Sıfır Bir: Sadece bir Adana hikayesi mi?

Sıfır Bir: Sadece bir Adana hikayesi mi?

Yani sadece ‘Bir Adana Hikayesi’ olmayan Sıfır Bir ve türevleri ne “Bu lümpenliği övecek değiliz” sığlığıyla ne de “Ama ne de güzel mücadele ediyorlar mahalleleri için” uçluğuyla değerlendirilemeyecek kadar ortamızdadır. Evet birkaç kelime Kürtçe duymak, evet Özgür’ün şiirlerini dinlemek hoşumuza gidiyor fakat aslında özünde bunlar bir çete savaşıdır.

Nazlı Eda Piyade / @nazliieda_

Geçtiğimiz haftalarda  “Benim Varoş Hikayem” belgeselinin yönetmenine dava açılmasıyla tekrar gündeme gelen ‘suçu ve suçluyu övme’ dizi- filmleri aslında bir süredir de gündemimizdeydi.

Sezon dönemlerinde takip edilen ve hakkında daha önce de yazılıp çizilen 'Sıfır Bir' de bunlardan biri. Bu dizi-filmleri kabaca yerelden beslenen, yerelin mafyatik ilişkilerini işleyen 'Çukur' ve 'Sıfır Bir' türevleri olarak ele almak mümkün. Ama bana kalırsa 'Çukur' ve 'Sıfır Bir' aynı kulvardan beslenmiyor.

Bir televizyon dizisi olan 'Çukur’da  mahalleyi ele geçiren aile hanedanlığı mahalleliye kol kanat germesiyle daha sevimli hale getirilirken internet ortamında daha az destekle yayınlanan 'Sıfır Bir' herkesin yoksul olmasından kaynaklı daha bizden. Ya da gerçekten öyle mi?

Bu yazıda henüz tam olarak kiminle mücadele ettiği alenen gösterilmeyen bir takım mafya ilişkileri çemberinde mahalleye abilik eden, mahallenin tapusunu üstüne yapan ama onlara yardım eden 'Çukur’u değil de 'bizden olanı' yazmaya çalışacağım.

Zira bizim ‘çulumuza basan’ duvardaki Yılmaz Güney’iyle,  zenginden aldığına kendi el sürmeden yoksula bölüştürmesiyle 'Sıfır Bir' oldu. Her sokak başında torba tutan uyuşturucu çeteleriyle amansız bir mücadele, bu mücadele uğrunda yitirilen gencecik hayatlar ama yine de bitmeyen bir ‘mahalle bizim’ umudu .. Peki sahiden böyle mi?

Özellikle 80 sonrası Kürt, Alevi, devrimci yoksul mahallelerine devlet eliyle yerleştirilen uyuşturucu çeteleriyle mücadele bu iyi niyetli gençlerin umuduyla çözülür mü? Ya da tecavüz suçlusu mahpusa ”Cezayı biz keseriz” diyen ‘yürekli gençler’  bu mücadeleyi böyle sürdürebilir mi? 

Burada temel olan gerçek içeride de dışarıda da devletsizliğin, kanunsuzluğun yarattığı boşluğun kendi kanunlarını yaratarak doldurulmasıdır. Uyuşturucu çeteleriyle mücadelede, tecavüze, hırsızlığa ya da katile verilecek cezada devletin işi olması gerekirken neden bir grup ‘yiğit delikanlı’ bunu görev biliyor? Az önceye geri dönüyoruz. Çünkü Adana’da da  İstanbul’da da ‘bizim mahallelere’ suçu yerleştiren devlet. 

Birilerinin tüm iyi niyetiyle bu suç mekanizmasına çomak sokmaya çalışması bu gerçeği değiştirmediği gibi kendi kanunlarını yaratan minik çetecikler yaratmaktan da öteye gidemiyor. 

Her ne kadar Cihangir’in (ya da Cio’nun) cezaevi koridorunda Sovyetler tişörtüyle dolaşması yüzümüzü gülümsetse de Cihangir’in o cezaevinde niye olduğu gerçeğini unutturmuyor. İçinde yaşadığımız düzen sanatıyla da bizi büyük bir boşluğa savururken Sovyetler tişörtü görmek de ötesini gölgeletiyor.

Cezaevinde uyuşturucuyla mücadele fikri 'hoşumuza gitse' de içeri uyuşturucu sokanın devletin kamu görevlisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bu dizileri izleyenler "Bunları göremeyecek tıynettedir" diye değil elbette bu söylediklerim fakat kimi zaman biz solcuların da bunu alkışladığını görmek tekrar tekrar bu gerçekleri hatırlatma gereğini doğuruyor.

Yani sadece ‘Bir Adana Hikayesi’ olmayan Sıfır Bir ve türevleri ne “Bu lümpenliği övecek değiliz” sığlığıyla ne de “Ama ne de güzel mücadele ediyorlar mahalleleri için” uçluğuyla değerlendirilemeyecek kadar ortamızdadır. Evet birkaç kelime Kürtçe duymak, evet Özgür’ün şiirlerini dinlemek hoşumuza gidiyor fakat aslında özünde bunlar bir çete savaşıdır.

Çetelerden biri sırtını devlete yaslarken diğeri bize, bizim saiklerimize yaslamaktadır. Bizden olduğunu düşünmemiz de zannediyorum bundandır.  

Devrimciler de uyuşturucuyla mücadele eder, devrimciler de ‘neden birileri daha zenginken diğerleri daha yoksuldur’a kafa yorar, devrimciler de mahallelerini savunur.  

Bu ortaklıklar bizi bizden olan hikayelere yaklaştırırken her bölüm onlarca ağır silahın nasıl olup da bireysel edinilebildiğini sorgulamamızın önüne geçebilmektedir.

Sözüm bu diziler yapılmasın diye değildir, zira biz de bu halkın çocuklarıyız, görece daha güvenli mahallelerimizde hayatımızı sürüyor olsak da bunları ekranlarda görmek içimizi soğutabiliyor.

Yerelden beslenmekle, mahallelerimizi savunmakla çetecilik oynamak arasındaki kalın çizgiyi geçmediğimiz sürece 'Sıfır Bir’ler çulumuza basmaya devam edebilir.