Önce en özet haliyle durum tespiti yapalım. Türkiye, bir takım yasal kılıfları olsa bile iktidarı baskı ve zor yoluyla gasp etmiş bir çetenin inisiyatifinde koyu bir karanlığa doğru sürükleniyor.
İçinden geçtiğimiz günleri sürüklenmek dışında bir kelimeyle açıklamak gerçekten mümkün değil.
Aslında meselemizin bu boyutu ülkenin önemli bir çoğunluğu için son derece açık. Bu açık gerçeğin gereğinden fazla tekrarının faydadan çok zararı bile var. Asıl sıkıntımız ise, bu gidişattan en küçük bir çıkarı olmayan milyonların sessizliği, belki de çaresizliği...
Bırakalım en küçük bir faydayı, her geçen gün bu sürüklenmenin binbir türlü acısını yaşayan milyonlar neredeyse sadece izlemek ve yakınmakla sınırlı bir konuma sıkışıp kalmış durumda.
Tam bu aşamada bir noktanın özellikle vurgulanması gerekiyor.
Faşizm dahil tüm baskıcı iktidarları, iktidara taşıyan ve orada tutan, örgütledikleri kitlelerden gelen güçleri değildir. Kuşkusuz, ikna ettikleri veya örgütledikleri güç önemlidir ancak asıl başarı, potansiyel olarak karşılarına geçebilecek güçleri etkisizleştirmeleri, hareketsizleştirmeleridir.
Bugün ve Türkiye örneği üzerinden somutlayacak olursak, AKP-Saray iktidarını yaşatan şey, karşısında konumlanan milyonlar olarak bizlerin etkili karşı hamleler yapamıyor oluşumuz. Daha açık yazalım, mesele memlekette birisinin kıçının kılı olduğu iddiasıyla gezinenlerin çok kalabalık olması veya güçleri değil, ne bok olduğunu bilenlerin onu alaşağı edecek bir stratejiyi geliştirip, hayata geçirememesidir.
İktidar hedefi olmayan muhalefet devrimci olamaz
Muhalefetin başarısızlığını tartışıyoruz, bu konuya dair bir not düşerek devam edelim.
Solumuzun yıllar boyunca iktidar stratejisi tartışmaları yaptığını biliyoruz. Türkiye solunun bizim de içinden geldiğimiz kolunun, sola dair eleştirel değerlendirmesinin merkezi noktalarından birisi, solun bir iktidar perspektifine sahip olmamasıdır. Bugün, aradan geçen bunca zamana rağmen bu eksiğin kapatılmadığını, aksine, genel olarak solun, sosyalist iktidar sorunuyla arasının geçmişe göre çok daha fazla açıldığını söyleyebiliriz.
Bu önemlidir.
Devrimci bir özneyi herhangi bir muhalefet gücünden ayıran temel özelliklerden birisi içinde bulunduğumuz durumla, şimdiki zamanla, işçi sınıfı iktidarı arasındaki bağı kurabilmesidir.
Güncel görevlerin devrimci bir içerikle üstlenilmesi ve altından kalkılabilmesi için bu bağın kurulabilmesi şarttır.
Özetle, iktidar hedefi olmayan bir muhalefet devrimci olamaz.
İktidar için muhalefet
Buraya kadar söylenenleri bir zemin olarak kabul ediyorsak daha kolay ilerleyebiliriz.
Türkiye’de sermaye iktidarının sonunu getirmeye odaklanmış bir siyasal hareketin somut hedefi AKP-Saray iktidarı olmak zorundadır.
Belki bir şans olarak değerlendirebiliriz, AKP-Saray iktidarı ile sermaye devletinin özdeşleşmesine paralel olarak, mevcut iktidara muhalefet etmekle devrimci bir iktidarı hedeflemek arasındaki açı da önemli ölçüde kapanıyor.
Daha önce bu sayfalarda Haluk Yurtsever tarafından yapılmış şu vurgunun son derece önemli olduğunu düşünüyorum, “İktidar, yapma ve yaptırım gücüdür. Sözle eylemin birleştiği yerdir. Yalnızca yapma kararlılığı ve gücü değil, aynı zamanda yaptırmama iradesi ve gücüdür. Devrimci parti, devrimci toplumsallık iktidara henüz bir muhalefet hareketiyken yapma ve yaptırmama gücünü ortaya koyarak yürür.”
Bugün devrimci iddia taşıyan öznelerin önündeki en önemli görevlerden birisi AKP-Saray çetesinin her istediğini yapamayacağını göstermektir. İktidar iddiası taşıyan, iktidar alternatifi olduğunu iddia eden tüm güçler için sınanma noktası budur.
AKP’nin yenilebileceğinin anlatılması yetmez, gösterilmesi gerekir.
Devrimcilik, tam da böyle zamanlarda, toplumun geniş kesimleri yorulduğu, yılgınlığa kapıldığı zamanlarda, ileri atılıp öne çıkmaktır.
Bugün unutturulmaya, üzeri örtülmeyen çalışılan Gezi-Haziran Direnişi’nin öncesine baktığımızda buna dair pek çok örnek görebiliriz.
AKP karşısında tereddütsüz bir karşı duruş sergileyen geniş toplumsal kesimlerin yaralanmış özgüvenlerini yeniden kazanması için hemen harekete geçilmeli, sokakta, mahallede, işyerinde, okulda ve mutlaka ülke çapında gündeme gelen tüm kritik başlıklarda AKP’nin adımları engellenmeli, engellenebileceği gösterilmelidir.
Özetin özeti diyelim, AKP’yi yenecek milyonların yeniden sahaya inmesi için devrimcilerin daha fazla sorumluluk üstlenmesi gereken, bir kez daha bir adım ileri çıkmamız gereken bir dönemden geçiyoruz.
Önümüzdeki günlerde bunun nasıl somutlanabileceğine dair tartışmaya ve somut örnekleri ortaya koymaya çalışacağız.