AKP karşıtlığında sakıncalı piyadeler

Daha önce de yazmıştık: Dünya, bir takım olumlu özellikler de bulunabilecek “iyi” bir yere doğru giderken Türkiye’de AKP rejiminin ülkeyi bambaşka, “kötü” bir yola sürüklediği görüşünün hiçbir temeli yoktur. Yani âlem Mersin’e giderken AKP Türkiye’sinin tersine gittiği gibi düşünceler herhangi bir değer taşımamaktadır.

Ancak bu söylenen, “dünya nereye gidiyorsa, AKP de Türkiye’yi tam oraya götürüyor” şeklinde anlaşılmamalıdır. AKP rejiminin kendine özgü bir oportünizmi vardır. Demektedir ki “Bu dünyanın Mersin bir yana az çok tanımlanabilecek herhangi bir yere gittiği yok; o zaman böyle bir dünyada ben de kafamdakileri rahatça gerçekleştirip ülkeyi istediğim kılığa sokabilirim…”    

Büsbütün temelsiz olduğu söylenebilir mi?

***

Dünya kapitalist sisteminin II. Dünya Savaşı sonrasında belirli bir vizyonu vardı… Bir süre bununla gidildi. Sosyalist sistemin çöküşünden sonra, bu kez başka bir vizyonun tüm dünyaya bangır bangır ilan edildiğine tanık olduk: “Adil küreselleşme”, “yönetişim”, çok daha fazla ağırlık kazanan sivil toplum, katılımcı demokrasi vesaire…

Bu da ancak on yıl etkili olabilmiştir.

2011 sonrası bambaşkadır…

Bu durumda AKP de diyor ki “Küresel sistemin net bir vizyonu olmayabilir; ama onun bir parçası olarak benim var…”

İlkeldir, şudur budur, ama hiç olmadığı söylenebilir mi?

***

Dünya kapitalist sisteminin ortaya çıkışından bu yana bir ideolojisi olagelmişti. İdeolojiden söz ettiğimizde, sermaye birikim biçimleriyle, artı değerin üretilmesi ve gerçekleşmesiyle ilişkisi daha dolaylı, kendini “sanki o alanlara ait değilmiş gibi” gösterebilen düşünce sistemlerini kastediyoruz. Bugün dünya kapitalist sistemi bu anlamda ideoloji yoksuludur. İdeolojisini, ancak kendi ürünü olan olumsuzlukların eleştirisi üzerinden kurmaya çalışmaktadır.

AKP de diyor ki “sistem ideolojik açıdan ciddi bir boşluk içinde olabilir; ama benim basbayağı bir ideolojim var…”

Evet, ilkeldir, arkaiktir, ama hiç olmadığı söylenebilir mi? 

***

Yukarıda söylenenler, bu ülkede AKP rejimine karşı mücadele edenler açısından ne anlama geliyor?

Bizce şu anlama gelmektedir: AKP rejimini birtakım “uluslararası mercilere” şikâyet etmenin, sanki bunlar sırılsıklam demokrasi aşığıymış gibi AKP’ye karşı bu çevrelerden medet ummanın getirisi yok denecek kadar az olacaktır…

Ne yani… Dünyanın “demokratik ülkeleri”, bu arada uluslararası basın kuruluşları örneğin Can Dündar ile Erdem Gül’ün tutukluluklarına karşı çıktıklarında fena mı olur?

Elbette fena olmaz; hiç olmazsa gelişmeleri “endişeyle izleyeceklerdir”…

Ama o kadar…

Ne yani… Birtakım etkili çevreler iktidarın IŞİD bağlantıları, Türkiye’nin güney sınırlarının kevgire dönmesi gibi konularda ses çıkardıklarında kötü mü olur?

Kötü olmaz; ama Mülteci Anlaşması’nda olduğu gibi ilk fırsatta satacaklardır. Üstelik Türkiye’de bu çevrelerin zayıf noktalarını iyi bilip bunları kullanabilen bir iktidar vardır…

***

Ama bir bakıma daha “tehlikelisi” de vardır.

Uluslararası üne ve saygınlığa sahip figürler de “AKP’nin gidişatından endişe duymaya” başlamışlardır…

Örneğin Orhan Pamuk “Ne ayıp, demokrasilerde bunlar olmamalı” gibisinden çıkışlar yapmaktadır…

Elif Şafak da “Aaa hiç olur mu canım” demektedir…    

Kuşkusuz dışarıda kimsenin Pamuk ve Şafak gibi isimlerin dediklerine bakıp “Şu AKP’yi bir hizaya getirelim de görsün gününü” diyeceği yoktur. “Tehlike” saydığımız, bu isimlerin eleştirilerinin Türkiye’de yankı bulup ülkedeki AKP karşıtlığında bir referans noktası olmaya başlamasıdır.

“Dert mi?” denmesin…

“Bunlar da AKP karşıtı cephede yer alsalar fena mı olur” denmesin…

Olsunlar elbette; ama bu ülkede AKP karşıtlığı şu ya da bu ölçüde Pamuk-Şafak etkilerini taşımaya başlarsa buradan hiçbir şey çıkmaz.

Dolayısıyla, son dönemde Pamuk-Şafak promosyonuna ağırlık vermeye başlayan çevreler de dikkatli olmalı, ayaklarını denk almalıdır.