Hayallerin sınır ötesi: ‘Yasemin Adam’

Hayallerin sınır ötesi: ‘Yasemin Adam’

Yazar oldukça tutarlı ve anlamlı bir şekilde deliliği diğer tüm unsurlarla ve hikayenin akışıyla birbirine bağlar. Üstelik deliliği hem bir kavram olarak kullanır, hem de her aşamasının geldiğinden haberdar olarak, adeta engellenmesi imkansız bir şeye hazır olmanın soğukkanlılığı ile karşılar. “Yasemin Adam” üzerine yoğunlaşılması, dikkatle incelenmesi gereken bir metindir.

Unica Zürn, Kara BaharYasemin Adam, The Trumpets of Jericho gibi romanlarının yanında pek çok öyküye ve şiire de imza atarak,  1970 yılında 54 yaşında iken bir otel odasının altıncı katından atlayarak hayatına son verir. Zürn uzun bir süre şizofreni tedavisi görür, klinikte yatar. Yazar en bilinen ve önemli eserleri, Kara Bahar ve Yasemin Adam’ı şizofreni tedavisi gördüğü dönemde kaleme alır. Kara Bahar 1967 yılında, Yasemin Adam ise yazarın ölümünden sonra yayımlanır. Aslında onun yazdıkları yaşadıklarının bıraktığı bir gölge gibidir.

 Unica Zürn, hayal gücü zengin, kendini ifade etmeye ihtiyaç duyan herkes gibi kalbinden, bedeninden geçen her mutluluğu, acıyı ve karmaşayı yazarak ya da çizerek vücuda büründürür. Zürn için anagram bir oyun haline gelmiştir; düz yazı metinlerinde sıklıkla kullanmasının yanında anagram şiirler de yazar. George Perec’in ortadan kaldırdığı “e” harfi gibi o da harflerin yerlerini değiştirerek yenilerini yaratır.

Yasemin Adam’da çocukluk, yetişkinlik, klinik anları kesitler halinde önümüze gelir. Zürn’ün yaşantısı, hayalleri, hastalığından kaynaklı sanrıları ve anagramları Yasemin Adam’da harmanlanır. Zürn tutkulu bir biçimde Hans Bellmer’e âşık olsa da “Yasemin Adam” , zihninde idealize ettiği Henri Michaux’dur. Eser, otobiyografiye ve kurmacaya dair unsurları bir arada taşır. 

Yasemin Adam’da karşımıza yetişkin bir kadın çıkar.  Açıklanmaz bir yalnızlık hissi daha ilk satırlardan kendini belli eder. Roman altı yaşındaki bir kızın rüyasıyla başlar: Altı yaşındayken, bir gece odasının duvarına maun çerçeveyle asılı duran aynanın içinden geçtiğini, aynanın sıra sıra kavakların olduğu uzun bir yola çıkan bir kapı halini aldığını yolun sonunda küçük bir eve ulaştığını görür.  İlk sahnede karşımıza çıkan altı yaşındaki kız çocuğu Yasemin Adam’ı hayal dünyasında yaratır ve daha çocuk yaşta bu adamla evlendiğini düşler. “Yasemin Adam! Sonsuz teselli! Rahat bir nefes alarak karşısına oturur ve bakar. Adam felçli! Ne şans. Kışın bile yaseminlerin açtığı bahçedeki koltuğundan hiç ayrılamayacak.” Yasemin Adam, onu tehlike gördüğü, canını yakan herkesten ve her şeyden koruyacaktır. O, Yasemin Adam’a her zaman bağlıdır; “geçen onca yıl yaslandığı her erkeğin omzundan Yasemin Adama bakar. Çocukluğundaki bu ilk evliliğe sadık kalır.” Bundan sonra, metnin neredeyse tamamına hakim delilik öğeleri karşımıza çıkmaya başlar; “Pariste bir odada Yasemin Adam karşısında duruyor. Bu karşılaşmanın şoku öylesine büyük ki bunu atlatamıyor. O günden sonra yavaş yavaş aklını kaybetmeye başlıyor.” Bu dönemin ardından, onunla tekrar karşılaşmayı bekleyerek hayatının akışını karşılaşmalara teslim eder. Metin boyu iniş çıkışları da görürüz, kimi zaman kendine olan güveni , tekrar başlayabileceğine, hayatını kısa öyküler yazarak kazanabileceğine olan inancına tanık oluyoruz. Ancak klinikte olmak, bunun bir gereklilik olması da hayatının gerçeğidir.  Saçlarını yıkattığı kuaförde parası olmadığı için nezarette tutulurken gayet kendinden emin bir şekilde “Ama ben deliyim, diye açıklıyor, odadaki adamlara büyük bir ciddiyetle. Ve ekliyor: Sanırım ben bir şizofrenim ve sanırım beni Wittenauya götürmelisiniz.” Tasarladığından, zaman zaman kendisi için bu ihtimali aklından geçirdiğinden midir bilinmez ama “bu kız kısık ve tekdüze bir sesle talihsizliğini anlatıyor: bir intihar” ifadelerini kullanır.

Yazar oldukça tutarlı ve anlamlı bir şekilde deliliği diğer tüm unsurlarla ve hikayenin akışıyla birbirine bağlar. Üstelik deliliği hem bir kavram olarak kullanır, hem de her aşamasının geldiğinden haberdar olarak, adeta engellenmesi imkansız bir şeye hazır olmanın soğukkanlılığı ile karşılar. “Yasemin Adam” üzerine yoğunlaşılması, dikkatle incelenmesi gereken bir metindir. Durduğumuz yerden bir sonraki adımı kestiremez, zaman zaman gerçek oldukları fikriyle yazar için endişe de taşırız. Metin belki de Zürn’ün hastalığına, umutsuzluğuna yoğunlaşmak yerine ne kadar güçlü ve özgür bir hayal dünyası olduğuna odaklanmak gerektiğinin bir ispatıdır.


KÜNYE: Yasemin Adam, Ünica Zürn, Çeviri: Kansu Kanber, Dedalus Yayınları, 2018, 120 sayfa.

DAHA FAZLA