İktisatçı Kapusuz: Biz gittikçe yoksullaşırken AKP militaristleşecek

İktisatçı Kapusuz: Biz gittikçe yoksullaşırken AKP militaristleşecek

İktisatçı Nazır Kapusuz, dövizdeki yükselişi ve sonuçlarını, Çiller döneminden örneklerle karşılaştırarak anlattı. Türkiye’deki mevcut durumun bir bumerang olduğunu ifade eden Kapusuz “az harcayın” demenin de artık geç olduğunu vurguladı. Türkiye’nin karanlık bir girdaba girdiğini söyleyen Kapusuz, gözden kaçan bir noktaya dikkat çekti: AKP’nin militaristleşmesi. Kapusuz, krizin vatandaşa nasıl yansıyacağını anlatarak, önemli bir ‘çözüm önerisi’nde bulundu.

Meryem Yıldırım / @meryem_yildrim

Dövizde son birkaç ayda tavan yapan hiper-tansiyon durumu, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Mayıs ayında İngiltere’ye yaptığı ziyaretinin ardından freni boşalmış bir araba gibi kontrolden çıktı. Erdoğan’ın adada yaptığı açıklamada, düşük faizde ısrarcı olacağını söylemesi, yeniden seçilmesi takdirinde ekonomi yönetiminde daha sıkı söz sahibi olacağını açıklaması, Türk Lirası'ndaki değer kaybında sert sonuçlara neden oldu. Ardından kredi derecelendirme kuruluşlarından gelen negatif puanlar, Türkiye’de tutuklu rahip ABD’li Andrew Brunson’ın tahliye edilmemesi ve sonrasında gelen ABD’nin yaptırım kararının ardından döviz rekor üstüne rekor kırdı. Dövizdeki bu tansiyon yüksekliğinin akıbetini, vatandaşa yansımasını iktisatçı Nazar Kapusuz’a sorduk. Kapusuz’a göre “dolar yükselmiyor, TL değer kaybediyor”.

TL SON 3 YILDA BÜYÜK DEĞER KAYBI

TL’nin son 3 yılda %70 değer kaybettiğine dikkat çekerek sözlerine başlayan Kapusuz, “Bu zaten yeteri kadar değersizleşme demektir. Daha önce bu oranlardaki düşüşün ardından var olan iktidarlar iktidarını kaybetti. Ancak ülkemizde yeni seçimler oldu ve genel olarak TL’nin değersizleşmesinin yarattığı etki henüz sınırlı” dedi.

DÖVİZ DAHA NE KADAR YÜKSELİR?

Kapusuz, “Nereye kadar yükselir?” sorusuna şu vurguyla yanıt veriyor: “Zaten çok yüksek”.

İktisatçı Kapusuz’a göre ülkelerin birbirleri üzerinde zaman zaman ekonomik sabotajlarda bulunmasının karşılaşılan bir durum olduğunu belirtiyor ama ekliyor: “Ancak özellikle sermayenin kar odaklı olduğunu, x ülkedeki lider diğer ülke liderini sevmiyor diye sermayenin kendi zararına diğer ülkeye sabotaj uygulayacak motivasyonu olduğunu düşünmüyorum hatta komik buluyorum.”

‘YABANCI SERMAYE TÜRKİYE’Yİ TERK EDİYOR’

“Ulus devleti için kar hırsı içindeki sermayeye bu kadar “vatanseverlik” misyonu yüklemek oldukça saçma ve komik. Yabancı sermaye bu ülkedeki TL varlıkları döviz varlıklara dönerken (ki döviz başka türlü yükselmez, talep var) zarar ederek ülkeyi terk ediyor. Emin olun kendi ulus devletinin ideolojik çıkarlarına hiç bakmadan şayet kar elde edebiliyorsa kar elde etmeye devam eder. Kimse Erdoğan’ı zarar etme uğruna sabote etmiyor, sadece ileride kar elde etme olanaklarının sınırlandığını ve ülkenin kendisi için riskli olduğunu görüyor.”

VARLIKLAR ABD’YE VE AVRUPA’YA KAÇIYOR

Bunun yalnızca var olan liderle bağıntılı olmadığını düşünen Kapusuz, tüm dünyada fonların ve varlıkların yeniden ABD ve Avrupa gibi kaynaklara geri döndüğü bilgisini verdi.

“Çünkü o bölgelerde nerdeyse 10 yıldır devam eden durgunluk yavaş yavaş yerini büyümeye ve faizlerin artışına sebep olmakta” diyen Kapusuz, devam ediyor: “Eskiden yatırımcı ABD tahvillerinden yıllık %0,5 oranında faiz geliri elde ederken şimdi %3 sınırında. Yani özetle gelişmekte olan ülkelerin ulusal paralarında bu nedenle değer kaybı var.”

Kapusuz, Türkiye’de değer kaybının ‘çok ama çok fazla’ olarak altını çizerken, son 3 yılda benzer ülkelerdeki durumu şöyle karşılaştırıyor: “Son 3 yılda benzer sermaye kaçışının olduğu ülkelerde değer kaybı ortalaması %25 iken TL’de %70’e ulaşması başka bir yapısal sorunun göstergesi. Sermaye kaçışının Erdoğan’ı cezalandırmak gibi bir niyeti yok ama Erdoğan temsiliyetindeki yeni iktidar yapısına ve politikaları güvensizliği de had safhada.”

BUMERANG ETKİSİ: BORÇLA BÜYÜ, SONRA ÇÖK

Kapusuz, dövizdeki son dönemlerin rekor artışının miladı olarak kabul edilen Erdoğan’ın Londra ziyaretini “Piyasalar sadece istenen açıklamayı yapılırsa rahatlayacak bir mekanizma değildir” şeklinde yorumluyor.

“Erdoğan’ın Londra’da doları zıplatacak açıklama yapmasını, ekonomi bilmemezlikle ve gereksiz yere ekonomiyi ateşe sürüklemekle itham edenler çok fazla. Elbette durum öyle değil, piyasalar sadece istenen açıklamayı yapılırsa rahatlayacak bir mekanizma değildir. O açıklamanın gerekliliğini talep eder” diyen Kapusuz, AKP iktidarında ekonomi politikasındaki temel sorunu ‘bumerang’ benzetmesiyle özetleyerek şöyle devam ediyor: “Erdoğan iktidarlarının temel felsefesi ise, sürekli dev, mega, çılgın vb. projelerle büyümeyi hep yüksek tutmaktı. Ama sürekli kaynak aktarmanın da bir sınırı var. Sürekli borçlanarak ve mali kaynakları serbest bırakarak herkes büyür ama daha sonra bu size bir bumerang olarak geri döner.”

‘TÜRKİYE ÖYLE BİR GİRDABA GİRDİ Kİ…’

AKP hükümetinin ekonomiyi geri dönüşsüz bir noktaya taşıdığını belirten iktisatçı Kapusuz, sözlerini şöyle açıklıyor: “Büyümenin devam edebilmesi için faizleri düşük, yatırım iştahını açık tutmanız lazım. Ama Türkiye artık öyle bir girdaba girdi ki, ne faizleri yükselterek artık kur artışını engelleyebiliyorsunuz, ne de faizleri düşük tutarak yatırım iştahını kabartabiliyorsunuz. Erdoğan’ın kafasındaki tek fikirin, durursak düşeriz olduğunu düşünüyorum ama artık yürüdüğünüz yol o kadar dikleşti ki belki de yürürken düşeceksiniz.”

KRİZ ÖNCESİ KRİTİK DÖNEM: 2015-16 NİSAN 2017 ARASI

İktisatçı Nazar Kapusuz, yapısal tedbirleri almak için 2015’in aslında iyi bir yıl olduğu görüşünü dile getiriyor. 2015-16 Nisan 2017 referandumu arasındaki eko-politik sürece şöyle ışık tutuyor:

“Kamu maliyesinde tasarruf edersiniz, parasal genişlemeyi engellersiniz ve yaklaşan fırtınaya kamu maliyesi güçlü ve düşük enflasyon ile yakalanırdınız. Haliyle etkisi daha az olurdu. Ancak ekonomide durgunlaşma göstergelerinin kendisine oy kaybettirdiğini fark eden Erdoğan, kritik olan 16 Nisan 2017 Başkanlık referandumunu rahat geçebilmek için tersini yaptı. Tam da referandum öncesi ve sonrası 250 milyar devlet garantili (KGF) kredi dağıtıldı. Herkes mutlu, batık krediler batmaktan kurtuldu, paralar harcandı ve referandum öyle bir ekonomik ortamda kıl payı kazanıldı. Tabi siyasal tarafta da OHAL’in getirilmesi, medyanın ele geçirilmesi, birçok önemli figürün tutuklanması, Kürt Hareketinin tasfiyesi gerekiyordu, onlar da yapıldı. Şimdi ise sermaye bu gidişatı olumsuz şekilde satın alıyor.”

‘DAMAT BAKAN’ ETKİSİ: YABANCILAR BUNU GELECEĞE YÖNELİK ADIM OLARAK DEĞERLENDİRDİ

Kapusuz, damat Berat Albayrak’ın ekonominin başına getirilmesini piyasalarda Erdoğan’ın geleceğe dair bir yatırımı olarak okunduğuna işaret ederek şu değerlendirmeleri yaptı:

“Çok basit bir örnek, ekonomi bakanı Şimşek/Babacan değil damat olması yapısal olarak bir şey fark ettirmeyecekti ama yabancılar bu durumu geleceğe dair bir yönelim olarak algıladılar. Bir liderin “Damat”ı hazinenin başına koymasının dünyadaki anlamı çok basit. Giderek otoriterleşen bir ekonomik düzen ve akılcı çözümleri tartışamayacak çölleşen bir ortam. Papaz Brunson meselesi de böyle mesela. Ortada hiç ciddi bir suçlama yokken bu papaz hem FETÖ hem PKK üyesi oluyorsa yarın herkes aynı suçlamayla rahatlıkla rehin alınabilir, mallarına el konulabilir, devlet aygıtı ile ekonomik baskı yapılabilir.”

‘KRİZ, KENDİ MUHALEFETİNİ YARATTIĞINDA KRİZDİR’

İktisatçı Kapusuz, ana akım medyada ve hükümette krizin nedeninin yine dış mihraklar, uluslararası güçlerin Erdoğan ve Türkiye karşıtlığı şeklinde işlenmesini; medyadaki “3 maymun” halini ise Çiller dönemindeki 1994 krizi ile karşılaştırarak şöyle değerlendirdi:

“Herkes, ki bende dahil, bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum. Ama bana göre godot’u bekler gibi ekonomik kriz beklemek garip bir hal aldı. Bir ekonomik kriz kendi muhalefetini de güçlüce yarattığı zaman ekonomik krizdir.”

‘ÇİLLER’E KAYBETTİREN KRİZİN DAHA FECİSİ YAŞANIYOR AMA YAPRAK KIMILDAMIYOR’

“Örneğin Çiller’e çok oy kaybettiren 1994 krizinin hem benzeri hem de çok daha fecisi şu anda gerçekleşiyor ama yaprak kımıldamıyor. 1994 yılında biz bu duruma ‘ekonomik kriz ‘ diyorduk şimdi ‘yaklaşıyor/geliyor’ vs. diyoruz. Çünkü sokak muhalefeti yok, eleştirel merkezi medya yok. Akşam bültenlerinden sonraki tartışma programlarında sürekli olarak iktidarın ne kadar kötü ve yanlış ekonomi politikalarını söyleyen uzmanlar yerine, bunların manipülasyon olduğunu söyleyen uzmanlar var artık TV ekranlarında.

 ‘İMAR BARIŞI, VATANDAŞIN KENT ÜZERİNDEKİ HAKKININ GASPIDIR’

Kapusuz, krizin vatandaşlara nasıl yansıyacağı sorusuna İmar Barışı üzerinden şöyle yanıtlıyor:

“Kur artışının getirdiği enflasyonla alım gücümüz düşer, yeni yatırımlar olmadığı için işsizlik artar, var olan durum nedeniyle ücret beklentileri düşer. Yani yoksullaşırız. Ama yoksullaşmaya direnç olmadığı sürece de bu durum iktidar için sürdürülebilir bir durum olacaktır. Tabi ki her zaman olduğu gibi bu krizin faturası vatandaşlara çıkarılacaktır. Ve hatta çıkmaya başlıyor. Örneğin kamu gelirlerini artırmak için devreye alınan İmar Barışı, aslında sizin kent üzerindeki hakkınızın gasp edilmesidir. Bu da bir yoksullaşmadır.”

‘GÖZDEN KAÇAN BİR DURUM VAR; AKP MİLİTARİSTLEŞİYOR’

“Gözden kaçan bir durum var; o da iktidarın militaristleşmesi” diyen Kapusuz şöyle devam ediyor: “Daha az harcayın tavsiyesi de anlamsızdır halkın büyük bir çoğunluğu zaten yıllardır az harcıyor. Burada gözden kaçan bir durum var. İktidarın militer bir yapıya kavuşmasıdır. Örneğin silah harcamaları düşmüyor, en nitelikli teşvikler bu alana veriliyor. İşin kötü yanı bu işe de yarıyor. Afrin operasyonun oya dönüşmesinin mutlaka etkisi vardır.”

‘ÖRGÜTLENMEKTEN BAŞKA ÇARE YOK’

Deneyimli iktisatçıya göre karşı karşıya kalınacak tablo şöyle:

“İşsizlik artacak ama iktidar bedelli askerlik uygulaması sonucunda askere gitmek zorunda kalan diğer yoksul halk çocuklarını asgari ücretle asker/kolluk gücü yapacak. Bu yeni askeri yapılanma sadece sınır güvenliği için değil kentlerin asayişine de yayılan bir karakter de taşıyacak. Bu anlamda tasarruf edin, az harcayın vs. öneriler yetersizdir. Elbette bir kriz olsa da olmasa da tüketici toplum yerine dayanışmacı bir toplum her zaman yeğdir. Ama şu anda, belki de en yapmaktan korkulan dönemde örgütlenmekten başka çare yok. Çünkü bir kriz, siz kriz var diyebildiğiniz zaman reelleşecek bir durumdur. Yoksa ucuz işgücü ve güçlü militarist bir yapılanmanın yıllarca başat gittiği dünyada birçok örnek ülke var ve biz de bunlardan birisi olmaya adayız."

DAHA FAZLA