daha fazla düşman olması, tarikatların-cemaatlerin yaşamın her alanında hakimiyetlerini artırması, ülkemizde bağımsızlığın-onurun kırıntısının kalmaması için çabalıyorlar.

Bu arada mutlaka ama mutlaka para babalarının daha fazla para kazanacağı bir düzenin oturması sağlanmalı...

Bu hedeflere ulaşırlarsa, o zaman hep bir ağızdan kendi şarkılarını söylerler; bence de yakışanı “Alem buysa Kral Tayyip” olur.

Bunu engellemenin sadece tek bir yolu var, bu ülkenin sıradan insanları, emeğiyle, alın teri ile geçinen milyonlar siyasete daha fazla ağırlık koyacak, bu gidişe artık dur diyecek.