‘Sıkıcı’ olmayan bir teori kitabı

‘Sıkıcı’ olmayan bir teori kitabı

Kitap, Marksist tarih kuramının haklılığını ve yaşanan siyasal yenilginin teorik düzlemde bir karşılığının olmadığını anlatmayı amaçlıyor. Son 30 yılda yaşananlar, “Bugüne kadarki insanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir” tezini boşa düşürmek şöyle dursun, haklı çıkarmıştır. Yaşanan siyasi yenilgi ve ardından gelen felsefi-teorik saldırılar, Marksizme zarar vermiş ancak onun tarihsel haklılığını ortadan kaldıramamıştır.

Marksizme ilgi duyan herkes, bu ilginin yarattığı itkiyle teorik kitapları çekici bulabilir. Teorik uğraş kimi Marksistler için bir tutku da olabilir. Ancak genel bir değerlendirme yapacak olursak; teori ve teorik okumalar, ek bir motivasyon yoksa sıkıcıdır. Çok az teorik kitap bu sıkıcılığı aşabilir. Kimi diliyle kimi üslubuyla...

Yordam Kitap tarafından basılan ve Şükrü Alpagut çevirisiyle dilimize kazandırılan “Marksist Tarih Kuramı Üzerine” kitabı, üslubuyla sıkıcılık duvarını aşan kitaplardan. Yine Yordam Kitap’ın “Marksizm’i daha geniş kitlelerle buluşturmak” hedefiyle örtüşen bir kitap tercihi olmuş diyebiliriz.  Paul Balckledge, kitabı Marksizmin güncelliği ve Marksizme yönelik tarihsel saldırı ikiliği üzerinden kurmuş.

Aslında Blackledge’nin yaptığı, Marksizmin özüyle de oldukça örtüşen bir durum. Marksizm, iki tane sivri beyinli filozofun, “Biz öyle bir  ‘izm’ yaratalım ki her şeye cevap versin ve insanların kafasında herhangi bir soru işareti kalmasın” düşüncesiyle ortaya çıkmış dört başı mamur bir düşünce sistemi değildir. Her şeyden önce Marksist yöntem, polemiklerle gelişmiş ve en olgun halinde dahi teorik özünü korumakla birlikte, siyasi bir iddianın parçası olarak kendini var etmiştir. Yani teorinin grisi hayat ağacının yeşilinden asla kopmamıştır.

“’Marksist Tarih Kuramı Üzerine’ gibi bir kitabın nasıl siyasi bir iddiası olabilir?” sorusu sorulabilir. Yazar buna hem girişinde hem de kitabın genelinde cevap veriyor. Sosyalizmin tarihsel yenilgisiyle beraber, Avrupa’dan başlayarak tüm dünyada yürütülen neoliberal saldırının teoride yarattığı tahribat, siyasette de kaçınılmaz sonuçlara yol açtı. Marksizm düşmanlarının başlattığı saldırıya, solun bir kesiminin de katılması, sosyalist ülkelerin çözülüşü ile birleşince tahribatın boyutları bir hayli arttı. “Tarihin sonu” ve sınıf mücadelesinin anlamsızlığı tezlerinin yarattığı etki inanılmazdı. Ancak esen sahte “ özgürlük” rüzgarının etkisi çok sürmedi. Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku ülkelerin çözülüşünün üstünden henüz on yıl geçmişken, savaşlar ve krizlerle boğuştuğumuz bir döneme girdik. Sınıf mücadelesi söylendiği gibi önemsizleşmemişti. Ama işçi sınıfının en büyük kazanımları birbiri ardına elinden alınıyordu ve bu kazanımların garantörü olan ülkeler artık olmadığı için saldırı vahşi boyutlara ulaşıyordu. Sosyalizmin çözülüşü emperyalizme; bakir, saldırılmaya ve paylaşılmaya hazır büyük bir coğrafya bırakmıştı. Aslında yaşanan tarihin sonu değil, kaosun başlangıcıydı.

Kitap, böyle bir tablonun ardından Marksist tarih kuramının haklılığını ve yaşanan siyasal yenilginin teorik düzlemde bir karşılığının olmadığını anlatmayı amaçlıyor. Son 30 yılda yaşananlar, “Bugüne kadarki insanlık tarihi sınıf mücadeleleri tarihidir” tezini boşa düşürmek şöyle dursun, haklı çıkarmıştır. Yaşanan siyasi yenilgi ve ardından gelen felsefi-teorik saldırılar, Marksizme zarar vermiş ancak onun tarihsel haklılığını ortadan kaldıramamıştır.

Marksist tarih kuramı eleştiriyle, yalnızca reel sosyalizmin çözülüşüyle karşılaşmadı. Kendisinden önce egemen olan tarih anlayışıyla bir hesaplaşmanın da ürünü olan Marksist tarih kuramına yönelik her dönem çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Yazar kitabın ilk bölümlerinde bu eleştirilere yanıt vererek Marksizmin tarihi ele alış yöntemine odaklanıyor. Marksizmi hedef tahtasına koyan tarih kuramlarının amprizmine ve rölativizmine, Marksizmin diyalektik ve bütünsel yöntemiyle yanıt veriyor.

Marksizmin yalnızca oluşum safhasına ve yöntemine odaklanmayan yazar, Marksizme yapılmış katkıları da önemsiyor. Marksist yönteme ve tarih kuramına, Marks ve Engels’ten sonra katkı koyan Lenin, Troçki ve Lukacs gibi devrimcilere de eğiliyor ve Marks sonrası en önemli katkıları ele alıyor.

Marksizm içi tartışmalara da eğilen yazar, kapitalizmden feodalizme geçiş tartışmalarına dair fazlaca görüş ve metin barındıran Marksist külliyatın, bu konudaki müktesabatını derli toplu bir biçimde okuyucuya yansıtıyor. Tarihsel ilerleyişte yapı ve özne arasındaki ilişki ve çelişkilere dair klasik Marksist görüşün yanı sıra Althusser ve Sartre’ın katkı ve tartışmalarına da eğilen yazar, görece yakın tarihli bu tartışmayı önemsiyor. Ülkemizde de bir dönem, solcular arasındaki tartışmalarda kendine yer bulan ATÜT (Asya Tipi Üretim Tarzı) de kitapta ele alınan yaklaşımlardan biri.

Kitabın son bölümlerinde ise yazar, günümüz tartışmalarına eğiliyor. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonraki süreci Marksistler nasıl ele alıyor? Bu süreç kendi içerisinde bir dönemleştirme gerektiriyor mu? Gerektiriyorsa bu dönemleştirme hangi saiklerle yapılıyor/yapılmalı? Sorularının kendince cevabına son bölümde yer veren yazar, verilen diğer cevapların siyasal izdüşümlerine de yer veriyor.

Sosyalizme ve özünde Marksizme dönük saldırıların gelinen noktada boşa çıktığı açık. Ancak Marksizmin sadece savunmaya değil, saldırıya ve arayışa da ihtiyacı var. Marksist tarih kuramının kavranmasına ve siyasi düzlemde de etkisini gösteren yeni teorik atılımlara ihtiyaç var. Bu kitap en azından bu tarz atılımlar için sağlıklı bir hareket noktası ve zemin sunuyor.


KÜNYE:  Marksist Tarih Kuramı Üzerine, Paul Blackledge, Çeviri: Şükrü Alpagut, Yordam Yayınları, 2018, 336 sayfa.

 

DAHA FAZLA