Tarihi lekeler: Vatandaşlıktan çıkarılma

Tarihi lekeler: Vatandaşlıktan çıkarılma

Türkiye sinemasının 'Çirkin Kral'ı, Anadolu topraklarının gerçeğini beyaz perdeye yansıtan ismi Yılmaz Güney'in vatandaşlıktan çıkarılışının 35. yılı. Güney ne ilk ne son. Türkiye tarihi devrimci, ilerici sanatçı, aydın ve yazarların vatandaşlıktan çıkarılmalarıyla dolu...

İleri Haber - Nazlı Eda Piyade / @nazliieda_

Bugün sinemanın 'Çirkin Kral'ı Yılmaz Güney'in vatandaşlıktan çıkarılışının 35. yılı. 

Türkiye sinemasına çeyrek asırlık bir miras bırakan Güney, 26 Ekim 1982'de vatandaşlıktan çıkarıldı.

Güney, 1937 yılında Siverekli Zaza bir baba ve Vartolu Kürt bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Kimi kaynaklar Şanlıurfa doğumlu olduğunu söylese de kendisi Adana'nın Yenice köyünde doğduğunu anlatır. 

Adana Sanat Müzesi'nde kendisine ayrılan oda da, Urfa'da doğduğunu söyleyen kaynakları yalanlar niteliktedir. Zira Güney'in hayatı, filmleri ve geride bıraktıklarıyla Adana toprağına bastığı, büyüdüğü anlaşılır. Ki 10 yaşından itibaren kimi zaman Çukurova'nın pamuk tarlalarında, kimi zaman simitçilik ve çobanlıkla geçen dönemini sinemasında ustalıkla yoğurmayı başarmıştır.

İLK CEZAEVİ: 'KOMÜNİZM PROPAGANDASI' YAPMA

Adana'dan sonra, İstanbul'a iktisat okumaya gelip Atıf Yılmaz'la tanışmasından sonra onun da desteğiyle sinema çalışmalarına başladı. 

Sinema ve yazın dünyasındaki faaliyetleri devam ederken, 1955’te kaleme aldığı “3 Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri” adlı öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle hakkında açılan dava 1961 yılında sonuçlandı. Mahkeme başlangıçta 7.5 yıl ağır hapis ve 2.5 yıl sürgün cezası verdi. Temyiz mahkemesinin kararı bozmasıyla yeniden görülen mahkeme sonucu cezası 1.5 yıl ağır hapis ve 6 ay sürgün cezasına çevrildi. Sürgün dönemini de Konya'da geçirdi.

Başta da söylediğimiz gibi filmlerinin hamurunu yine Anadolu yoğurdu. Ezilen 'Anadolu çocuğu' ve başkaldırısını işlediği filmleriyle aynı dönem de 'Çirkin Kral' lakabını aldı. Lütfü Akad'ın yönettiği, kendisinin yazdığı 'Hudutların Kanunu' ise hem kendi oyunculuğuna hem de Türkiye sinemasına yeni bir soluk getirdiği dönem oldu.

Çeyrek asıra sıkıştırmak zorunda kaldığı sinema ve sanat dünyası 1972 yılında yeniden hapse girmesiyle devam etti. 'Devrimcilere yardım ve yataklık' yapmanın suç sayıldığı bir dönemin mahkemesinde, yeniden 10 yıl hapse ve sürgüne mahkum edildi. Cezaevi, sinema ve sanat ile ilgili fikirlerini; şiir ve öykülerini orada da duyurmasına engel olmadı ve içeriden 'Güney' dergisini çıkardı. 

Yılmaz Güney'in cezaevindeyken yazdığı bir mektup Adana Sanat Müzesi'nde sergilenmekte

1974 yılında genel afla cezaevinden çıktıktan sonra, sınıfı ve kent- köy yaşamı arasındaki çelişkileri konu aldığı yönetmenliğini, yapımcılığını, senaristliğini ve başrol oyunculuğunu kendisinin yaptığı 'Arkadaş' filmini çekti.

Aynı yıl 'Endişe' filmini çekerken, hayatının geri kalanını tamamen değiştirecek olay yaşandı. Adana'nın Yumurtalık ilçesinde bir gazinoda ilçe yargıcı Sefa Mutlu'yu öldürmekten tutuklandı ve 1976'da 19 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 

'BU KARŞILAŞTIĞIM İLK HAKSIZLIK DEĞİL, SON DA OLMAYACAK'

Cinayeti kendisinin işleyip işlemediği ise tartışmalı bir konudur.Görgü tanıklarının olay hakkındaki ifadeleri birbirleriyle çelişirken, Güney’in, bu davanın duruşması sırasında verdiği ifade ise şöyle oldu:

 “İnanıyorum ki hakim Sefa Mutlu’yu benim vurmadığımı sizler de biliyorsunuz. Fakat eliniz mecburdur. Bu koşullarda objektif davranmanız mümkün olmayacaktır. Bu karşılaştığım ilk haksızlık değildir. Son haksızlık da olmayacaktır. Saygılarımla…”

Yıllar sonra bir gazeteye verdiği demeçte, o dönem asistanlığını yapan yönetmen Ali Özgentürk ise olayı şöyle anlattı:

"Gazino ağzına kadar doluydu. Bir süre sonra deniz kenarından karartı şeklinde bir adam gelerek gazinoya girdi. Sarhoş olduğu her halinden belliydi, ayakta bile doğru dürüst duramıyordu. Birdenbire ’Ulan sana Yılmaz Güney mi diyorlar. Yılmaz Güney kim?’ diyerek küfür etmeye başladı. Herkes şaşırmıştı. Yılmaz adama hiç cevap vermedi. Birtakım kişiler araya girerek adamı gazinodan uzaklaştırdılar. Daha sonra ağır ceza hakimi olduğunu öğrendiğimiz bu adam, yani Sefa Mutlu, ailesiyle birlikte gazinonun az ilerisinde bir kampta kalıyormuş. Bir süre sonra yine geldi. Yine sarhoştu. Bu kez Yılmaz’ın eşiyle ilgili çok ağır bir söz söyledi. Ne olduysa işte o anda oldu. Gazino birden bire karıştı. O karışıklıkta olayın nasıl olduğunu göremedim." 

YOL VE SÜRÜ

Üçüncü hapis cezası da Güney'in sinemayla olan bağını kesemedi. Zeki Ökten tarafından çekilen 'Sürü' filmini cezaevindeyken yazdı. Yine aynı dönem 'Yol' filmi Şerif Gören tarafından çekildi.

'Altın Palmiye' ödüllü Yol filmi

ALTIN PALMİYE ÖDÜLÜ

Cezaevinde de kültür- sanat dergisi çıkarmaya devam eden Güney, yazdıklarından dolayı darbe sonrası ilan edilen sıkıyönetim tarafından 10 ayrı dava ile cezalandırılmak istendi. Davalarda istenen ceza neredeyse 100 yıldı. 

1981 Ekim'inde aldığı izin sonrası cezevinden firar ederek yurtdışına yerleşmek zorunda kaldı.

Bu firardan sonra  Yol'un kurgusunu tekrar yaptı ve Cannes Film Festivali'nde 'Altın Palmiye' ödülünü kazandı.

VATANDAŞLIKTAN ÇIKARILMA

Türkiye’den ayrıldıktan sonraki aylarda, hakkında açılan üç dava sonuçlandı ve toplam 20 yıl ağır hapis, 7 yıla yakın da sürgün cezası alması için hüküm verildi. Cezaevi firarından sonra “ülkeye dön” çağrılarına uymadığı için 1982’de vatandaşlıktan çıkartıldı.

Vatandaşlıktan çıkarıldığı yıl, Fransa'da bir hapishanede yaşananları anlattığı ve Fransız hükümetinin de desteğini alarak senaryosunu yazıp yönettiği 'Duvar' ('Le Mur') filmini çekti.

Son yıllarını Paris'te geçirmek zorunda kalan Güney, 1984 yılında mide kanserinden hayatını kaybetti.

ÖLÜMÜNDEN YILLAR SONRA GELEN 'GERİ ALINMA'

Ölümünden yıllar sonra 1994 yılında dönemin İçişleri Bakanı tarafından tekrar vatandaşlığa alındı. 

Bu durum hakkında görüşüne başvurulan eşi Fatoş Güney  “Benim için zaten vatandaşlıktan çıkarılma olayı, sadece kâğıt üzerinde bir işlemdi. Hiçbir zaman önemsemedim. Şimdi de önemsemiyorum” dedi. 

Zira Türkiye sinemasının 'Çirkin Kral'ının ömrünün bir kısmını hapiste bir kısmını yurtdışında geçirmek zorunda olduğu gerçeği ortadayken, ölümünden 10 yıl sonra gelen vatandaşlığa iadesi kağıt üzerinde kalmaktan öteye gidemeyecekti.

'SAKINCALI' İLAN EDİLEN SANATÇILAR

Fakat Türkiye'de vatandaşlıktan çıkarılma, bunu bir lütuf addederek geri kazandırma Yılmaz Güney ile sınırlı değil. Birçok önemli sanatçıya, hayatının bir kısmında varolan otorite tarafından 'sakıncalı' ilan edilerek vatandaşlık kozu kullanıldı.

Cem Karaca, Melike Demirağ, Şanar Yurdatapan, Fuat Saka, Ali Baran, Ozan Ekmekçi, ressam Avni Arbaş, yazarlar Nihat Behram, Demir Özlü, Mehmed Uzun ve Deniz Kavukçuoğlu da dönemin hükümetleri tarafından vatandaşlıktan çıkarılmıştı. 

Vatandaşlıktan çıkarılma kadar 'vatandaşlığa geri alma'da dönem dönem AKP'nin şov yapmakta geri durmadığı konulardan biri oldu. Ertuğrul Günay'ın Kültür Bakanlığı yaptığı dönemde, birçoğu hayatta olmayan kimi önemli sanatçıların tekrar vatandaşlığa geri alınması AKP'nin 'yüzleştiği' ve hesap sormayı iddia ettiği başlıklardan biri oldu.

Sanat yaşamını sayılara vurduğumuzda, 104 filmde başrol, 24 filmde yönetmenlik, 50 filmin senaryosuyla Yılmaz Güney'inde 'vatandaşlıktan çıkarılması'  tarihte bir leke olarak kaldı.

DAHA FAZLA