31 Mart’ta gerilerlerse…

31 Mart yerel seçimlerinde “cumhur ittifakının” gerilemesi mümkündür.

“Kesindir” diyenler de var, ama biz bu kadar kesin konuşamıyoruz; ancak bir olasılıktan söz edebiliyoruz.

O zaman “gerileme” nedir, ne gerileme sayılabilir?

Örneğin, kayyumdaki yerel yönetimlerin geri alınması önemli bir başarıdır, ama mevcut ittifak açısından kendi başına bir gerileme sayılamaz. Buna karşılık, büyük illerin (Adana, Ankara, Antalya, Mersin, İstanbul gibi) kaybedilmesi kuşkusuz bir gerileme olacaktır. Ancak, bizce bundan da önemli olan “cumhur ittifakının” toplam oyunun yüzde 50’nin, AKP’nin kendi oyunun da yüzde 42’nin altına düşmesidir(*).

Böyle bir gerileme yaşanırsa ne olur, iktidar nasıl bir tepki verir, neler yapabilir?

***

Önce, “yumuşak tepki” olasılığı üzerinde durulabilir. İşte, iktidar “kutuplaştırma siyasetinin geri teptiğini” görüp gerekli dersleri çıkarır… MHP ittifakının ve “beka sorunu” söyleminin pek bir getiri sağlamadığına bakıp yeni arayışlara girer… Merkezde, ekonominin yönetilmesi, AB-ABD ilişkileri, yargı, iç güvenlik, eğitim gibi alanlarda daha yumuşak, başkalarına “güven verici” yeni bir kadrolaşmaya gider… Kim bilir, belki de şu kadim “Kürt sorununa” yönelik birtakım yeni girişimlerin sinyalini verir…

Bunlar, siyasetin “normal” akışında akla gelebilecek şeylerdir. Gerileme halinde ana akım medyanın daha liberal kılıklı odaklarında bunların yazılıp çizileceğine kesin gözüyle bakabiliriz.

Gelgelelim, böyle bir “normalleşme” olasılığını azaltan iki temel gerçeğin altı çizilmelidir. Birincisi, gerileme durumunda tepki verecek olan olağan bir siyasal iktidar değil, bir rejim, bir sistemdir. İkincisi, verilecek tepki ciddi, çıkışı görülmeyen bir ekonomik kriz-küçülme sarmalında verilecektir.

İkisini bir arada düşünmek mümkün…

Bir siyasal proje olarak AKP, sermaye sınıfının önüne küresel rekabet ortamının gerektirdiği, hızlı ve isabetli kararların bürokratik, “popülist” vb. engeller olmadan tek merkezden alınması önerisiyle çıkmıştı. Sermaye sınıfının itirazı olamazdı; zaten kendisi de bunu istiyordu. Sonra, kararların daha hızlı, daha tek merkezden ve daha da “teknokratça” alınabilmesi için mevcut rejime geçildi. Bir kez daha, sermaye sınıfının ciddi bir itirazı olamazdı, olmadı.

Yukarıda söylenen, sermaye sınıfı açısından genel, yani özel durumlara ve koşullara bağlı olmayan bir rasyonalitedir. Bugün ise aynı rasyonalitenin bu kez yaşanılan ekonomik kriz bağlamında daha da dayatıcı hale geldiği söylenecektir. Sungur Savran, Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kriz için şu tespitte bulunuyor: “Türkiye kapitalizminin krizinin ne kadar derin olduğunu gördük. Bu tür bir krizden çıkmanın yolu kapitalistler açısından işçi sınıfına, yoksullara ve ekonominin kamusal kesimine karşı bir taarruz başlatmaktır.” (Kusursuz Fırtınaya Doğru, BirGün Pazar Eki, 17 Mart 2019).

Özetle rejim, yerel seçimlerde yaşanacak bir gerileme durumunda mırın kırın etmeye başlayacak sermaye kesimlerinin, “yeni siyasal projelerin” ve “normalleşme” önerilerinin karşısına bu kartla çıkacaktır: İşçi sınıfına, yoksullara ve ekonominin kamusal kesimine karşı bir taarruz başlatmak gerekiyorsa yakın dönemde benden başka alternatifin yok…

***

“Gerileme” durumunda sermaye sınıfından çatlak sesler çıkacaktır, Gül-Davutoğlu projesi daha fazla cilalanacaktır, liberal kılıklı medyada daha “eleştirel” yorumlara rastlanabilecektir, vb. Ancak, bunlar oldu, oluyor diye rejimin hiçbir karşı hamleye girişmeden çaresiz ortada kalıvereceğini düşünmek büyük bir yanılgı olacaktır.

Rejim, “duraklarsam düşerim” diyecektir…

Eğer emekçilerden, halktan değil de sermaye sınıfından söz ediyorsak bir gerçeğin her zaman akılda tutulmasında yarar vardır. Bu sınıf için birikim süreçlerinin işlemesini, krizden asgari kayıpla çıkılmasını, bunun için nereye saldırılması gerekiyorsa o saldırının gerçekleşmesini sağlayabilecek, bütün bunları toplumun küçümsenmeyecek bir kesimi üzerinde etkisini sürdürerek yapabilecek bir güç, her zaman birinci tercih olacaktır…

Bu arada, belirli bir gerileme durumunda “erken genel seçime gidilsin” önerilerinin ortaya atılması ve buna “hodri meydan” diyeceklerin çıkması olasılığını da yabana atmamak gerekir.

Karşıda, sandıkta gerilese bile geri basmayacak bir rejim olduğu unutulmamalıdır.
__________________________________________________________________________   
(*) Sözü edilen büyük illerin kaybedilmesinin zaten genel bir oy gerilemesi anlamına geleceği, bu nedenle ikisinin aynı şey olduğu ileri sürülebilir. Ancak, “istatistik” açıdan böyle olmaması da mümkündür. Bu nedenle iki durum birbirinden ayrı değerlendirilmiştir.