Adı işçi ölümleriyle anılan bir balon: İnşaat Sektörü (2)

Makro Ekonomik Veriler Işığında Özet Bir Bakış

Geçen hafta inşaat sektöründe emek süreçlerine odaklanmaya çalışmıştık. Bu hafta çok ayrıntıya girmeden ve ayrıntılı değerlendirmeleri ekonomistlere bırakarak, bazı saptamalarla devam edelim. Bu saptamalardan hareketle de, önümüzdeki hafta sektörde en sık karşılaşılan ölüm ve yaralanma nedenlerine odaklanmaya çalışalım.

Nitel ve nicel açıdan ele alınarak incelendiğinde inşaat sektörü çeşitli mal ve hizmet üretimi ile doğrudan veya dolaylı ilişkisi ve yoğun işgücü kullanımı sebebiyle ekonomik ve sosyal yapı içerisinde önemli bir yere sahip. Günümüzde inşaat sektörünün dünyadaki toplam büyüklüğünün son on yılda 4,2 trilyon dolar civarında olduğu, dünya sınai istihdamının yaklaşık yüzde 30’unu inşaat sektörünün karşıladığı tahmin edilmekte, genel olarak sektörün GSMH içindeki doğrudan payı ortalama yüzde 6 iken, doğrudan ve dolaylı olarak etkilediği sektörlerle beraber dikkate alındığında bu oran yüzde 30’lara kadar çıkmaktadır (Bilir, 2010).

INTES 2014 raporunda "İngiltere’de yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, ortalama yeni bir evde 150 farklı meslek kolunu ilgilendiren 23.000 parça bulunmaktadır. Hiçbir ekonomik faaliyetin bu kadar çok doğrudan ya da dolaylı etki doğurma gücü olmadığı dikkate alındığında sektörün lokomotif gücünün, gelişmekte olan ülkeler için vazgeçilemez değeri daha açık olarak ortaya çıkmaktadır" derken, inşaat sektörünün bir özelliğinin altı çizilmekle birlikte " gelişmekte olan ülkeler için vazgeçilemez değeri" denen saçmalığın da altı çizilmeli. İlk önce şunu sorarlar "ya gelişmekte olan gelişmekte olan da, kaç yılda gelişecek kardeşim". Bu tanımlamanın burjuva iktisadına ait olduğu, öte yandan inşaat sektörünün bir gelişkinlik göstergesi olmadığı, olamayacağının altı çizilmeli... Aşağıdaki iki grafik, sağlıksız yapıyı gözler önüne seriyor ( http://bildiginekonomi.net/2014/05/insaat-sektorunde-istihdam/ )

 

http://bildiginekonomi.net/wp-content/uploads/2014/05/Tablo-31.png

 

http://bildiginekonomi.net/wp-content/uploads/2014/05/Tablo-24.png

Öte yandan istihdam artışı ile büyüme kıyaslandığında, aslında inşaat sektörünün "yeterince" istihdam yaratmadığı da anlaşılıyor:

"Son iki yılın hızla büyüyen inşaat sektörü de , büyüdüğü oranda istihdam yaratmış görünmüyor. Son 1 yılda inşaat sektörünün istihdamına yaklaşık 370 bin kişinin katılmasına karşın, sektörün katma değer artışı daha yüksek. Keza, ticaret, ulaştırma, turizm, finans, eğitim, sağlık gibi alt dalları kucaklayan hizmet sektöründe de son 1 yılda, 715 bin dolayında kişi iş bulmuş. Ama bu, yine de sektördeki büyümenin yarı yarıya gerisinde... Önümüzdeki dönemde ekonomik büyüme yavaşlatılacak. Buna bağlı olarak, tarım dışındaki 18,3 milyon çalışan sayısının, azalması çok muhtemel.  Bu da sahte parıltılı büyümenin istihdam özrünü daha çok gözler önüne serecek." (Sönmez, M., 2011, http://mustafasonmez.net/?p=1240)

Bunun inşaat şantiyeleri için anlamış şu: İnşaat işçileri daha fazla çalışıyor, daha yoğun çalışıyor, daha fazla üretiyor! Haftalık çalışma saatlerinin sürekli artarak, şantiyeleri neredeyse bir cehenneme çevirmesi, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin o hızın içinde tamamen göz ardı edilmesi! Bu köşede hep yazdığımız gibi projelerin hızlandırılması, işin yoğunlaştırılması, mutlak ve göreli artı değer sömürüsünün artırılması ve sonucunda ölüm ve yaralanmalar!

Neyse buradan devam edelim; 2003 ve 2013 yılları arasında kayıt altına alınan TÜİK’e ait verilere göre İnşaat Sektörü’nün GSYH içindeki payının son 5 yıllık gelişimi incelendiğinde %3,8-4,5 arasında değiştiği görülmektedir. Bir başka önemli veri ise, alınan yapı ruhsatı sayısı ve buna tekabül eden m² inşaat üretimi. Bu verilerden hareket ederek çok makro ölçekte bazı yorumlar yapılabilir, Tablo 1'de bu veriler izlenebilir. Alınan yapı ruhsatları içinde konut ruhsatlarının önemli bir ağırlıkta olduğundan hareketle, son dönemde giderek "balon" olarak nitelendirilen inşaat sektöründeki şişkinliğin kaynağının konut yatırımları olduğu, bunların da büyük bir kısmının rant mekanizmasını merkezi olarak dağıtan TOKİ vasıtasıyla gerçekleştirildiği belirtilmeli. Öte yandan, kentsel rantın inşaat sermayesinin eline geçmesiyle her ne kadar yaldızlı projeler de olsa,  yap-satçı olarak tabir edebileceğimiz (bakınız Ağaoğlu, bakınız Fikirtepe'deki müteahhitler vs. vs.) kesimin, inşaat sektöründeki konut patlamasındaki payını da görmüş oluruz. 2011 yılındaki m² bazında azalmanın ardından, 2012 ve 2013'te hızlı artış dikkat çekici olmakla birlikte görece azalan bir ivmenin altı çizilmeli. Konut, özellikle de daire üretim hızının nüfus artış hızının çok üzerinde olduğu, "yatırım için ev alma" çılgınlığının HongKong'takine ne kadar da benzediği (Kamuran Kızlak, İnşaat ya da Tao, Birgün Gazetesi, 21.09.2014) bir kez daha vurgulanmalı.

Tablo 1. İnşaat Sektörüne Gayri Safi Milli Hasıla ve Alınan Ruhsat Sayıları, 2003-2013(TÜİK, 2014)

 

 

2013

 

2012

 

2011

 

2010

 

2009

 

2008

 

2007

 

2006

 

2005

 

2004

 

2003

 

 

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

Değişim oranı (%)

Değer

GSMH (Üretime bağlı Cari hesaba göre)

Toplam

(Milyon TL)

1561510

 

1468170

 

1297173

 

1098799

 

952559

 

950534

 

843178

 

785391

 

648932

 

559033

 

454781

 

İnşaat sektörü

68930

 

62157

 

57751

 

45670

 

36578

 

44658

 

41013

 

35849

 

28694

 

24661

 

18405

 

İnşaat sektörünün oranı (%)

4.4

 

4.2

 

4.5

 

4.2

 

3.8

 

4.7

 

4.9

 

4.6

 

4.4

 

4.4

 

4.0

Alınan  yapı ruhsatı

Bina sayısı, daire sayısı

116.525

814.031

11.9*

10.4151

750.922

16.2

101.900

650.127

-26.9

139.422

916.504

51.0

92.342

518.475

-3.0

95.193

503.565

-10.8

106.659

581.696

-6.6

114.204

600.387

0.0

114.254

546.618

51.3

75.495

330.446

50.6

50140

 

Yüzölçümü (m2)

168.207.842

10.0

152.952.913

48.5

123.621.864

-29.9

176.253.990

75.0

100.726.544

-3.0

103846233

-17.0

125067023

1.8

122909886

15.5

106424587

52.6

69719611

53.2

45516030

 

Konut (m2)

97.330.942

57.9**

88.406.783

57.8

73.307.765

59.3

125.345.494

71.1

77.912.168

77.4

74340807

71.6

89807200

71.8

92941776

75.6

82297998

77.3

51080151

73.3

34607148

*Yalnızca bina sayısındaki artış oranı

**Bu değerler konut inşaatları için alınan ruhsatların, toplam inşaat ruhsatları içindeki payını ifade etmektedir.

Tablo 2 ile, inşaat sektörüne genel bakışımızı sürdürelim. Burada inşaat sektörünün 1998 temel fiyatlarına göre sabit fiyatlarla büyümesinin, ekonominin genelinden hep sapma gösterdiği anlaşılır. İnşaat sektörü ya aşırı büyümekte, ya da aşırı küçülmektedir. Eğer lokomotif sektör deniyorsa bu şu anlama da gelir; Türkiye ekonomisi sürekli dalgalanmalara mahkumdur! Yağma politikalarının en fazla billurlaştığı yerin inşaat sektörü olması, daha yağmalanacak pek çok yerin bulunması (en ufak bir parktan, SİT alanı koylarımıza, Kuzey Ormanları'ndan, tarihi yapılara, kamu tesislerine kadar...)

 

Tablo 2. İnşaat Sektörüne ilişkin veriler ve iş kazaları istatistikleri (TÜİK, SGK)

Yıl

Toplam GSYİH Artışı %

Sabit fiyatlarla, 1998 temel fiyatlarına göre

İnşaat GSYİH Artış (%)

Sabit fiyatlarla, 1998 temel fiyatlarına göre

İnşaat Sektörü İstihdam ve Toplam İstihdamdaki payı

Yıllara göre toplam Sürekli İş Göremezlikle Sonuçlanın İş Kazası Sayısı

İnşaat Sektöründe Sürekli İş Göremezlikle Sonuçlanın kazaları ve  Toplam Ölümlerdeki Payı

Yıllara göre toplam Ölümlü İş Kazası Sayısı

İnşaat Sektöründe Ölümlü İş kazaları ve  Toplam Ölümlerdeki Payı

2000

6,8

4,9

761.452 (%3,5)

1818

399 (%21,9)

1173

379 (%32,3)

2001

-5,7

-17,4

681.882 (%3,2)

2183

517 (%23,7)

1008

341 (%33,8)

2002

6,2

13,9

713.629 (%3,3)

1820

439 (%24,1)

872

319 (%36,6)

2003

5,3

7,8

685.902 (%3,2)

1421

354 (%24,9)

810

274 (%33,8)

2004

9,4

14,1

752.136 (%3,8)

1693

345 (%20,4)

841

263 (%31,3)

2005

8,4

9,3

933.498 (%4,7)

1639

322 (%19,6)

1.072

290 (%27,1)

2006

6,9

18,5

1.185.723(%5,8)

2267

425 (%18,7)

1.592

397 (%24,9)

2007

4,7

5,7

1.247.970(%6,0)

1550

361 (%23,3)

1.043

359 (%34,4)

2008

0,7

-8,1

1.238.888(%5,8)

1452

373 (%25,8)

865

297 (%34,3)

2009

-4,8

-16,3

1.227.698(%5,8)

1668

282 (%16,9)

1.171

156 (%13,3)

2010

9,2

18,3

1.431.000(%6,3)

1976

319 (%16,1)

1.434

475 (%33,1)

2011

8,8

11,5

1.581.000 (%7,0)

2093

405 (%19,4)

1.700

570 (%33,5)

2012

2.2

0,6

1.647.000(%6,8)

2036

563(%27,7)

744

256 (%34,4)

2013

4.0

7,1

1.753.000(%7,4)

açıklanmadı

açıklanmadı

açıklanmadı

570 (%33,5)

Not: SGK İstatistikleri, o yıl gerçekleşen iş kazalarını değil, o yıl işlemi bitmiş kazaları içermektedir. 2012 yılından itibaren İSİG Meclisi o yıl gerçekleşen kazaları düzenli olarak kaydetmekte ve raporlamaktadır.

Tablo 2'de bir başka husus ise istihdam içinde inşaat sektörünün oranının giderek büyümesidir. Daha fazla örgütsüz inşaat işçisi, daha fazla sömürü, taşeron ile üretimin tali değil asli bir emek rejimi haline gelmesi ve benzeri pek çok tartışmada bu artışın da göz önüne alınması gerekmektedir. 2013 itibariyle inşaat sektöründe istihdamın oranı toplam istihdamda %7,4'e tarım dışı istihdamda ise, %8.9'a çıkmıştır (TÜİK, 2014; İNTES, 2014).

Tablo 2'deki ölüm ve yaralanmalara ilişkin veriler ise istatistiklerin Türkiye'de nasıl bir hükümet politikası olarak yönlendirmeler içerdiğini sunması açısından anlamlıdır. Genel olarak iş kazası istatistikleri, işyerlerindeki ölüm ve yaralanmaların gerçek düzeyini vermez, pek çok konuda net istatistikler tutulurken gördüğümüzden fazla ölüm ve yaralanma olduğunu, ancak bunların raporlanmadığını konunun uzmanları bilir ancak kamuoyu sonuçta sayılara bakmaktadır. Tüm bunların yol açtığı bakış açısı, tüm toplumu etkiler, "resmi" istatistikler bize kazaların azalmakta olduğunu söyler ve kimi zaman bizi rahatlatır. Düpedüz aldatmaca da olsa. Bu konuda kapsamlı bir değerlendirmeyi Bilir (2013) yapmıştır, mutlaka okunmasını tavsiye ederim (http://www.sendika.org/2013/02/sosyal-guvenlik-kurumu-dalga-mi-geciyor-ertugrul-bilir/).

Tabloda yer alan SGK istatistiklerine ilişkin ilk önce şu saptama yapılmalı:

Ölüm ve yaralanma verileri o yıl gerçekleşen olaylar değil, o yıl işlemi/dosyası tamamlanmış sayılardır!

Sonra şu saptamalarla devam edelim ve Türkiye'de neden İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi gibi yapıların ölüm ve yaralanmaları tek tek izlemesinin önemli olduğunu belirtelim:

1. Tablo 1'de, 2009 yılına ait inşaat iş kazaları sonucu ölümlere dikkat çekilmesi gerekmektedir. Diğer yılların aksine çok ciddi bir değişim olduğu, ancak bir sonraki yıl genel ortalamaya yine ulaşıldığı görülmekte ve bu veriler kuşku yaratmaktadır. Bir önceki ve bir sonraki yıllara ait veriler incelendiğinde ise bazı ilginç noktalar göze çarpacak ve SGK’nın muhtemel bir hatası olduğu anlaşılacaktır. Ancak yine de verilerde bir gariplik göze çarpmaktadır, zira 2010 yılında bina inşaatlarında 3 bin 56 iş kazası meydana gelirken, 199 ölüm varken, 2009 yılında 3 bin 497 iş kazasına karşılık hiç ölüm yaşanmamıştır. Keza 2008 yılında bina inşaatlarında hiç iş kazası olmadığı görülmektedir. Muhtemelen 2008 yılında bina inşaatlarına ilişkin veriler “bina dışı yapıların inşaatı” kapsamına sokulmuş, ancak 2009 yılında ise “bina inşaatı” faaliyet grubundaki sürekli iş göremezlik ve iş kazaları yanlışlıkla sıfır olarak tablolara geçmiştir.

2. 2011 itibariyle artık SGK verilerini tamamen elimizin tersiyle itme zamanı gelmiştir. bir anda "bakın 6331 sayılı yasa çıktı, ölüm ve yaralanmalar azaldı" demek için neredeyse gerek ölüm sayıları, gerekse de sürekli iş göremezlik sayıları azalmıştır!

3. Ölüm ve yaralanmaların sayısının "azalması" oldukça "uygun" bir şekilde yapılmış (!) inşaat sektörünün ölüm ve sürekli iş göremezlikteki oranı pek de değişmemiştir!

4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin, yalnızca medya ve kendisine gelen ihbar ve haberlerden derlediği bilgiler (ki elindeki olanaklar devletinkiyle kıyaslanamaz bile); 2013 yılında 1235 işçinin yaşamını yitirdiğini, inşaat sektöründe ise 294 işçi kardeşimizi yitirdiğimizi göstermektedir (SGK hala bu yıla ait verileri açıklamamıştır).  2012 yılında ise İSİG Meclisi'nin saptayabildiği ölüm sayısı tüm sektörler için 878, inşaat sektörü için ise 279'dur.

5. SGK istatistiklerinin neyi yansıttığı konusunda kamuoyunda yanlış bir bilinç oluşmakta, çoğu haber, rapor veya değerlendirme o rakamları baz almaktadır. Devletin sonsuz olanaklarının yanında, kısıtlı olanaklarla ölüm ve yaralanmaları saptayan İSİG Meclisi'nin verileri kamuoyunu gerçeklerle daha fazla karşı karşıya getirmektedir. SGK verileri genel olarak, yaklaşık 10 yıllık bir dilim için, çok genel yorumlara imkan sunar. İSİG Meclisi Buna göre her üç ölümden ve her 5 sakatlanmanın biri inşaat sektöründedir denebilir. Bu da yağma politikalarıyla büyüyen sektörün işçi sınıfına armağanıdır!

Önümüzdeki hafta, şantiyelerde gerçekleşen ölüm ve yaralanmalara odaklanalım ve ayrıntılı istatistiklerle İnşaat Dosyamızı bir süreliğine kapatalım...

Kaynaklar

SGK İstatistik Yıllıkları

TÜİK İstatistikleri

Bilir, D. (2010). Kamu İhale Mevzuatına Tabi İnşaat Sözleşmelerinin Sona Ermesi. Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara.

Bilir, E (2013). Sosyal Güvenlik Kurumu dalga mı geçiyor http://www.sendika.org/2013/02/sosyal-guvenlik-kurumu-dalga-mi-geciyor-ertugrul-bilir/

İNTES 2014, Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası, inşaat Sektörü Raporu, Mart 2014

Kızlak K., İnşaat ya da Tao, Birgün Gazetesi, 21.09.2014

Sönmez, M., 2011, http://mustafasonmez.net/?p=1240)