Sol Hareket: Kıbrıs'ın yeniden birleşmesini talep ediyoruz

Sol Hareket: Kıbrıs'ın yeniden birleşmesini talep ediyoruz

TİP’in kuruluş etkinliği için İstanbul’a ziyarette bulunan Kıbrıs Sol Hareket temsilcisi Abdullah Korkmazhan İleri Haber'in sorularını yanıtladı. 'Kıbrıs'ın yeniden birleşmesini talep ediyoruz' diyen Korkmazhan, Kıbrıs'taki emekçilerin çalışma koşullarını, Kıbrıs Sorunu'nu ve doğal gaz arama çalışmalarını değerlendirdi.

İzel Sezer - @izelsezer

Kıbrıs Sol Hareket temsilcisi Abdullah Korkmazhan, Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) 21 Ekim’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde yaptığı kuruluş etkinliği için İstanbul’a bir ziyaret gerçekleştirdi. TİP ile çeşitli görüşmelerde bulunan ve ortak mücadele zemini kurmayı hedeflediklerini aktaran Korkmazhan, gerçekleştirdiği ziyaret sürecinde sorularımızı da yanıtladı.

Kıbrıs'ta yeni kurulan Sol Hareket'i, Kıbrıslı emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını, devam eden Kıbrıs Sorunu ile Birleşmiş Milletler görüşmelerinin son durumunu, ilerici ve çözüm odaklı olduğu düşünülen Guterres Çerçevesi'ni ve doğal gaz arama çalışmalarının Kıbrıs Sorunu'na etkisini Kıbrıs Sol Hareket temsilcisi Abdullah Korkmazhan ile konuştuk.

Bize kısaca Sol Hareket'ten bahsedebilir misiniz? Nedir, ne zaman kuruldu ve çalışmaları nelerdir?

Sol Hareket Mart 2018'de kuruldu. 40 kurucu üyeyle Lefkoşa'da kuruluş manifestosu ilan etti. Bunun ardından tüzük-program tarışması süreci başladı. Geçtiğimiz ay bu süreci tamamladık, kayıt ve resmi kurumsallaşma açısından gerekli işlemlerin yapılması için belgeler verildi. Sol Hareket şu an ilçe ve köy örgütleri ile komiteleri oluşturarak kongre sürecine hazırlanan bir siyasi hareket. Siyasi parti değiliz ancak siyasi partileşme hedefi olan bir hareketiz. Öncelikle dağınık olan sol yapıyı bir çatı partisi formülüyle bir araya getirmeyi kendimize hedef koyduk. Eğer bunu başaramazsak kendimiz partileşeceğiz. Öncelikli hedefimiz birleşik, federal bir Kıbrıs'ın oluşması; barışın gerçekleştirilmesi, Kıbrıs Türk topluluğunun kendi kendini yönetmesi, Türkiye'nin işgalinin son bulması mücadelesi, nihai anlamda ise Kıbrıs'taki Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk, Maruni, Ermeni ve Latin tüm Kıbrıslı  emekçilerin ortak sosyalist Kıbrıs mücadelesini örmek.

Sol Hareket'in Kıbrıs Sorunu'na bakışı ve somut çözüm önerileri nelerdir?

Sol Hareket, Kıbrıs Sorunu'nun büyük oranda Amerikan emperyalizminin ve bu emperyalizm için çalışan her iki taraftaki milliyetçi unsurların ürünü olduğunu tespit eder. Kıbrıs'ın yeniden birleştirilmesi, işgalin son bulması ve tüm yabancı askerler ile askeri üslerin sökülüp atılması gerektiğini savunur. Kıbrıslı Rum, Kıbrıslı Türk, Maruni, Ermeni ve Latin tüm Kıbrıslıların tek egemenliği, tek vatandaşlığı ve tek uluslararası kimliği olan, siyasi eşitliğe dayalı iki toplumlu, iki bölgeli federal bir Kıbrıs'ta barış içinde yaşaması için mücadele eder. Kıbrıs Sorunu'na çözüm hedefi de bu modeldir.

Türkiye'deki güncel siyasi durumu ve Türkiyeli sosyalistlerle ortak bir mücadele zeminini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bir rejim değişikliği yaşadı, tek adam rejimiyle yüzleşti ne yazık ki. Sınırlı, görece demokratik parlamenter sistemin yerini bir adamın iki dudağı arasına hapsedilmiş bir sistem aldı. Türkiye halklarının yaşadığı açık bir faşizmdir aslında. Biz, Türkiye'nin demokratikleşmesini, Türkiye'deki farklı unsurların barış içinde bir arada, ortak bir cumhuriyet çatısı altında yaşamasını, tabii ki işçi sınıfının iktidarını ve sosyalist bir Türkiye'yi düşlüyoruz. Bu yönde de çalışan, mücadele eden örgütlerle her türlü iş birliği ve dayanışma içerisinde olmayı istiyoruz. Çünkü Türkiye'nin demokratikleşmesi, Kıbrıs Sorunu'nun çözümüne katkı sağlar. Aslında bu diyalektik bir bütünlüktür. Diyalektik bir yaklaşımla ele almak gerekiyor, dolayısıyla biz mücadeleyi ortak görüyoruz. Türkiye'deki ilerici güçlerle, sol hareketlerle ortak bir mücadelenin geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Birleşmiş Milletler görüşmeleri ne aşamada? Mutabakat sağlandığı söylenen Guterres Çerçevesi özetle nedir?

Temmuz 2017'de Crans-Montana'da gerçekleşen bir zirve oldu. Bu zirveye iki toplumun liderlerinin yanı sıra garantör ülkeler dediğimiz Türkiye, Yunanistan ve İngiltere de katıldı. Bu zirvede federal bir Kıbrıs'a nasıl ulaşılabileceği tartışıldı. 6 başlık temelinde müzakereler yürütüldü, iki ayrı masa şeklinde. Bir masada garanti ve güvenlik konusu konuşuldu. Diğer masada ise Kıbrıs Sorunu'nun iç boyutunu ilgilendiren toprak, mülkiyet, yetki ve güç paylaşımı gibi konular tartışıldı.

'GUTERRES ÇERÇEVESİ'YLE TÜRKİYE, İNGİLTERE VE YUNANİSTAN'IN GARANTÖRLÜĞÜ REDDEDİLİYOR'

Geldiğimiz aşamada ekonomi, yetki ve güç, mülkiyet başlıklarında ciddi uzlaşmalar gerçekleşti. Açıkta kalan tek konu ise 'garanti ve güvenlik' başlığı. Crans-Montana'da bu başlıkta uzlaşı sağlanamadığı için bu süreç orada çöktü. Fakat Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri kendi ismini taşıyan, Guterres Çerçevesi denilen bir planla bundan sonra bu sürecin nasıl ilerletilmesi gerektiğine dair bir çerçeve çizdi. Bu çerçeveyi çok önemli ve ilerici bir çerçeve olarak kabul ediyoruz. Çünkü bu çerçevede yabancı müdahale yapılması reddediliyor; Türkiye'nin, İngiltere'nin, Yunanistan'ın garantörlüğü reddediliyor ve yeni federal Kıbrıs'ta bunların olmayacağını söylüyor.

'ANKARA, BU ÇERÇEVEDEN KURTULMANIN YOLLARINI ARIYOR'

Türk askerinin -ki 40 bin kişilik bir ordu var şu an Kıbrıs'ın kuzeyinde- kademeli olarak geri çekilmesini ve günün sonunda tamamen Kıbrıs'tan çekilmesini talep eden bir çerçeve. Dolayısıyla Türkiye bunu kabul etmediği için orada süreç çöktü, 15 aydır müzakereler durmuş durumda. Genel Sekreter, Guterres Çerçevesi'nde müzakerelerin yeniden başlaması için taraflardan talepte bulundu. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Guterres Çerçevesi'ni stratejik bir anlaşma paketi olarak ilan etmeye hazır olduğunu açıkladı. Ancak Ankara, Guterres Çerçevesi'ni kabul ettiğine dair hala net bir açıklama yapmadı, aksine şu an bu çerçeveden kurtulmanın yollarını arıyor.

'KIBRIS'IN FEDERASYON TEMELİNDE YENİDEN BİRLEŞMESİNİ TALEP EDİYORUZ'

Ankara, doğrudan Nikos Anastasiadis'le, Kıbrıs Rum topluluğunun lideriyle müzakere içerisine girerek iki devletli federal bir çözüm arayışında. Amaçları Guterres Çerçevesi'nden, federal ve birleşik Kıbrıs zemininden kurtulmak, Kıbrıs'ta iki ayrı devlete dayalı bir konfederal yapı kurmak. Böylece Kıbrıs'ın kuzeyindeki egemenliğini, oradaki askeri varlığını devam ettirip Kıbrıs'ı genel anlamda kontrol altında tutabilecek. Biz buna karşı çıkıyoruz ve müzakerelerin Guterres Çerçevesi'nde başlamasını, Kıbrıs'ın federasyon temelinde yeniden birleşmesini talep ediyoruz.

Cumhurbaşkanı ve Kıbrıs Türk toplumunun müzakerelerdeki temsilcisi olan Mustafa Akıncı'nın sürecin dışına itilmeye çalışıldığı iddiaları hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Crans-Montana Zirvesi'nin ardından Mevlüt Çavuşoğlu Kıbrıs'a geldi ve Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı'yla, siyasi partilerle, çeşitli kesimlerle görüşmeler yaptı. Genel olarak her zaman bu tip toplantılar sonrasında kamuoyuna açıklamalar yapılır fakat bu toplantı sonrasında açıklama yapılmadı. Sebebi sorgulandığında ise içerde görüş ayrılıklarının olduğu tespit edildi.

ÇAVUŞOĞLU VE AKINCI ARASINDA GÖRÜŞ AYRILIĞI

Çavuşoğlu, bu görüşmede Akıncı'ya 'federal çözüm zemininin artık ortadan kalktığını, Kıbrıs'ın birleşmesinin artık mümkün olmadığını ve iki devletli bir çözümün konuşulması gerektiğini' söyledi. Cumhurbaşkanı Akıncı ise 'federal çözümden başka bir şey görüşmeyeceğini ve müzakerelerin de Guterres Çerçevesi'nde konuşulması gerektiğini' Çavuşoğlu'ya söyledi. Dolayısıyla iki taraf arasındaki bu görüş ayrılıkları neticesinde kamuoyuna açıklama yapılmamış oldu ancak bu sızdı.

'MİLLİYETÇİ KESİMLER ÇAVUŞOĞLU'NUN GÖRÜŞÜNÜ DESTEKLİYOR'

Çavuşoğlu'nun görüşünü destekleyen milliyetçi kesimler iki devletli çözümü dillendirmeye başladı. Bunun üzerine Çavuşoğlu'nun iki devletli tezine karşı Akıncı çıkıp Guterres Çerçevesi'ni stratejik bir anlaşma planı olarak ilan etmeye hazır olduğunu söyledi. Burada ayrışma yaşandı. O günden bu zamana Ankara ile Akıncı'nın arası açık ve görüş farklılıkları var. Bu, New York Zirvesi'nde de tamamen açığa çıktı.

'REFERANDUMDA ONAY VERECEK OLAN KIBRISLI TÜRKLER VE KIBRISLI RUMLARDIR'

Nikos Anastasiadis, Akıncı ile görüşmezken Çavuşoğlu ile 1,5 saatlik resmi bir görüşme yaptı ve gündem olarak da iki devletli bir konfederasyon tartışması yürütüldü. Bu noktada Akıncı devre dışı bırakılmaya çalışıldı ve çalışılıyor. Ancak şöyle bir durum var, Kıbrıs Türk toplumunun seçilmiş lideri Akıncı'dır ve gerek uluslararası topluluklar, gerekse BM Kıbrıs Türk müzakerecisi ve toplumun temsilcisi olarak Akıncı'yı kabul ediyor. Dolayısıyla her ne kadar devre dışı bırakmaya çalışsalar da bu mümkün değil. Müzakereleri yürütecek olan ve siyasi bir anlaşmaya imza atacak olan Mustafa Akıncı'dır. Referandumda da buna onay verecek olan Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlardır.

Kıbrıs'ta işçi ve emekçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları nasıl?

Kıbrıs'taki işçi ve emekçilerin son dönemde durumu çok kötü. Çok ciddi bir yoksullaşma ve çok ciddi bir emek sömürüsüyle karşı karşıyayız. Kıbrıs'ta kamu dışında özel sektörde sendikalaşmak zorunlu değil. Dolayısıyla özel sektörde sendikalaşma yok denecek kadar az. Özel sektör çalışanları sendikasız, güvencesiz ve kuralsız çalışma hayatı içerisinde ekmeğini kazanmaya çalışıyor.

'EKONOMİK KRİZ KIBRIS'I İKİ KAT VURDU'

Türkiye'de yaşanan ekonomik kriz Kıbrıs'ı iki katı şekilde vurdu. Çünkü Türkiye'ye bağımlı bir ekonomimiz var, her şeyi Türkiye'den ithal eden bir ekonomi modelimiz var ve dövizle ithal ediyoruz. Dolayısıyla fiyatlar katlanmış durumda ve ekonomik kriz doruklara ulaşmış durumda. Bundan ötürü de maaşlar eriyor.

MAAŞ KESİNTİLERİ BAŞLADI, BANKA FAİZLERİ ARTTI

Tabii ki sermaye kriz dönemlerini her zaman fırsata çevirmeyi sever. İşten durdurmalar, maaş kesintileri gündeme geldi. Bankalar Türkiye'de olduğu gibi faizi arttırdı ve bu krizi, kayıplarını vatandaşa yansıtarak atlatmaya çalışıyorlar. Dolayısıyla banka borcu olanların da borçları katlanmış durumda. Öğrenciler için okul ücretleri katlanmış durumda. Maaşlar ise yükselmesi gerekirken düşüyor. Böyle bir krizle karşı karşıyayız. Sendikalar güçlü bir mücadele örgütlemeye çalışıyor. Henüz istenilen seviyede değil ama önümüzdeki aylarda çok daha ciddi sosyal mücadelelerin tetikleneceği kesindir.

Kıbrıs'ta son zamanlarda öne çıkan haberlerin odağında doğal gaz arama çalışmaları bulunuyor. Bu konuda son durum nedir ve doğal gaz Kıbrıs Sorunu'nu nasıl etkiler?

Doğal gaz Kıbrıs Sorunu'na çok ciddi bir boyut katmıştır çünkü çok ciddi bir doğal gaz kaynağından bahsediyoruz. Mısır'ın, İsrail'in ve Kıbrıs'ın doğal gazını birleştirdiğinizde çok ciddi bir alternatif kaynak söz konusu. Kasım ayında 10. ve 12. parsellerde doğal gaz araştırma çalışmaları yürütülecek. Bu çalışmaları yürütecek olan şirketler dünyanın en büyük enerji devleri.

'TÜRKİYE, DOĞAL GAZ PASTASINDAN KENDİ PAYINA BİR ŞEYLER DÜŞÜRMEK İSTİYOR'

Avrupa Birliği'nin (AB); Amerika'nın, İsrail'in ve bu büyük şirketlerin projesi Doğu Akdeniz'deki gazı bir noktada birleştirip Avrupa'ya taşımak. Bu yönde değişik projeler var. Bir tanesi EASTMED projesi, yani bunun borularla Girit ve Yunanistan üzerinden Avrupa'ya gitmesi; bir de Kıbrıs üzerinden Türkiye'ye, Türkiye'den de AB'ye ulaştırılması. Bunun gerçekleşebilmesi için Kıbrıs'ta bir çözüm olması gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye'nin Kıbrıs gündemine bu kadar yoğun bir şekilde dahil olması ve Anastasiadis'le, tanımadığı bir devletin başkanıyla, görüşmesi aslında bu doğal gaz pastasından kendi payına bir şeyler düşürmek ve doğal gaz boru hattının kendi üzerinden geçmesini sağlamaktır. Dolayısıyla perde arkasında çok ciddi pazarlıklar vardır, hem Kıbrıs sorununda hem de doğal gaz sürecinde.

'DOĞAL GAZ KONUSU BİR KATALİZÖR OLMALIDIR'

Doğal gaz, Kıbrıs'ı olduğu kadar Türkiye kamuoyunu da ilgilendiren çok ciddi bir süreçtir. Ya bölgemizde çok ciddi gerilimleri ve savaşları tetikleyecek bir süreç, ya da iş birliklerini geliştirip büyük devletlerin çıkarlarının çakışacağı; bölgede ciddi bir barış havasının esebileceği bir süreç olarak okumak lazım doğal gazı. Biz bu konunun bir katalizör olması gerektiğini düşünüyoruz. Kıbrıs ve Türkiye gibi arasında sorun olan ülkelerin barış yönünde, çatışmaya mahal vermeyecek bir şekilde gelişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Ama söz konusu büyük devletlerin, büyük şirketlerin çıkarıysa savaş da olur, barış da olur...