'İsrail'in en sağcı-faşizan hükümeti'
Bibi ve müttefiklerinin Knesset'te kesin çoğunluğa erişmesinin Orta Doğu için ne ifade ettiğini Dr. Erhan Keleşoğlu'na sorduk.
Deniz Yaşayan
Son dört senede dört genel seçime tanık olan İsrail, Knesset'in 30 Haziran 2022'de feshedilmesinin ardından bir kez daha sandık başına gitti.
1 Kasım 2022'de düzenlenen seçimi Benyamin "Bibi" Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi ile aşırı sağcı müttefikleri Dini Siyonizm, Yahudi Gücü, Noam, Şas ve Birleşik Tevrat Yahudiliği kazandı.
Seçim sonuçları için ilk tebrik ABD Başkanı Joe Biden'dan geldi.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'tan hükümeti kurma görevi alan Bibi, bu süre içerisinde Ortodoks Yahudi ortaklarına dair endişeleri gidermek için hem iç hem dış gündeme ilişkin "ılımlı" demeçlerle öne çıktı.
Birleşik Arap Emirlikleri ve resmi diplomatik ilişkilerin hâlâ kurulamadığı Suudi Arabistan'la "pozitif" bir döneme girileceği işaretlerini veren Bibi, "Bu, İsrail ile Arap dünyası arasında kapsamlı bir barış için büyük bir sıçrama olacak. Bölgemizi hayal bile edilemeyecek şekilde değiştirecek" gibi iddialı ifadeler kullanmaktan çekinmedi.
22 Aralık 2022'de Netanyahu, kurduğu hükümeti Herzog'a bildirdi, ülkenin 30'unda da ülkenin 37. başbakanı oldu.
SERT BAŞLANGIÇ
Yeni hükümetin ilk işi egemen bir ülkenin başkentini bombalamak oldu. Suriye'nin başkenti Şam'a gerçekleştirilen hava saldırısında 2 asker yaşamını yitirdi, 2 asker yaralandı.
Devam eden günlerde İsrail Savunma Bakanlığı'nın İran'a karşı olası bir saldırı hazırlığı için bütçe artırımı talebinde bulunduğu basına sızdı.
İstim üstündeki Filistin sorununa dair beklenen tahrik ise Netanyahu'nun aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'den geldi. Ben-Gvir, Kudüs'ün doğusundaki Mescid-i Aksa'daki teamülleri çiğnedi ve tam bir "baskın" düzenledi. Bu isim sadece birkaç gün sonra kamusal alanda Filistin sembollerini illegal ilan edecekti.
Yetinilmedi, Knesset'te Filistin'den mali destek alan her Filistinli tutuklunun vatandaşlığının düşürülmesine ilişkin kanun tasarısı kabul edildi.
Gerginlik Filistin'le de sınırlı kalmadı. İsrail İHA'ları ve bir savaş botu, ABD arabulucuğunda başarılı bir deniz sınırı anlaşması imzaladıkları Lübnan'ın hava ve deniz sınırını ihlal etti.
Bibi, bu sert başlangıcın ardından, sanki bugüne kadar "farklı" olmuş gibi, dış politika rotasında artık kendi önceliklerini takip edeceklerini ilan edecekti.
'POLİTİK DÖNÜŞÜM'
Derlediğimiz bu süreçle bir kez daha kendisini hatırlatan aşırı sağcı İsrail saldırganlığının Filistin başta olmak üzere tüm Orta Doğu halkları için hangi sonuçları olabileceğini ve İsrail'in iç politik mücadelesinin dış politikasına nasıl bir etkide bulunabileceğini; Arap-İsrail çatışması ve İsrail iç politikası uzmanı Dr. Erhan Keleşoğlu'na sorduk.
Bibi'nin kabinesinin karakterine ilişkin "Likud Partisi liderliğinde kurulan hükümet, İsrail tarihinin en sağcı-faşizan hükümeti" tespitinde bulunan Keleşoğlu, Ben-Gvir'in rolüne dikkat çekerek "Kendisi yerleşimci hareketin öncü isimlerinden. Filistinlilerin topraklarından zorla çıkarılmasını savunan, ırkçı Kahanist hareketin takipçilerinden. Böylesine bir ismin kabineye girmesi, İsrail’in iç politikası açısından da bir dönüşüme işaret ediyor" dedi.
"Yargı reformu" girişimine karşı düzenlenen kitlesel gösterilere atıfta bulunan Keleşoğlu, "Hükümet karşıtı gösterilerde ağırlığı oluşturan seküler kesimler, İsrail kurulurken dindar-seküler mutabakatı üstüne inşa edilen müesses nizamın tehdit altında olduğunu düşünüyor" ifadelerini kullandı.
'İRAN'A GÖZDAĞI'
"Dış politika açısından baktığımızda, İsrail kurulduğundan bu yana en öz güvenli dönemini yaşıyor. Bölgesel rakiplerine göre askeri açıdan nitel ve nicel üstünlük sağlamış durumda" değerdirmesinde bulunan Keleşoğlu, bu üstünlüğün sağlanmasında İbrahim Anlaşmaları'nın önemini hatırlattı.
Arap hükümetleri için pek geçerli olmasa da, bölge halkları nezdinde Filistin destekçisi duruşun değişmediğini belirten Keleşoğlu, "Bu durumu, Katar’da düzenlenen Dünya Kupası sırasında İsrail medya mensuplarının hiç de hoş karşılanmamasıyla gözlemlemek mümkündü" şeklinde konuştu.
Keleşoğlu sözlerini şu öngörülerle noktaladı:
"İsrail’in bu sıralarda ABD ile çok büyük kapsamlı bir askeri tatbikata girişmesi hem İran’a yönelik bir gözdağı olarak okunabilir, hem de diğer bölgesel güçlere ABD-İsrail stratejik ittifakının bir güç gösterme arzusu olarak değerlendirilebilir. Bu şartlar altında Filistinlilere yönelik apartheid politikalarının süreceğini, İsrail’in olası bölgesel askeri operasyonlarının ve güç kullanma tehditlerinin artacağını söyleyebiliriz."