31 Mart sonrası ve kimi olasılıklar

1 Nisan günü önümüzde yeni bir tablo olacak.

“Yeni” nitelemesini tartışmayalım; seçimler hangi sonucu verirse versin birtakım yeni eğilimlerin, yeni süreçlerin devreye gireceği kesindir.  Bunların neler olabileceğini kestirmeye çalışırken iki “durum” arasında gelgitler yaşanması kaçınılmazdır.

Dar bir zaman aralığından, güncel olandan bakıldığında siyasal süreçlerin ucu açıktır, her an her şey olabilir. Türkiye’de özellikle böyledir ve durumun olumsallık yanını oluşturur. Gelgelelim, Türkiye’de uzun yıllardır siyaset yapılmaktadır; bu siyasete halk da bir şekilde dâhil olmakta, tercihlerde bulunmaktadır. Bu uzun siyaset deneyiminin sonuçta ortaya kimi kalın çizgiler ve genel örüntüler (modeller) koyması da beklenir. O halde, yapılacak kestirimlerdeki gelgitler, neyin ucunun nereye kadar açık olduğuna, neyinse yerleşik örüntülerin dışına çıkamayacağına bağlı kalacaktır.

İkincisinden başlayalım. Olumsallıklara, başka bir deyişle “her an her şey olabilir” açık ucuna sınır çizen, bizce artık yerleşiklik kazanan durumlardan söz edelim.

***

Birincisi: Türkiye’de bundan böyle ana akım siyasetin “merkez sağda” yeniden yapılanması mümkün değildir. Evet, biliyoruz, birileri çok istiyor, “keşke böyle olsa” diyor, ama bizce olmayacaktır. “Merkez sağ” olarak tanımlanan her iktidar, ilk canım cicim yıllarından sonra mutlaka merkezden daha sağa kayar. Daha önemlisi, kendi muhalefetini de sağa kaydırır. Sonuçta bir “dengeye” ulaşılsa bile o denge artık merkezde değil daha sağda kurulur.

İkincisi: Türkiye’de daha önceleri “marjinal” denmese bile kendilerine ana akım siyasetin eteklerinde yer bulabilmiş olan dincilik ve milliyetçilik artık hem tekleşmiş hem de siyasetin merkezine yerleşmiştir.  AKP-MHP ittifakı pragmatik birtakım gerekçelerin ötesinde, temelde böyle bir tekleşme sürecini yansıtmaktadır. Bugünkü ittifak bozulsa bile aynı tekleşmeyi yarın başka aktörler temsil edecektir.

“Hiç iyi haber yok mu” diye soracaklar için, üçüncüsü: Türkiye “yaprak kımıldamıyor”, “ört ki ölem”, “ne yapsan para etmiyor” dönemini 2013 yılıyla birlikte (Gezi Direnişi) kapatmıştır. Başka bir deyişle henüz şekilsiz, savruk vb. görünse de ortada geriletilmesi çok güç bir “yüzde 50” vardır. Morali bozulabilmekte, küsebilmekte, “lanet olsun” diyebilmekte, ama kritik görünen uğraklarda yeniden istim üstü duruma gelebilmektedir.

Eskiden Pirelli lastiklerinin bir reklamı vardı. Sivri gagalı, keskin dişli çeşitli mahlûkat bu lastiği yıpratmak için didinir durur, beceremeyince “Ne biçim lastik bu” diye isyan ederdi. Seçim sonuçları ne olursa olsun, AKP bir daha Pirelli lastiği dayanıklılığına ulaşamayacaktır.

***

Sol açısından çıkarılabilecek sonuçlar ayrı; bu ortamdan “düzen siyaseti” adına neler çıkar, çıkabilir, buna bakmaya çalışalım.

Bugünkü siyasal tabloda biri “iktidar ortağı” durumunda diğeri “muhalefette” olmak üzere iki siyasal oluşum aslında “fazlalık” durumundadır: MHP ve İyi Parti…

Milliyetçilikse, AKP’nin ve rejimin MHP’den aşağı kalır yeri artık yoktur… Devletin derin merkezleriyle halvet olmaksa, rejimin bu işi tamamen MHP’ye bırakma gibi bir niyeti olduğunu hiç sanmıyoruz… “Vurucu sivil güç” ihtiyacıysa, mevcut rejim bu ihtiyacı malum tosuncukların ötesinde oluşumlarla karşılama düşüncesindedir…

Bunların dışında bugün MHP’nin tek “raison d'être”i (en önemli varlık nedeni) Kürt meselesi gibi görünmektedir ve bunun da bir sınırı olacaktır.

Türkiye’de “merkez sağ” bir yeniden yapılanma mümkün görünmüyorsa İyi Parti için bir gelecek de pek görünmemektedir. Sonuçta İyi Parti’nin yüzde 10 civarı oyla varlığını sürdürmesi hayli güçtür ve daha büyük olasılık birilerine av olmasıdır…

Tekrar edelim: 31 Mart seçim sonuçları bu söylenenlerin tersine kimi olasılıklara da işaret edebilir; ancak daha uzun vadede bakıldığında gelişmelerin yönü buraya doğru olacaktır.     

***

Son olarak, 31 Mart sonrasına ilişkin iki olasılıktan söz edelim.

Birincisi: Sonuçlara göre, görevden almalar ve kayyum atamalar dışında Sarayın “yerel yönetimlerin merkezden atanması” gibi bir yolun zeminini yoklaması kimseyi şaşırtmamalıdır.

İkincisi: Aradaki fark muhalefet lehine 5 puanı aşmadığı sürece “erken seçim” çağrısı yapılması çok risklidir ve üzerinde uzun boylu düşünülmesi gerekir.

Gerisini 31 Mart’tan sonra konuşuruz…