21. yüzyıldaki mümkün ve muhtemel sosyalist kuruluş girişimleri üzerine bir köşe yazısının sınırlarını çok aşan kitaplar yazılması gerekir. Hayal gücü zorlanırsa, mümkündür de…
O zaman burada neden böyle bir işe kalkışıyoruz ki?
Nedeni, konuya ilişkin kimi ön netleşmelerin köşe yazısı sınırları içinde kalarak da mümkün görünmesi...
Başlarken, öncelikle iki alanda netleşme öneriyoruz.
Birincisi: Günümüz kapitalizminin derin ve süreklileşen krizlerin ötesinde bir anda topyekûn çöküş yaşayacağı, bu çöküşün ardından bir tür sosyalizmin kendini her kesime kabul ettireceği şeklindeki tezler, solcu çevrelerden geliyor olsa bile reddedilmelidir. Kapitalizmin, “benden bu kadar” deyip tarihteki yerini sosyalizme bırakacağını öngören katastrofik çöküş beklentilerinin karşılığı yoktur.
İkincisi: Çok güzel, üstelik “enternasyonalist” görünseler bile kimi kurgularla gerçekte olabilecekler arasındaki açıyı unutmamak gerekir. Bunu unutmazsak, 21. yüzyıl sosyalizmine yönelik ilk kopuşların ve denemelerin ancak ulus devlet ölçeğinde gerçekleşebileceğini de kabul ederiz. Bakın, “komünizmden” değil sosyalizmden, üstelik ona yönelik ilk kopuş ve denemelerden söz ediyoruz. Ayrıca, eğer bir “özne” de söz konusuysa, öznenin bu tür bir kopuşu eylem boyutu da içinde olmak üzere ulus devlet ölçeğinin ötesinde kurgulaması mümkün değildir.
“Ulus devlet” derken herhangi bir etnisiteye, millete, milliyete vb. değil bir ülkenin tanımlanmış coğrafi sınırlarına işaret ettiğimiz açık olsa gerek.
***
21. yüzyıl sosyalizmi ulus devlet ölçeğinde düşünüldüğünde biri güncel, diğeri ise geçmişten gelen iki “sorunsalla” boğuşmak kaçınılmazdır. Güncel olan, kapitalizmin salt üretim tarzıyla değil devleti, ideolojisi, kültürü, medyası, insan ilişkileri vb. ile bugün geldiği noktadır. Başka bir deyişle, sosyalist kopuş ve girişimin neyi devralmış olacağıdır. Geçmişle ilgili olan ikincisi ise, önceki sosyalist kuruluş deneyleri ve bunlardan çıkarılabilecek derslerdir.
İşte size üzerine ciltlerle kitap yazılabilecek iki “sorunsal”!
Ancak burada, bu iki “sorunsalın” orasını burasını irdelemek yerine, her ikisine de içkin kimi yanıltıcı çıkarım olasılıklarına değinmekle yetineceğiz. Yanlış anlaşılmasın: Her ikisinde de önümüzü görmemizi sağlayacak, bir bakıma “işimizi kolaylaştıracak” pek çok olumlu yan bulmak da mümkündür; bunlar ayrı, biz diğer tarafa bakmaya çalışacağız.
***
Kapitalizmin bugün geldiği noktada “el koyma” müdahalesinin daha da kolaylaştığını söyleyebiliriz. “Daha da” derken yüz yıl öncesine göre demek istiyoruz. Yüz yıl önce bile, “üretimin en önemi kollarını denetimi altına alan finans kapitale” el konulabilecek olması büyük bir kolaylık sayılıyordu (Hilferding’den aktaran Paul Mason, Kapitalizm Sonrası, Çeviren: Şükrü Alpagut, Yordam Kitap 2015, s. 102).
O zaman birincisi: İşin “bu yanı” günümüzde ne kadar kolaylaşmış olursa olsun belirleyici sayılmamalıdır ve kapitalizmin eğitimiyle, kültürüyle, medyasıyla, iletişim biçimleri ve insan ilişkileriyle sosyalizme eskisine göre çok daha sorunlu bir toplum bırakacağı unutulmamalıdır. Marx’a dönersek, kapitalizm sosyalizme “doğum lekeleri de olan” bebek yerine baştan aşağı lekeli bir bebek bırakacaktır.
Finans kapitale el koyabilirsiniz, ama aynı işlemi “insan malzemesi” söz konusu olduğunda yapamazsınız.
***
Geçmişle ilgili ikincisi: Özellikle Sovyet deneyi söz konusu olduğunda karşımıza çıkan merkeziyetçilik, merkezi planlama ve devlet mülkiyeti gibi kategorilerin, bu deney çöktü diye ve 21. yüzyılın “yeni” sosyalizmi adına reddedilmesi büyük bir yanlış olacaktır.
Merkeziyetçilik ve merkezi planlama, esas olarak, en gelişmiş kapitalizmin bile bölgeler ve sektörler bazında eşitsiz gelişimle malul olması gerçeğinden kaynaklanan gerekliliklerdir. Kapitalizmi aşan her deney bu alanda genel bir “düzleyiciye” ihtiyaç duyacaktır. Sonra, özellikle geçiş döneminin ilk evrelerinde “kamusal mülkiyetin” devlet mülkiyeti dışındaki biçimlerinin başat olabileceği düşüncesi, eğer gerçekten sosyalizme geçmek isteniyorsa, tamamen temelsizdir.
21. yüzyıl sosyalizmi, merkeziyetçiliği ve başat olarak devlet mülkiyetini dayatan zorunluluklarla, “yerellik”, “yerindenlik” ve “özerklik” formları arasında özel bir bileşim tutturmak zorundadır. Tamam, aşırı merkeziyetçiliğin olası olumsuz sonuçları görülsün ve gereği yapılsın, ama bunun alternatifinin “herkesin yerellerde kafasına göre takılması” olduğu düşünülüyorsa, anlamı sadece “kapitalizme dönüş yerellerden başlasın” demektir.