Tarihin parladığı an: ‘Ekim Devrimi’

Tarihin parladığı an: ‘Ekim Devrimi’

Ekim Devrimi’ne nostaljik bakışın önemine odaklanan yazarlar; devrim nostaljisini olmuş bitmiş, artık geride kalmış bir geçmişe duyulan mesafeli bir özlem ya da yitip gitmiş bir maziye dair pasif hayıflanma olarak görmezler. Ekim nostaljisi; geçmişte eksik kalan ne varsa hepsinin gelecekte tamamlanması özlemiyle olmalıdır. Dolayısıyla belleğimizdeki Ekim gelecekteki Ekim’in tohumu olmalıdır. 

Ufuk Akkuş

Lenin’in “ezilenlerin şöleni” diye tanımladığı 1917 Ekim Devrimi 20. yüzyıl dünyası ve devrimcileri için referans ve nirengi noktası olmuştur. Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin çözülüşü ile başlayan süreç, liberalizmin sonsuza dek sürecek bir sistem algısını ve sadece reel sosyalizmin yenilgisini değil “sınıf” kavramı ve analizinden uzaklaşmayı da doğurmuştur. 

İşçi sınıfının özgürleşme mücadelesinde önemli bir uğrak olan Sovyet Devrimi hafızalardan silinmeye ve itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Y. Doğan Çetinkaya ve Foti Benlisoy ortak kaleme aldıkları kitapta; Devrimin 100. yılındaki sönük, tartışmasız, görev savma kabilinden yayınlara inat, içinde bulunduğumuz tehlike anında, “Devrimin anısı bir umut kıvılcımı olabilir mi?” sorusunun peşine düşüyorlar. Tarihimizin belleklerden kazınma çabalarına karşı kolektif hafızamızı diri tutarak, Sovyet Devrimi’ni “aşağıdan tarih” yöntemiyle analiz ederek ayrıntılı ve zevkli bir okumaya yöneltiyor bizleri. Çetinkaya ve Benlisoy; “Gelecek 1917-Tarih Devrim Kültür” kitabında Sovyet Devrimi’nin (aslında devrimin) güncelliğini gündeme getirmek amacıyla bizleri bellek savaşına katılmaya davet ediyor ve geçmişimizle birlikte geleceğimizi de yitirme tehlikesine karşı uyarılarda bulunuyorlar. 

Tarihi, siyasal bir muharebe meydanı olarak gören, ezilenlerin geleneğinin bilgisi ve birikmiş deneyimi bağlamında ele alan Çetinkaya ve Benlisoy (bundan sonra yazarlar); olmuş olan kadar olmuş olabilecekken gerçekleşmemiş ihtimaller, tarihte sapılmamış ve kat edilmemiş patikaların da derslerine ihtiyacımız olduğunun altını çiziyorlar.

Kitapta; Sovyet Devrimi’ne ve sosyalizmin sorunlarına bakış; “Ekim ve Galat-ı Meşhurlar”, “Devrim Bir Daha Asla”, “Devrimin Nostaljisi”, “Amnezi” başlıkları altında incelemeye tabi tutuluyor. Ekim Devrimi’nde galat-ı meşhurlar (yaygın yanlış anlaşılma) devrimin hafızasının tasfiyesine yönelik bir çaba olarak varlığını sürdürmektedir. Ekim Devrimi’nin prematüre bir devrim olduğu, toplumsal tabanının cılızlığı nedeniyle geri olduğu ve köylü kitlelerine yaslandığı, devrimde 1.Dünya Savaşı’nın en önemli etken olduğu dile getirilmektedir. 1. Dünya Savaşı ilk başlarda tüm dünyada Rusya’da olduğu gibi canlı ve gelişkin olan toplumsal hareketler ve siyasi faaliyetlere son vermiştir. Ancak savaşın uzun sürmesi ve yansıttığı toplumsal sonuçlar Çarlık Rusya’sını güçten düşürerek devrimin ortaya çıkmasında rol oynamıştır. İşçi sınıfı da söylenenin aksine toplumsal yoğunlaşma, örgütsel kapasite, politik gelişkinlik ve eylem gücü açısından pek çok ileri ülkeden daha gelişkindir. 

Lenin ve Sovyetler Birliği üzerine yapılan filmlerde ve yazılan kitaplarda devrime ve devrimin önderlerine ilişkin pek çok çarpıtılmış hikâyeye yer verilmiştir. Bu çalışmalarda bolşevizm ve devrim, sağ otoriterizmin güncel yükselişiyle bağlantılandırılmaya çalışılmış, hatta Bolşevikleri IŞİD ile mukayese etmeye dönük şaşırtıcı yaygınlıkta bir eğilim mevcuttur. Devrimin belleğini bozmaya yönelik bir diğer galat-ı meşhur; Ekim’in bir devrimden ziyade iktidarı ne pahasına olursa olsun ele geçirmeye odaklanmış bir azınlığın gerçekleştirdiği bir darbe olduğudur. Bu yaklaşım Bolşevik iktidarın devamlılığını açıklayamaz. Devrim karşıtları Bolşeviklerin sağlam bir toplumsal temele sahip olmadıkları ve bu nedenle de kolayca devrilebilecekleri iddiasında bulunmuşlardır. Ancak bu varsayım pratikte yanlışlanmış ve Sovyet iktidarı kanlı bir iç savaşa, emperyalist müdahaleye rağmen ayakta kalmayı becerebilmiştir. Devrimin kanlı bilançosu olduğu da bir diğer yaygın yanlıştır. Baskı altındakilerin efendilerine karşı güç kullanmaları evrensel bir kınamaya konu olurken “normal” toplumun her gün uyguladığı baskılara tarih kitaplarının çoğunda geri planda belli belirsiz değinilip geçilir. Ekim Devrimi’nde Petrograd’da ölü sayısı 15’tir. Devrime şiddet bulaşması; karşı devrimin ülkeyi iç savaşa sürüklemekten çekinmemesi ve emperyalist müdahalelerle gerçekleşmiştir. 

Alan Bodiau’nun belirttiğine göre; insanların belleğinde devrimci hadiseyi öldürmek ancak onu kana susamış ve uğursuz bir modele dönüştürmekle mümkündür. Bazı Sovyet tarihçilerin çalışmalarında Bolşeviklerin müsebbibi oldukları “melanetlerin” kökeni için Marx’a kadar geri dönülmüştür. 

Ekim Devrimi’ne nostaljik bakışın önemine odaklanan yazarlar; devrim nostaljisini olmuş bitmiş, artık geride kalmış bir geçmişe duyulan mesafeli bir özlem ya da yitip gitmiş bir maziye dair pasif hayıflanma olarak görmezler. Bu anlamda Sovyet Devrimi’ni anmak, basitçe geçmiş güzel günleri yad etmek anlamına gelmemeli. Tam tersine geçmişte izinden gidilmemiş olanakların, kat edilmemiş patikaların, yarım kalmış ve akamete uğramış umutların özlenmesi, hayal edilmesi olmalıdır. Ekim nostaljisi; geçmişte eksik kalan ne varsa hepsinin gelecekte tamamlanması özlemiyle olmalıdır. Dolayısıyla belleğimizdeki Ekim gelecekteki Ekim’in tohumu olmalıdır. Devrimci önderler bağlamında nostaljiye bakıldığında bu önderlerin mitleştirilmesi ve nostaljikleştirilip dondurulması da yazarlarca eleştiriye tabi tutulur. Mitleştirmek/kutsamak geçmişteki mücadelenin gerçek değerini ortadan kaldırır. Çünkü bu suretle geçmişin bugünkü mücadelelerde canlandırılabilecek gerçek bir deney haline gelmesinin önüne geçilmiş olur. Lenin, Che ya da Deniz Gezmiş sıradan insanın onun gibi olamayacağı özelliklere sahip özel insanlar düzeyine yükseltilir. Anlatı tekrarlandıkça toplumun ve bir hareketin ürünü olarak sivrilen şahsiyetler giderek bir efsaneye, olağanüstü yeteneklere sahip kahramanlara dönüşürler ve toplumdan uzaklaşarak ikonlar haline gelirler. Böylece büyük toplumsal kalkışmalar doğal felaketler gibi ele alınarak somut toplumların tarihinin bir parçası olmaktan çıkarılır. 

Ekim Devrimi Almanya’dan İtalya’ya, Finlandiya’dan Macaristan’a yayılan bir Uluslararası devrimci dalgayı kışkırtır. Ancak bu dalganın somut bir sonuca ulaşmaması Sovyetlerin yalnızlığını pekiştirir Ve böylece tek ülkede sosyalizmi yaşatmanın zorluğuyla karşı karşıya kalınır. Yazarlarca Stalin dönemindeki uygulamalar söz konusu zorunluluğa bağlansa da Stalinizmin bürokratik kastın işçi sınıfı üzerindeki diktatoryası olarak değerlendirilmesi ve Stalinci Leviathan’dan bahsedilmesi ve daha pek çok örnekte öne çıkan yorumlar “tek ülkede sosyalizm” zorunluluğu tezinin kabulü ile çelişkili bir durum oluşturduğunu düşünüyorum. Yazarlarca devrimin yozlaştırılmasına, devrim içindeki karşı devrimci dinamiğe karşın sayısız mücadele anılırken ve kolektif hafızamızda yer alması önerilirken sosyalizmin pozitif yönleri ve bekası meselesi soyutlanmaktadır. Yani Sovyet sistemine muhalefetin karşı devrimci niteliği ile sosyalizmi sapmalardan kurtararak gelişimini amaçlayanlar arasındaki çizgi biraz bulanık bırakılmış gibi gözüküyor.

Sovyetler Birliği’nde sosyalizmin çözülmesiyle birlikte kapitalizmin kalıcı ve alternatifsiz  bir sistem olduğu ve sosyalist sistemin iflasa mahkum olduğu ve hatta bir tür totalitarizme yol açacağına dair popüler algı hakimiyeti belleğimizi sakat bırakmıştır. Ancak, işçi sınıfının sosyal, ekonomik toplumsal ve kültürel gücünü kırmaya yönelik bir siyasal proje olarak neo-liberalizm üzerine temellenen parlamenter demokrasiler birer birer çatırdamaktadır. Devrimsiz kalan liberal demokrasiler çürümekte olup her türlü demokratik ilerlemenin ardında geniş kitlelerin seferberliği ve eylemi vardır. Alt sınıfların kolektif eyleme ve örgütlenme kapasitesinde düşüş demokratik düzeni de akamete uğratmaktadır. Böylece milliyetçi ve dinci akımlar gelişme göstermektedir. Yazarların işaret ettiği; Gezi Direnişi gibi kitle hareketleri Ekim ile tamamlanmadığında kesintiye uğruyor ve eziliyor. Gezi Direnişi’nin parçası olduğu küresel mücadele dalgası, yani 2010’larda meydana gelen ayaklanmalar zincirinin sistem içi seçeneklerle sınırlanması gerçek siyasal alternatife evrilmesinin önüne geçiyor. Tam da bu nedenle 1917’ye dönmek, daha doğrusu 1917’yi bugüne çağırmak ve gelecekte hatırlamak gerekir. 

Doğası gereği krizler içinde yalpalayan, kârı için doğayı ve kentleri yıkıma uğratan, sistemin bekası için savaşı ve sömürüyü temel alan kapitalizm koşulları Ekim Devrimi’ni tüm dünyada güncel kılıyor. İnsanca canla başla ve sarsılmaz bir iradeyle mevcut düzenle mücadele etmek ve iktidar mekanizmasını zapt etmekle yetinmeyip onu parçalamak gerekir. Lenin, devrimi bir gün mutlaka varılacak güneşli güzel yarınlara dair muhayyel bir ufuk olarak değil, güncel bir mesele olarak kavrar. Devrimin güncelliği tek tek her günlük sorunun toplumsal tarihsel bütünün somut bağlamı içinde ele alınması, bunların proletaryanın kurtuluş momentleri olarak incelenmesi demektir. Yani devrim artık bir soyutlama değil, günün meselesidir. Her günlük sorun devrimle, devrimci olanakla bağlantılıdır. Yazarlara göre; komünizmin örgütsel krizi kapitalizmden kopuşa dair bir geçiş stratejisinin bulunmayışı, kapitalizm sonrası bir toplum tasavvuruyla güncel mücadeleler arasında köprü kurmaya dönük çabanın neredeyse yokluğuyla alakalıdır.  

1917 Ekim Devrimi’nin olumlu ya da olumsuz ders ve deneyimlerini, gerçekleşmemiş ihtimaller, tarihte sapılmamış ve kat edilmemiş patikaların derslerin ihtiyacımız olduğuna vurgu yaparak devrim ve Sovyet deneyimi hakkındaki galat-ı meşhurlardan yola çıkarak devrimin nostaljisi ve güncelliği üzerine keyifli bir çalışma olan yapıt, bizleri başka türlü bir dünyanın koşullarını oluşturabilmek için düşünmeye, tartışmaya ve toplumsal bellek ve tahayyül dünyamızı zenginleştirmeye yönlendiriyor. Daniel Bensaid’in işaret ettiği gibi; siyasal amnezinin (bellek yitimi) dayatıldığı günümüzde aktif ve militan bir hafızanın örgütlenmesi, başlı başına bir direniş halini almaktadır. Bugün Ekim Devrimi üzerine düşünmek; günümüzün sorunları ve geleceğin güzel dünyası üzerine düşünmek ve dönüştürme mücadelesine katılmak demektir. 

KÜNYE: Gelecek 1917 – Tarih, Devrim, Kültür, Y. Doğan Çetinkaya, Foti Benlisoy, Habitus Kitap, 2018, 240 sayfa.

DAHA FAZLA