“Acıların hareketi” mi?

Bütünlük ve süreklilik taşıyan bir tarihsel değerlendirmenin desteğinden yoksun olarak tarih, genellikle maruz kalınan darbeler, cinayetler, kayıplar, katliamlar ve infazların hatırlanmasına ve hatırlatılmasına indirgenmektedir.      

Türkiye solunun tarihsel hafızasında bir dengesizlik görülüyor.

Kısa tutup son 60 yılı alırsak, solun bu dönemi kendi tarihsel sürekliliği ve bütünlüğü içinde bir değerlendirmeye tabi tuttuğu örnekler yok denecek kadar az. Kastettiğimiz, Türkiye solunun bugünlere nasıl geldiğinin elbette yaşadığı önemli kopuşlarla birlikte, ama tarihsel süreklilik boyutu eksen alınarak değerlendirilmesidir.

Bu eksikliğin kendi başına fazla bir sakıncası olmayabilirdi. Ne var ki eksiklik, ortaya bariz bir dengesizlik çıkaracak biçimde “kapatılmaktadır”: Terazinin bir kefesi neredeyse ağırlıksızken diğer kefe özel yenilgi, olumsuzluk ve kayıp uğraklarının hatırlatılmasıyla tıka basa dolu durumdadır.

Bütünlük ve süreklilik taşıyan bir tarihsel değerlendirmenin desteğinden yoksun olarak tarih, genellikle maruz kalınan darbeler, cinayetler, kayıplar, katliamlar ve infazların hatırlanmasına ve hatırlatılmasına indirgenmektedir.      

***

Yukarıdaki tespite şöyle bir itiraz yöneltilebilir: Senin dediğin türde değerlendirmelerin başka yerlerde yapılması gerekir. Hızlı iletişim, enformasyona erişim ve paylaşım çağında yaşıyoruz; böyle bir ortamda insanlar kısa ve çarpıcı hatırlatmalardan etkileniyor, o halde…

Bu itiraza iki sorumuz olacak: O analiz ve değerlendirmeler, artık neresiyse, “başka yerlerde” gerçekten yapılıyor mu? Kısa ve çarpıcı hatırlatmaların büyük çoğunluğunu neden hep olumsuzluklar oluşturuyor? 

“Başka yerlerde” yeterince yapıldığı söylenemeyecek değerlendirmeler kısmını geçersek, teraziye yeniden bakalım: Bir kefede Mustafa Suphi ve yoldaşlarının öldürülmesinden başlamak üzere liste 12 Mart öncesi cinayetler, 12 Mart 1971 sonrası infazlar, 1970’lerin ülkücü-devlet katliamları, kanlı 1 Mayıs, 12 Eylül ve onu izleyen dönemin acıları ve kayıplarıyla devam ediyor.

Diğer kefede ne var?

Bunlar kadar hatırlanmayan ve hatırlatılmayan 1965 seçimleri ve TİP’in estirdiği rüzgar var; 15-16 Haziran 1970 büyük işçi eylemi var; 2013 Gezi direnişi var ve başka da pek bir şey yok gibi görünüyor…

***

Doğrudur, bir bakıma “Vermeyince mabut neylesin Mahmut” gibidir. Solun olumluluklar ve başarılar kefesine konulacak olgular çok sınırlıysa burasını zorlamanın gerçekten anlamı yoktur. Ancak, o zaman, bir, olumsuzluklar hafızasının dışavurumuna biraz sınır getirilmesi, iki, tek bir tarih verilemese de bugün çoğu kez unutulan olumlulukların ön plana çıkarılması daha doğru olacaktır.

“Neler” diye sorulursa daha önce de değindik, 1965 seçimleriyle birlikte TİP’in estirdiği rüzgar vardır; 15-16 Haziran vardır; ardından 1978’e kadar solun toplumsallaştığı/kitleselleştiği bir süreç yaşanmıştır; yerel yönetim denecekse Fatsa deneyimi vardır; 1989 “bahar eylemleri” vardır ve nihayet elbette 2013 Gezi Direnişi vardır…

Önemli bir nokta daha: Olumlu ve ileri sayılabilecek kimi olgularda sol dışı başka etmenler daha başat roller oynamış olsa bile bu olguların solla ilişkilendirilmesi ve bu olgularda solun payı üzerinde durulması hiç de zorlama olmayacaktır. Mart 2003’teki ünlü tezkere olayı dışında konuyu seçimler bazında alırsak, örneğin 1973 ve 1977 genel seçimleri, 1989 yerel seçimleri, 2015 Haziran genel ve 2019 yerel seçimleri solun özel damgasını taşımamış olsa bile bu olguların hepsinde solun “nüfuz edici” bir etmen olduğu kesindir.

***

Konunun çok daha önemli başka bir yanı olduğunu ekleyelim: Solun kendisi, ister tek etmen isterse etmenlerden biri olsun, geçmişteki pozitif olguların günümüz için dersler çıkarma, elbette taklit ve tekrar beklentilerine kapılmadan bugün izlenebilecek yollara ışık tutma açısından değeri, yaşanmış olumsuzlukların ve acıların katabileceklerinden çok daha ötededir. Örneğin, TİP’in 1965-1969 döneminde parlamentodaki etkisinin, 15-16 Haziran büyük işçi eyleminin, DİSK’in 1970’li yıllardaki kazanımlarının, 2013 Gezi Direnişinin sürekli hatırlanması “bunların aynısı bir daha tekrarlanamaz” sonucuna işaret etse bile, “O zaman bu alanlarda başka neler olabilir, yapılabilir” sorusunu tahrik edeceği için geçmişteki zulüm, kayıp ve mağduriyet örneklerinin hatırlanmasından çok daha ön açıcı olacaktır.   

Son olarak, bir de şu var: Sürekli olarak “acıların hareketi” kimliğiyle hatırlanan ve hatırlatılan bir solun günümüzün genç kuşaklarına bu yanıyla cazip geleceğini, geçmişteki baskıların, zulmün, cinayetlerin, vb. sürekli hatırlatılmasının bu insanlarda “mücadele azmini ve coşkusunu” artıracağını gerçekten düşünüyor muyuz?