Şeytan’ın modern alternatifi: Akışkan Kötülük

Şeytan’ın modern alternatifi: Akışkan Kötülük

Artık topyekün müdafaa veya saldırı yerine, saklambaç veya satranç oyununa benzer eylem şekilleri savaşın yürütülme halini aldı. Akışkan kötülüğün günümüz modern toplumu ile olan savaş ilişkisi de kitapta militarize kavramlarla açıklanıyor:

Orhan Kiper

Kötülüğün ve kaynağının ne olduğu sorusu, iyi ve kötü ayrımını yapabilen insanlığın en eski sorularından birisidir. Epikür’den Aydınlanma Çağı'nın teodise eleştirilerine kadar kötülük, nasıl var olduğundan nelere kadir olabileceğine kadar çokça tartışılmıştır. Kötülük, sebebi Tanrı da olsa, maddede de aransa “mukavemetini kolaylıkla tanımlayabileceğimiz” bir katılık ile dünyada varlığını sürdüren ve insanlara somut olarak saldırı tehdidini hissettirebilen bir şekilde kavramsallaştırıldı.

Zygmund Bauman ve Leonidas Donskis, modern toplumların maruz kaldığı kötülüğü formel bir yaklaşımla ele alıyor. Kitap, "iyiliğin ve sevginin görünümüne bürünebilip" toplumun her yerine sirayet eden bir "akışkan kötülük" tanımı etrafında, yakın geçmişin siyasal tartışmalarından günümüzün özgürlük, güvenlik, demokrasi gibi kavramları hakkında düşünmeye imkan tanıyor.

Belirsiz bir kötülüğün, somut ve merkezi kötülük biçimlerinden daha tedirgin edici olduğu söylenegelmiştir. Akışkan-modern kötülük biçimleri, diğer varyasyonlarından bu özellikle ayrılmaktadır. Bauman ve Donskis de bu kötülüğü akışkan formu ile ele alarak sıvılara benzetmiş, nihai biçimine ulaşmak yerine daimi dönüşüm halini takip etmişlerdir. Dört bölümden oluşan kitabın her bölümünü teker teker açmak yerine bu yazıda, yazarların kitap boyu satır aralarında bolca değindiği, kötülüğün akışkan formunun günümüz modern toplumunda net bir şekilde kendini hissettiren ve onu anlamamıza yardımcı olacak üç kavram üzerinde durmak istiyorum: istikrarsızlık, alternatifsizlik, yabancılaşma.

SÜREKLİ İSTİKRARSIZLIK HALİ

Savaşlar dünyamızda hala devam ediyor, fakat geçtiğimiz yüzyıl itibariyle özellikle büyük cephe savaşları yerini sürekli ve farklı tekniklerle ilerleyen savaş şekillerine bıraktı. Artık topyekün müdafaa veya saldırı yerine, saklambaç veya satranç oyununa benzer eylem şekilleri savaşın yürütülme halini aldı. Akışkan kötülüğün günümüz modern toplumu ile olan savaş ilişkisi de kitapta militarize kavramlarla açıklanıyor:

“ … belli topraklarda veya toplumlarda, sorumluluk alıp bu toprakları yeniden yapılandırma veya dönüştürme yükünü üstlenmek yerine bölgeye mümkün olduğunca çok kaos, korku, belirsizlik, güvensizlik ve güvenlik sorunu getirerek ekonomiyi ve yaşamı bozmaya çalışır.”

Fethetme arzusu, emperyalist paylaşım savaşlarının yeni formatında olduğu gibi akışkan kötülükte de yerini "sürekli istikrarsızlık" haline bırakmış durumda. İnsanların gerçeklik algısına yerleşen korku ve güvensizlik, kaba kötülüğün aksine asıl hedef olan kontrol edebilme isteğini toplumun bütün kılcal damarlarında kurduğu tahakküm ile gerçekleştirmeye olanak sağlıyor. Her istikrarsız ortam, güvenilecek sakin bir liman arayışına iter kişiyi. Akışkan kötülük, görünmezliğini kullanarak bir bela gibi üstümüze yığdığı kaotik atmosferden çıkışı, yine kendi "ikna edicileri" ile sunar. Bunu gerçekleştirmek adına da günümüz elektronik gözetim olanaklarını ve onun ördüğü örümcek ağlarına takılmamızı sağlayan algoritmik hesapları ustalıkla kullanır. Donskis, ideolojisiz faşizm olarak nitelendirdiği ve kitapta George Orwell’in 1984’ü ile bolca ilişkilendirdiği, günümüz Rusya’sı totaliterizminin ya da kendi ifadesiyle "Putinizm"in bu gözetim distopyasının nüvelerini fazlasıyla barındırdığının da altını defaatle çizer.

ALTERNATİF YOK - TINA (THERE IS NO ALTERNATIVE)

20. yüzyıl, Avrupa toplumları için geriye dönüp bakıldığında gerçekleşememiş ütopyalar çağı olarak adlandırılabiliyor. İdeolojilerin dünyayı kavrayış biçimi olmaktan ziyade yalnızca siyasal güçlerin meşruiyet kılıfı olarak servis edildiği, belirsizliğin ve manipülatif egemenliğin bilinen tek gerçek olduğu bir dönemin nesillere aktarımının travmatik olmaması beklenemezdi.

İnsan, aidiyet hissettiği yeri değiştirmek ister ve aynı zamanda değiştirebileceği yerle arasında aidiyet bağı kurar. Akışkan kötülük, bireyin özne olduğu bir toplumsal alan yaratmasını engelleyerek asgari demokratik kazanımların dahi basit siyasal mücadeleler ile elde edilebileceği inancını sarstı. Onu, öznesi olamadığı her yerde kaderci bir anlayışa terk etti ve bugün dünyanın sonunu düşünmek, kapitalizmin sonunu düşünmekten daha zor bir hale geldi.

Kitap, yazarlar tarafından çokça karşı çıkılsa da, hatta bazı bölümlerde neredeyse faşizm ile denk gösterilmeye çalışılsa da, Sovyetler’in yokluğunun, dünya siyasetinin tekelleşmesinin önünü açtığını dile getiriyor. İlk kez Margaret Thatcher tarafından kullanılan ve Bauman tarafından yorumlanan Alternatif Yok (There is no alternative) cümlesi, neoliberal siyasetin yarattığı çıkışsızlığı yorumlamak adına isabetli bir hareket noktası sağlıyor.

TESLİMİYETİN BAŞTAN ÇIKARICI HALİ: YABANCILAŞMA

Toplumsal olanın yapısal gerekliliklerine bireysel çözümler üretme, toplumsal çıkarın yerine bireysel çıkarların öncelenmesine sebebiyet verir. Bauman, insan ilişkilerini körelten bireyselleşme sürecini “kötülüğü akışkan hale getiren ve bu halde, kılcal damarlarda ve lösemi halinde, tutan olgu” olarak yorumlar.

Yazının başında da belirttiğimiz gibi akışkan kötülük, kaba kötülüğün aksine iyiliğin, sevginin ve huzurun görünümüne bürünebilir. Ceberrut bir yaptırma veya yaptırmama kudretinin aksine akışkan kötülük, insan ilişkileri ve toplumsal yeniden üretimde gönüllü bir teslimiyeti esas alır. Kuralsızlaştırılmış piyasa, bireysel çaresizlik ve karşılıklı yabancılaşma, iş birliğinin ve dayanışmanın yerini kolayca alıyor. Sömürü sistemlerinin esnek çalışma saatleri veya beyaz yaka ayrıcalıkları gibi maskeleri, teslimiyetin “tam bir özgürleştirici eylem olarak sunulmasına” olanak sağlar. İtaatkarlığı şeklen kesin bir şekilde reddeden özgür birey; bağlılığın en derin hali, gönüllü teslimiyetin mahkumu olur. Böyle bir toplumda, kamusal yaşamın dayanışma ağlarından rekabet ağlarına dönüşmesi kaçınılmazdır.

Kapitalist toplumsal formasyon ile akışkan kötülük, hiç de farklı tanımlamalardan oluşmuyor. Akışkan kötülüğün bu sinsi tavrı karşısında, iyiliği militan bir şekilde savunmak yapabileceğimiz en doğru tercih olarak duruyor.

Künye: Akışkan Kötülük, Zygmunt Bauman, Leondas Donskis, Çev. Akın Emre Pilgir, Ayrıntı Yayınları, 2022, 224 sayfa.

DAHA FAZLA