Dün sabah saatlerinde Türkiye sınırındaki Rus savaş uçağının düşürülmesi önümüzdeki günlerde gündemi belirleyecek ve üzerine çokça konuşmak zorunda kalacağımız önemli bir gelişmedir.
Bu kısa yazıda hemen sıcağı sıcağına bu saldırının aklımıza getirdiği üç önemli noktanın altını çizmekle yetineceğiz.
Damat Berat Hükümetiyle istikrar hayal
1 Kasım seçimlerinden AKP’nin tek başına iktidar olarak çıkmasının ardından, sağda ve solda çeşitli çevrelerin bir “normalleşme” dönemi beklentisi içerisine girdiğini biliyoruz. Dün sabah saatleri itibariyle bu beklentinin son bulmuş olması gerekir. Rus uçağının düşürülmesi, en başta bu beklentinin bir karşılığı olmadığının, kesin olarak yanlışlandığının bir işareti olarak okunabilir.
Muhtemelen tarihe “Damat Berat Hükümeti” olarak geçecek Bakanlar Kurulu’nun ilan edildiği gün gerçekleşen bu saldırı, AKP’nin iktidarda kalmak için ülkeyi sürekli olarak bir kaos ortamına sürüklemek zorunda olduğunun ve yeni kurulan hükümetin adlı adınca bir savaş hükümeti olduğunun ilanıdır.
AKP’nin daha ne kadar zaman iktidarda kalacağına dair kesin bir şey söylemek mümkün değil, ancak bu süre boyunca herhangi bir normalleşme sürecinin yaşanamayacağını kesin olarak söyleyebiliriz. AKP, özellikle emperyalist merkezlerin ciddi bir ideolojik, siyasi ve iktisadi sıkışma içinde olduğu bir dönemde içinde bulunduğu sıkışmayı aşabilecek olanaklara sahip değildir.
Başkanlığa giden yol IŞİD’in güçlenmesinden geçiyor
Bir konuda net olmak gerekiyor, dünkü saldırının en önemli gerekçelerinden birisi AKP’nin IŞİD barbarlığına desteğini açıkça ortaya koyma ihtiyacıdır. Sınırların zaten süzgece döndüğünü herkesin bildiği bir bölgeden söz ediyoruz. Bu durumun birincil sorumlusu bir iktidarın, sınır ihlali nedeniyle uçak vurması sadece ve sadeci bir mazeret olarak kullanılabilir.
Diğer bir gerekçe olarak sunulan Bayırbucak Türkmenleri de büyük bir demogojiden ibarettir. Bunun için sadece Irak topraklarında yaşayan Türkmenleri neden bu kadar önemsemediğini sormak bile yeter.
AKP’nin 2002’den bu yana süren iktidar macerasının en önemli özelliklerinden birisi emperyalizmin Türkiye ve bölgeye dair planlarına uygun hareket eden, bu planların hayata geçirilmesi için her türlü görevi üstlenmeye hazır bir iktidar olmasıydı. Bunun bölgesel düzeyde özellikle ABD emperyalizmine en iyi hizmet eden güçlerin çok büyük bir bölümünün Sünni kökenli ve radikal İslamcı özneler olması gerçeği ile birleştirdiğimizde AKP ve IŞİD ilişkisine dair daha net bir fotoğraf elde etmiş oluyoruz.
AKP ile IŞİD arasındaki ilişki sadece kökleri geçmişte olan bir akrabalık ilişkisi değildir. AKP’nin Türkiye’de iktidarını sürdürebilmesinin, güçlendirebilmesinin yolu bölgede IŞİD çetelerinin hakimiyetinin artmasından geçmektedir. IŞİD bölgede ne kadar güçlü bir aktör olursa AKP Türkiye’de iktidarını o kadar güçlendirmiş olacaktır. AKP iktidarı açısından artık yaşamsal bir önem kazanan Tayyip Erdoğan’ın Başkanlık hayalinin gerçekleşmesinin yolunun da IŞİD’in bölgedeki egemenliğinin korunmasından geçtiğini not etmiş olalım.
Emperyalistler arası rekabet dönemi
Dünkü saldırının ardından, ne yapmak istediğini ayrıntılarıyla planlamış, Dünya üzerindeki tüm aktörleri bu plan doğrultusunda görevlendiren ve süreçleri bütünüyle kontrol altında tutan tek bir “emperyalizm” tanımı yapılamayacağı da bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Eğer “emperyalizm” derken sözü edilen örneğin “ABD emperyalizmi” ise bunun tezimizi daha da güçlendirdiğini eklemek gerekiyor. Bu önemlidir zira Rusya’nın Suriye sorunu ile ilgili daha aktif pozisyon almasını, emperyalizmin bölgedeki egemenliğinin güçlenmesi, hatta ABD ile Rusya arasındaki bir işbirliğinin bir adımı olarak değerlendiren yaklaşımlar neredeyse bu iki gücün görev paylaşımı gereği savaşacaklarını düşünüyor olmalılar.
Uzatmayalım, durum bu kadar basit değildir hatta tam tersine farklı emperyalist merkezler, dünyanın içinden geçtiği süreçte kendi cephelerini güçlendirmek üzere, rakiplerini de kontrol ederek karşılıklı adımlar atmaktadır ve burada belirleyici olan rekabettir.
Böylesi dönemlerin en önemli özelliklerinden birisi büyük güçlerin doğrudan çatışmak yerine aracılar kullanmasıdır ve AKP’nin ABD için en kullanışlı aktörlerden birisi olduğu geride kalan yıllarda pratik olarak ispatlanmıştır.
Toparlamak gerekirse, Yakın gelecekte AKP eliyle bir istikrar dönemi gelmeyecekse, AKP iktidarı varlığını sürdürmeyi bölgede IŞİD ve ABD emperyalizmiyle kader birliği eksenine yerleşmişse Türkiye emekçi halklarının da özgürlükçü, anti-emperyalist ve gericilik karşıtı bağımsız bir siyasal güç olarak devreye girmesi gerekmektedir.